Şu yazıları yazarken tüm samimiyetimi dökerek başlamak istiyorum işe: Yaklaşık bir ay önce çıkmış olan ve benim de şu andan yaklaşık iki hafta öncesinde bitirdiğim J.K Rowling’in Pottermore üzerinden duyurduğu üç yeni e-kitabın değerlendirmesinin ancak bu günlere denk geliyor oluşu, inanın beni sizden daha çok üzüyor. Büyük bir hevesle elde ettiğim kitapları, bitirdikten hemen sonra değerlendirememiş olmak gerçekten benim için oldukça vicdani bir şey. Ama umuyorum ki, bu yazılarla, beklettiğim o güzel geek sizlerin affını kazanacağım; en azından ben böyle düşünüyorum. E o halde Pottermore Presents adı altında satışa çıkmış üç yeni Rowling e-kitabı hakkındaki birkaç düşüncemi duymaya ve yeri geldiğinde katılıp yeri geldiğinde katılmamaya hazır mısınız?
Her kitabın her bölümünü ince detaylarıyla size anlatarak okuma zevkinizi bozma niyetinde değilim, fakat yine de olabildiğince açıklayıcı olmaya çalışacağım kitapların yansıttıkları konusunda. Belki aranızda bu yazılardan sonra alıp okumak isteyenler olur diye, çok fazla derinlere inip de spoiler vermeden ilerlemeye çalışacağım. Ne dersiniz, başlayalım mı?
“Hogwarts: Tamamlanmamış ve Güvenilmez Bir Rehber (Pottermore Presents #3)”
Bölüm Başlıkları:
1) Hogwarts’a Yolculuk
King’s Cross İstasyonu
Dokuz Üç Çeyrek Platformu
Hogwarts Ekspresi2) Seçme
Seçmen Şapka
Şapkasal-Gecikme (?) -Orijinal terim ‘Hatstall’-3) Hogwarts Kalesi ve Zemini
Hufflepuff Ortak Salonu
Çapulcu Haritası
Kara Göl4) Hogwarts’ta Dersler
Hogwarts Okul Dersleri
Zaman Döndürücüsü5) Kale Sakinleri
Hogwarts Hayaletleri
Hayaletler
Neredeyse Kafasız Nick’in Şiiri
Hogwarts Portreleri
Sir Cadogan6) Kalenin Gizemleri
Kelid Aynası
Düşünseli
Felsefe Taşı
Gryffindor’un Kılıcı
Sırlar Odası
Şu başlıkların güzelliğine bir bakar mısınız lütfen? Hayır ciddiyim, bir bakın, rica ediyorum. İçinizde bir şeyler hareketlenmiyor mu? Kelebek olur, kuş olur… Bana kalırsa daha başlıklarıyla bile seri içinde en ilgi çekici olmayı başaran kitap bu oluyor, sizi bilemem tabii. Hatta öyle ki, üç Pottermore Presents e-kitabı arasındaki favorim budur, çok net. Peki nedenini merak ediyor musunuz? Gelin o zaman bir güzel övelim kendisini.
Öncelikle bu kitap ciddi anlamda favorim diğer ikisine oranla, çünkü hem sayfaca daha fazla, hem de seride adı geçmesine rağmen bir şekilde hakkında bilgiye ulaşamadığımız birçok şeye ışık da tutuyor. E tabii “yetersizlik” meselesi yine bunda da mevcut, diğerleri için yetmedi diye haykırdığımın bir beş katı daha fazlasını bu kitap için çığırmış olabilirim. Nedenini aşağıdaki satırlarda çok rahat anlayacaksınız, güvenin bana.
Öncelikle, ilk bölümde Hogwarts’a başlayacak yolculuğunuz için atmanız gereken adımlardan bahsedildiğini söylemem gerek. Ama bu adımlar basit manada “King’s Cross’a git, Dokuz Üç Çeyrek Peronu’nu bul ve Hogwarts Treni’ne bin.” gibi şeylerden oluşmuyor; aksine bu kavramların ne gibi şeylerden doğduğuna ve aslında ne anlama geldiklerine, hatta ve hatta oluşum tarihlerine kadar her şeyi anlatıyor. Mesela çoğumuz King’s Cross’un aslında, Rowling’in anne ve babasının geçmişlerine ait önemli bir yer olduğunu biliriz fakat Hogwarts Treni’nin geçmişini ve son hale gelene kadar nelerin çekildiğini pek de bilmeyiz sanırım, değil mi? Daha fazlası için kudursam da, bu kadarı bile sanırım bir şekilde tatmin edebildi beni. Kitabı okuyacaklar için söylüyorum, Peron Dokuz Üç Çeyrek bölümüne göz atarken, aslında King’s Cross’un sadece Hogwarts’a gitmek için kullanılmadığını keşfedebilirsiniz, dikkat edin derim. (Ups, yoksa pot mu kırdım? Yoo bence kırmadım, heyecanınız artar, bi’ şeycik olmaz.)
