Daha önceden çok söyledim; Daredevil ile ilgili beklentim çok büyüktü. Çünkü altını burada yazdığımız bir listeyle de çizdiğimiz gibi Korkusuz Adam’ın üzerinde çok efsane isim kalem sallamıştı; Frank Miller’dan, Joe Queseda’ya, Jeph Loeb’dan, Kevin Smith’e kadar. Şimdi Drew Goddard’ın doldurması gereken ayakkabılar kocamandı anlayacağınız. O yüzden daha ilk bölümün beni ümüğümden yakalaması, çok etkilemesi gerekiyordu. Sonda söyleyeceğimi baştan fırlatayım; başardı bunu bu bölüm.
Daredevil S01E01, karakterin bütün doğru noktalarına ilk on dakika içerisinde basarak başladı ömrüne. Daredevil’ın temelinde aslında “Katolik Suçluluk Duygusu”, ya da “Catholic Guilt” denilen olgu çok bol bulunur; dini temalar çok ağırdır. Bu karaktere hem İrlandalı Katoliklerin çok sık bulunduğu New York’tan bir hava katar; hem de diğer süper kahramanlardan bir kademe ayırır. Dizinin daha ilk sahneden bu damarı yakalaması, karakteri ince gördüklerine ilk delildi; sonra kalan kırk dakikayı da bunu birkaç kez daha kanıtlayarak geçirdiler.
Hiçbir süper kahraman filmi ya da dizisi, başlıkta ismi yazan adam doğru seçilmediyse yürümez, yürüyemez. İsterse etrafına şahane senaryo serilmiş olsun; eğer esas oğlan ya da esas kızı benimseyemediysek ortada bir sıkıntı, bir problem olur. Daredevil’ın şükür ki böyle bir problemi olmayacağı da belli oldu daha ilk perdeden. Charlie Cox Amerikan aksanını sindirmiş, tonlamayı şahane oturtmuş vaziyette çıktı karşımıza.
Cox’un performansını övecek kelime bulmak dakikalar ilerledikçe daha da zorlaştı. Bakışlarını kullanma lüksü olmayan bir aktör için, öylesine bıçakla kesecek denli sert bir kararlılık vermek; kör bir karakteri oynarken koltuğa oturmadan önce eliyle bir yordamlaması kadar ufak nüanslara dikkat etmek; yüzü simsiyah bir maskeyle kaplıyken odaklandığını izleyiciye aksettirmek kolay bir şey değil; ama ne hikmsetse, Cox dünyanın en basit işiymiş gibi yaptı her şeyi.
Aynı övgüden birer pare de diğer oyunculara vermek gerek. Bu özellikle Agents of SHIELD’da çok ciddi bir problem oldu son bölümlerde biliyorsunuz. Yan karakterler geldiler, önemliydiler belki de, ama oyuncuları o önemi kaldıracak kapasitede değillerdi. Daredevil öyle bir ciddiyetle cast edilmiş ki, parmağınızı ısırırsınız yani etkilenmekten. Karen Page ve Foggy Nelson’ından, bir replik konuşan polisine; hiç konuşmyan gangsterine kadar.
Ama bu ciddiyet, zaten dizinin en önemli anahtar kelimesi; özeti, niyeti. Marvel evreninn belki de en DC işiydi Daredevil’ın ilk bölümü. Yeri geldiğinde espri yapıldı, şirin ve samimi anlar yaşandı; ama çok sert bir Hell’s Kitchen tasviri bunların altında ezilmedi; Daredevil asla bir kanseri tedavi etmek için neşterini çıkartmış cerrah havasından çıkmadı. Ve bütün bunlar da bir yandan Marvel evreninin tümünden ayrılmadan yapıldı; neticede Hell’s Kitchen’ın göbekten kokuşmuş olmasının sebebi, bundan üç sene önce üzerine uzaylıların yağmış olmasıydı. Yeniden inşa sürecinde çok büyük paralar çok kontrolsüzce el değiştirmiş, şehir krizden sonra kendi canavarlarını yaratmıştı.
Dizinin bu tip MCU kabulü bunla bitmedi elbet. Daredevil kendini belli edince suç babaları klasik süper kahraman tribine girip “ne demek kostümlü adam?” demediler, “ha bir tane daha mı çıkmış, e iyi iyi ortalığı dağıtır biz de ekmek yeriz, ama bize musallat olmasa bari” dediler. Arada Carl Creel referansı gördük bir afişte. Kiraların uzaylı işgali sonrası ne kadar düştüğü konuşuldu. Her yönüyle Daredevil MCU’nun karnından çıktığını unutturmadı yani bize.
