Merak etmeyin, yazıda spoiler vermeyeceğiz! Eğer BBC America’nın yeni şahmerdanı The Night Manager‘ı hâlâ izlemediyseniz, sizi ikna etmek niyetindeyiz. Zira, eğer şöyle bir ilk bölümüne bakıp geçtiyseniz; ilk fragmanda sonrasına yürümediyseniz, ya da ne bileyim, arkadaşınızdan duyduklarınızla yetindiyseniz, dizi gittikçe daha da süper şeyler yaşadı, yaşattı. Gelin, biz inanıyoruz, sizi bir kez daha ikna edelim. Şunlar oldu zira siz görmeyeli.
1. Hugh Laurie Düşman Çatlatıyor!
Geçen Matthew Vaughn deyip, adını koydu meselenin: “Bir casus işi, ancak kötü adamı kadar iyidir“. Helal olsun sör Vaughn’a. Gerçekten de mühür bir tespit bu. Yüzde yüz de katılıyoruz; özellikle The Night Manager’ı izlerken, Hugh Laurie’ye tekrar tekrar hayran olduğumuzda. Eğer Laurie’yi House‘da falan çok sevip yanaştıysanız diziye, bir daha düşünün. Zira Laurie oyunculuğuyla öyle bir karakter portresi çiziyor ki, gerçekten de onun için söylenen “Dünyanın En Kötü Adamı” lafının cıva olmadığını iliklerinizde hissediyorsunuz. Nefret ediyorsunuz, nefret ettiğinize de aşık oluyorsunuz.
2. Elizabeth Debicki Yürek Eritiyor!
Vaughn’ın üzerine biz de bir çıkalım; casus işleri aynı zamanda içerisindeki zeki, kabiliyetli ve bir o kadar da seksi kadınlarla da değerlendirilir. Neticede Honey Ryder’lar, Black Widow’lar, Gazelle’ler tesadüfi karakterler değiller. The Night Manager’ın da işte bu muazzam karakteri Elizabeth Debicki‘nin oynadığı Jed. Motivasyonlarını çözmek zor, ve bu çözümlenememe durumu karakteri yirmi beş kat daha çekici kılıyor. Üstüne üstlük, Debicki depodaki bütün seksapeliteyi yatırıp çıkıyor kamera karşısına. Buram buram hissediyorsunuz.