Merhabalar. Yine bir önceki yazımdan bu yana bir kaç yüzyıl geçmiş, bir ya da daha fazla atom bombası patlamış ama bir şey değişmemiş: Savaş. Savaş hiçbir zaman değişmez.
Eski Fallout’çular bilirler bu cümleyi. Her oyunda mutlaka bir yerde geçer, insana “gerçekten de öyle” dedirtir, savaş hiçbir zaman değişmez cümlesi. Bu oyunumzda da aynı hızda, kısmen aynı tatta seriye devam ediyoruz.
Dağınık girdim, biraz toparlayayım; Fallout 4, diğer Fallout’larda olduğu gibi, savaş sonrasını anlatan, artık devletlerin kalmadığı, sadece bir kaç toplumun kaldığı, yokluğun, hayatın bir parçası belki de en önemli parçası olduğu bir yaşamı anlatıyor. Nedeni tam bilinmeyen büyük bir atom patlaması sonrası “Commonwealth” de artık neredeyse hiçbir şey kalmamıştır; neredeyse tüm şehirler, bilinen medeniyet ve tüm canlı ırkı yok olmanın eşiğindedir. Tabi durum böyle olunca, herkes de hayatta kalmak için bir şeyler yapma durumda kalır. Kimi hızlı çenesi, zekası ve teknoloji bilgisiyle hayatta kalmaya çalışırken, bazıları ise saf kas gücü kullanır. İşte biz de böyle bir hengamenin ortasında oyunumuza başlıyoruz.
Tipimize, cinsiyetimize karar verdikten sonra, karakterimizin kabiliyetlerine bir göz atıyor, daha doğrusu baştan yaratıyoruz. Oyunumuz FPS ve RPG türlerinin tatlı bir karışımı kıvamında olduğu için, stat dağıtmak, yani karakter ne kadar dayanıklı olacak, ne kadar çevik olacak, ne kadar izbandut olacak gibi kararları oyun başında veriyor, ayrıca görev yapıp birilerini (daha doğrusu bir şeyleri hakladıkça) seviye atlayarak yeni kabiliyetler geliştiriyoruz. Bu noktaya kadar aslında oyun oldukça standart gibi duyuldu değil mi? Haydi standart olmayan kısımlara başlayalım.
Öncelikle Fallout gerçekten kendine özgürdür; kara mizah anlayışı, yorumları, tipleri, geçtiği dünya, robotlar ve radyasyonla olan ilişkimiz. “Perk” diye adlandırdığımız ve oyunda bol bol alacak olduğumuz kabiliyetler de yine tam “fallout” tadında olacaklar. Tüm kabiliyetlerimiz “pimp-boy” dediğimiz, hayatının tamamını bizlere bir şeyler öğretmek için harcayan animasyon tarafından detaylandırılacak. Bu kabiliyetler de hem kullanışlı hem de gayet esprili. Ninja kabiliyetinde ninja kıyafetindeki pimp-boy, ekstra bir şeyler taşıma kabiliyetinin yanında “sanırım bir parça öküzsün” gibi yazılar oyunu renklendiriyor. İtiraf etmek lazım ki insanın bolca exp kasıp hepsini alası geliyor ki, bir kabiliyeti tekrar tekrar almak da çoğunlukla mümkün. İlk ve orta seviyedeki kabiliyetler ufak ufak etkilerken, en son seviye özellikler gerçekten de hatrı sayılır değişimlerde bulunmamızı sağlıyor.
Tabi oyunumuz aynı zamanda bir FPS. Yani isabet oranınız, nişancılığınız ve çatışma kabiliyetiniz de olmalı. Özellikle bazı düşmanlar (ben bayağı robotlardan çektim) gayet çetin cevizler. Neyse ki -kısmen- oyuncu dostumuz olan sistem, seviyemizi çok aşan bir düşman gördüğümüzde can barının yanına kırmızı bir kurukafa koyuyor ki, kaçmaya fırsatımız olsun. Gerçi bu düşmanlar bazen tek ya da iki vuruşta hayata veda etmemizi sağladıkları zaman, çok bir anlamı olmuyor. Ama her şey bu kadar kötü değil, alın bir adet nuka-cola için kendinize gelirsiniz. Benden.