Oyunculuklar A sınıf, senaryonun nabzı, temposu tutup bırakmayan türden. Sinematografi Jeph Loeb ve Tim Sale’in Daredevil: Yellow’una öyle güzel selamlar çakıyor, hikaye Frank Miller’a öyle güzel hürmetler ediyor ki, oraların önünde eğilmemek de mümkün değil. Bir orijin hikayesi var; o kadar üsturuplu ve ayarında anlatılmış ki, “karakterinizin güçsüz ve yeni yetme hâlinde çok oyalanmayın, ama o kısmı da tamamen hakir görmeyin, esirgemeyin” başlıklı bir ders versek bu bölümle yeridir. Çok mu övdüm? İnanın az konuşuyorum. Daredevil S01E01, belki de gelmiş geçmiş en iyi süper kahraman dizisi olma yolunda ilerliyor. İlerleyen bölümler beni yanlışlar mı? Göreceğiz!
10 Comments
Gerçekten harika !! Bu muhteşem atmosferde bu kadar güzel karakter işlenimi , Marvel’n belki de en sevdiğim karakterini bu kadar güzel yansıtmaları , hem de daha ilk bölümden ! Ben kesinlikle bayıldım ilk bölümden beklentilerimin fazlasıyla karşılanacağını anladım !!!
İlk bölüm harikaydı,matt murdockın kızın başından geçen olayları çözmesi ince ustalıkla işlenmiş;dövüş kareografileri mükemmeldi,bu kareografiler kadar iyisi var mı şimdiye kadar izlediklerim arasında anımsayamadım!
Kesinlikle çok güzel bir bölümde, lakin bir tek benim gözüme mi öyle geldi yoksa başkası da var mı benim gibi diye bir soru sormak istiyorum.
Cast sahnesinde her yerin akarak, dikkat çekmek istiyorum bir sonra gibi değil, akarak ilerlemesi bana Hanniball’ın açılışını hatırlattı, böyle başkası var mı 🙂
Ben hem introyu hem de dizinin genel sinematogrifisini, görüntü geçişini hatta fon müziklerini bile çok benzettim Hannibal’a. Sonra baktım ki 2 adet yönetmen paylaşmış iki dizi.
Hakikaten Charlie Cox çok rahat oynadı. Bu kadar iyiyken bu kadar da rahat görünmeyi nasıl başardı bilmiyorum ama izlerken onun Charlie Cox olduğunu unutmuştum, Matt Murdock’tu o. Karakteri özümseme ve yansıtma işini başarıyla halletti – tıpkı diğer oyuncular gibi.
Arrow’u (Bu sezonun düşük olduğunu görmezden gelirsek) genel olarak beğenen bir insanım, normal diziler (Ana akım medya demeye çalışıyorum 🙂 ) arasında hala görece sağlam yeri var ama Daredevil’i izledikten sonra ikisinin kıyas bile kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Dediğin gibi aynı tonda gitmeye çalışıyorlar ama Daredevil’in başardığının, Arrow kaç sezonda yanına bile yaklaşamadı bence. İşte yayıncı farkının, olaya yaklaşımın, tercihlerin ne büyük bir fark yarattığını iki diziyi yanyana koyarak görebiliriz. (Bu arada güzel fikirmiş, 13 bölümü de bitirince -biraz sürecek tabi bitirmek- ikisini kıyaslayan bir yazı yazayım, olmaz mı?)
Tabii ki Daredevil daha iyi bu konuda, çok daha profesyonel ve ciddi bir iş. Arrow yansıtmaya “çalışıyor” dedim zaten 🙂 Gözle görülür farka rağmen kıyas yazısı hoş olabilir 🙂
İlk altı bölümü batman fanı bir arkadaşımla birlikte izledik,bana söylediği şey şuydu:”Bir batman fanı olarak şu an elimden şekerim alınmış gibi hissettim,nolanın filmlerinde batmanda yakalayamadıgım hisleri bu dizideki daredevilde yakaladım”.
Yoruma %100 katılıyorum. En iyi film olan Dark Knight’ta bile Batman değil Joker show izlemiştik. İkisini kıyaslama konusunda ise şöyle bir adaletsizlik olduğunu düşünüyorum, Daredevil 13 bölüm yani kendini anlatması, konuyu bağlaması için çok uzun süresi var, Batman ise bunu 2*3 saatte başarmalı. Batman’in iyi olduğu yerler için de işin içine bütçe farkı giriyor. Dolayısıyla diziyi diziyle kıyaslamak daha makul kanımca. Bilmem katılıcak mısın?
Kıyaslamada şu yönden diye belirtmediğim için hata bende oldu biraz,arkadaşla aramızda geçen bir konuydu,kıyaslanan yönlerde şu oldu: Dövüş kareografisi,stealth (göz radarından kaybolma veya gizlilik),olay çözümleyebilme,dedektiflik,olayları birbirine bağlayabilme,gerçekliğe yakınlık vb.
Birde arrowla kıyaslarsak bu seferde hafif kaçar arrow dizisi kalite farkı çok büyük;ancak şyle bir öneri daha yapabilirim,üçünü bir arada kıyaslarsak farklı yönleriyle o zaman adaletli birşeyler çıkarbilir sanırım.
Son birşey daha eğer daredevili böyle sert ve acımasız çekiyolarsa;punisheri çektikleri zaman neler olacak çok merak ediyorum!