E gelelim Seçmen Şapka ve Hogwarts’ta öğrencilerin binalara seçilme seremonisine. Aslında Harry Potter serisinde gayet uzun bir şekilde bu törenlere tanık oluyorduk, hatta Felsefe Taşı’nda Seçmen Şapka’nın şarkısını uzun uzun okuduğumuz o satırları unutmak pek de mümkün değil zannımca. Fakat gel gelelim, yine o kitaplarda tanık olduğumuz ama kısa cümlelerle geçiştirilmişçesine bir daha tanık olamadığımız bir gerçek var: Seçmen Şapka’nın kararsız kalması. Bu konuda spoiler olur mu bilemeyeceğim ama Seçmen Şapka’nın bu tür kararsızlıkları neredeyse elli yılda bir yaşadığı gerçeğini öğrendiğimiz bu kitapta, Hatstall olarak adlandırılan terime dair bir bilgi yığınıyla karşılaşıyoruz.
Sevin Okyay ya da Kutlukhan Kutlu çevirileri üzerine bir çeviri yapabileceğim iddiasında değilim hiçbir zaman, bu nedenle Hatstall terimini kendimce Şapkasal-Gecikme gibi bir şekilde çevirmeye çalışsam da İngilizce bilmeyen geek dostlarımız için, yeterince iyi bir karşılık olduğu konusunda emin değilim. Ama yine de terimin anlatmaya çalıştığı şey kısaca şu: Seçmen Şapka bir öğrenciyi herhangi bir binaya koyma konusunda beş dakikadan fazla kararsızlık yaşarsa, bu duruma hatstall deniyormuş. Ve bu duruma en yakın konumda olan iki öğrenci karakterimiz ve bir de tam anlamıyla bu hali Seçmen Şapka’ya haddinden fazla yaşatmış bir de profesör karakterimiz mevcut, fakat isimlerini söyleyerek kitabı okuyacaklar için sürprizi bozmak istemiyorum. Sıkı Potterheadlerin bu karakterleri tahmin edebileceğinden şüphem yok; zira öğrenci olanları zaten Felsefe Taşı’nda okuyoruz o durumdayken. (Hadi tahmin savaşları başlasın!)
Peki Hogwarts arazisinde ve kale içinde yer alan kısımlara gelsek? Mesela çok dürüst bir şekilde Rowling, Harry Potter serisinde neden Harry’nin Hufflepuff Ortak Salonu’na gitmediği konusundaki düşüncelerini notlarda paylaşıyor ve ciddi anlamda mantıklı bir sebepten dolayı bunu yapıyor olduğu için onu pek de yargılayamadım kitapta. Çapulcu Haritası bölümü ise, adeta Çapulcular için kıvranan biz hayranlar için konulmuş ve “Acı çekin pis Mugglelar!” dercesine işkence etmeye yarayacak türden bir bölümdü bana kalırsa. Rowling’i Çapulcular dönemi için taciz eden hayranlar yavaş yavaş istediklerini alacak gibi gözükse de aslında elimizde var olanlardan fazla bir şey yok yine. Bizimle oynama Rowling, çok rica ediyoruz!