Tamam Fallout 4’ün güzel kısımları yok değil, ama hiç mi eksisi yok? Olmaz mı, onlardan da bir çoğu varlar. “Mesela?” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle alayım sizi.
Öncelikle yine ilk olarak, eski Fallout’çulara bir selam verelim; Fallout 4, kendi başına, yani seri açısından bakılmadığında, oldukça güzel bir oyun. Ancak tam beklenen serinin bir sonraki halkası olma başarısını gösterdiğini pek söyleyemem. Dediğim gibi ortam, espirler ve genel gidişat iyi olmasına rağmen büyük eksileri de yok değil. Öncelikle en çok üzüldüğüm nokta; Arkadaşlar oyunda hiçbir şeyiniz kırılmıyor. Aslında bu cümleyi çığlık atıyormuş tadında ünlemle de yazabilirdim çünkü çok önemli. Düşünsenize kıyamet kopmuş, ülkeler birbirine girmiş, her şey yok edilmiş, bu zehirli, kurak topraklarda sadece yürümek bile canınızı alabilecekken, etrafta mutasyon dolayısı ile büyümüş ve avcılık seviyeleri artmış yaratıklar cirit atarlarken, elinizdeki tabancanın kalan son 3 kurşununa güvenirken… yok edilemeyen tek bir şeyiniz var: ekipmanınız. E şimdi oldu mu? Yakıştı mı? Fallout 3 de üstümüzdekiler de silahlarımız da kırılırdı, böyle durumlarda ya silahı bırakmak zorunda kalırdık ya da tamir diye uğraşırdık. Evet oyunu olduğundan zor bir hale getirirdi, ama bence mutlaka serinin sonraki halkasına da taşınması gereken bir detay idi. Böyle söylediğimde çok hayati bir detay gibi gelmese de, insanı Fallout ruhundan uzaklaştıran bir gerçek ne yazık ki. Bu konuda bir parça tesellim ise Power Armor da kırılmama durumunun olmaması. Tabi eğer “ruhu muhu geç ver bana bir adet laser silahı, sonsuza dek ateş edeyim sağa sola.” diyorsanız alın silahınızı, gidin super-mutant öldürün, rahatlayın. Tabi lazer silahının da enerjisine dikkat edin.
Bir de tekrar konusu var. Uzun bir süre boyunca ana görevler olsun, yan görevler olsun, güzel akıcı bir şekilde gidiyor. Görevler de oldukça güzel ve sıkıcı diyebileceğim şeyler değil. Bir super-mutant üssünü yok etmekten, radrasyonlu suya girip boruları tamir etmeye kadar yelpazem oldukça geniş. Yine bir görevi birden fazla yol ile çözmek de mümkün. Örneğin bir kasabaya girdiğinizde “Abi babamı kaçırdılar. Fidye olarak da emekli maaşını istiyorlar. Ne olur yardım et.” diye bir görev çıkıyor. Siz eğer isterseniz haydutların hayatına son vererek de görevi tamamlıyabiliyorsunuz, fidyeyi ödeyerek de. Buradaki tek sıkıntı yan görevlerin belli bir süre sonra kendilerini tamamiyle tekrar etmeleri. Yukarıdaki emekli amcanın kaçırılma olayının aynısını ya da çok benzerini tekrar tekrar görebiliyorsunuz ki yine insanı moddan düşüren bir kızım olmuş. Aynı görevi 10 kez koyacağına koyma, başka görev bul, bulamıyorsan da bırak eksik kalsın diyesi geliyor insanın.
Genel durum çok kötü olsa da, bir çok topluluk -kendince- bir medeniyet, en azından bir şehir kurma peşinde. Bu yerlerde ticaret yapabiliyor, biraz soluklanabiliyor ve güvenle kalabiliyoruz. Tabi şehir derken öyle devasa yapılar beklemeyin. Bulduk, buluşturduk bir şeyler yaptık. Kiöi şehirlerde sadece insanlar varken, kimi şehirlerde ise nüfus (ghoul’lar gibi) daha karışık. Şehirlerin yaşantısı oldukça güzel verilmiş, gerçekten de her şehir birbirinin aynı değil. Benzemesi kadar benziyor, benzememesi kadar benzemiyor (Bu cümle ileride atasözü olursa ilk ben kurdum, biline) Tüm bunlara baktığımızda şehirlerin de oldukça başarılı ve oyuna renk katan artılar olduklarını söyleyebiliriz.
Senaryo ve topluluklara da değinerek yazımı bitirme taraftarıyım. Spoiler verenden de cüret eden insandan da hoşlanma. Senaryo hafiften dramatik, orta uzunlukta ve yine ortalamanın üstünde diyebiliriz. Daha önce Fallout 3’ü oynayanlar, bu oyunda da benzer özellikler bulacaklar. Deneyimli oyuncular için (bir nokta hariç orası gerçekten çok güzel) içinde çok fazla süpriz barındırmayan bir senaryo yazılmış. Ama oyun dünyasına yeni atılıyorsanız sizin için bir kaç güzel deneyim hemen köşeyi dönüşte, sizleri bekliyor. Senaryonun sonu ile ilgili de kararımız, gerçekten de çok şeyi değiştiriyor.
Bir oyunda farklı taraflari farklı çıkar çatışmaları, hatta farklı kültürler olmazsa olur mu? Olmaz. Fallout 4 de bu fikri onaylıyor ve oyunca düşman olabileceği ya da katılabileceği topluluklar sunuyor. Bir tanesine katılıp, başarı merdivenlerini çıkmaya başladıkça, farklı gruplarla aranızın bozulma ihtimali de olabiliyor. Brother of Steel yetiştirilen tüm tahılı isterken, Minutemen de “Hop arkadaşım biz ne yiyeceğiz?” diyebiliyor. Ben kimseyle aramı çok bozmadan (tevazu gösteriyorum Brother of Steel’in ikinci adamı, Minutemen’in ise generaliyim, havalıyım) ilerlemeyi başarabildim. Siz de yaparsınız. Aslansınız. Kaplansınız. Toplulukların da kendilerine özgü fikir ve düşünceleri olduğu için, hangisine katılacağınız konusunda dikkatli olmakta yarar var ki, hiçbirine katılma zorunluluğunuz da yok. Red Kit tadında takılabilirsiniz.
Ufaktan yazıı bitirirken oyunda -eğer istersek- yanlız olmayacağımızı da hatırlatmak isterim. Hayır co-op değil ama yanımıza bir yardımcı alabiliyoruz. Maceralarımız sırasında bizden hoşlanan, hayatını kurtardığımız, birinin bize verdiği (?) kişilerle de birlikte ilerleyebiliyoruz. Çoğunlukla gerçekten yardımı ve kendi ahlaki kuralları olan (kimi power suit giydiğimizde bizden uzaklaşıyor, kimi savaş hastası, kimi ise kilit açmamıza bayılıyor) kişiler. O yüzden nereye giderken kimi alacağımız yine dikkat edilmesi gereken bir konu. Ölümsüz olmaları ise, yine maalesef tüm artıları kısmen baltalıyor.
Fallout 4 oynanır mı? Evet kesinlikle. peki bir baş yapıt mı? Yok sayılmaz. Sonuna kadar oynayıp, bitirmek gerekir mi? Eh yani. Sabırlıysanız ortalama bir son sizi bekliyor ama sabretmeniz gerekebilir biraz. Şu anda fiyatı ne kadar bilmiyorum ama orta-iyi bir oyun olmakla beraber asla 100 tl civarında fiyata uygun bir oyun değil. Bethesta’ya teşekkürlerimizi sunuyor ve yeni (ve daha güzel) Fallout oyunlarında görüşmek üzere diyoruz. En yakın zamanda bir de Fallout 4: Brahman Eti Yemenin İncelikleri ve Sofra Adabı yazısında buluşmak dileğiyle. Görüşrüz. Aman radrasyona dikkat.