Kitabın en gereksiz ve sırf konmuş olmak için konulan bölümü ise Hogwarts dersleri kısmıydı, hem de kelimenin tam anlamıyla yani. Başlığı görünce, bütün derslere dair birkaç ilginç bilgi görürüm diye ummuştum ama sadece yedi yıl boyunca öğretilen derslerin isimleri haricinde pek de bir şey elde edemedim. Ama Zaman Döndürücüsü bölümü konusunda bir itirazım olmayacak, zira bu aletin ne gibi etkileri olduğunu ve aslında büyücülük dünyasında ne kadar tehlikeye sebebiyet vereceğini fark eden kişilerin ne söylediklerini öğrenebildiğimiz oldukça güzel bir bölümdü kendisi. Keşke Rowling Cursed Child’ı yazmadan önce şu kitapları halletseymiş de, Hermione kadar harika ve zeki bir cadının karizmasını tek kitapla yerle bir etmeden önce bir Zaman Döndürücü’nün etkisini kendisi de iyi anlasaymış. (Hermione’nin onu saklayışı, yaptıkları… Anlayamazsınız…)
Şimdi sıkı durun, çünkü bu kitap kapsamında en sevdiğim bölümü feci öveceğim: Kale Sakinleri. Bu bölüm tam anlamıyla suratımda anlamsız gülümsemelere sebebiyet veren en güzel bölümlerden biriydi. Bir kere Hogwarts hayaletleri ve portreleri hakkında oldukça enteresan bilgiler öğreniyoruz, üzerine genel anlamda ölüler hakkında da büyücülük dünyası kapsamında neler olup olmadığına dair şeyler okumamız mümkün oluyor. Ama en güzeli de Neredeyse Kafasız Nick’in kendi şiiri ve belki de Hogwarts’ta en sevdiğim tablo olan Sir Cadogan’a dair sayfalardı bana kalırsa. Hatta şu kadarını söyleyeyim, Sir Cadogan hakkında tek başına bir kitap yazılsa bile okurum, o derece çok seviyorum bu tabloyu. Zaten bu e-kitapta da okuduğumuz üzere Sir Cadogan’ın neden sürekli olarak birilerine meydan okuduğunu ve hatta genel olarak tablolardaki insanların genel hareketleri, kişilikleri, bir tablodan diğer tabloya nasıl geçtikleri gibi konularda da gayet güzel aydınlatılıyoruz. Belki hayaletler kısmında anlatılan dört binanın kendine has sembolleri olan kişilikler hakkındaki bilgilendirmeler yetersiz olabilir ama kesinlikle tablolar üzerine okuduklarımız bir şekilde bu eksiği kapatıyor bana kalırsa. (Çok öveceğim demiştim, şşş.)
Son bölüme gelirsek, aslında çok da bilinmedik şeyler öğrenmiyoruz -yine. Kelid Aynası, Düşünseli, Felsefe Taşı gibi nesneler hakkında bu kitapta yazılan bilgiler, aslında Harry Potter serisi boyunca ve Pottermore kapsamında bizlere sunulanlardan öteye gitmiyor pek. Gryffindor’un Kılıcı ve Sırlar Odası gibi kısımlarda ise sadece bir-iki tık fazladan yeni şey öğrenebiliyoruz; zira Sırlar Odası’nın gizemleri, geçmişi ve nasıl çalıştığına dair bilgilere pek rastlamıyorduk önceden. Sanırım en ilgi çekici olanı, bu odanın kuruluş tarihinin anlatılışıydı: Salazar Slytherin’in diğer üç kurucudan saklamayı başardığı bu odayı, yüzyıllar boyunca yalnızca çataldil olanlar tarafından açılmasını sağlaması gibi.
“Hogwarts: Tamamlanmamış ve Güvenilmez Bir Rehber” kitabı için en genel değerlendirmeyi yapmam gerekirse, çok öznel bir şekilde ben bu kitaba beş üzerinden beş puan vermek istiyorum. Bunun nedenini yukarıdaki açıklamalar sırasında anlamışsınızdır diye umup daha fazla kelam etmiyorum bu konuda.
Bütün kitaplar hakkında en genel değerlendirmemi ise tek cümlede özetlersem “harika hikayeler ve bilgilendirmeler içeren ama bir Harry Potter hayranının dişinin kovuğuna yetmeyecek türden bir para tuzağı” gibisinden bir şey demem, bence hiç de yanlış olmayacaktır diye düşünüyorum. Pottermore-vari bilgileri kitap olarak satışa sunmak… Ne bileyim, çok da harika bir hareket değil sanki? Zaten o amacı karşılayan bir platform varken böyle aksiyonlara ne gerek var ki, bilemedim cidden…
Yorumlarınızı ve özellikle de kitaplara dair düşüncelerinizi sabırsızlıkla bekliyoruz! Mesela Türkçe’ye çevrilse okumak ister miydiniz? Bir e-kitap oluşuyla sizi baştan mı yıldırdı? Hadi bakalım, klavyenize kuvvet!