Müzelerde görmeye çok aşina olmadığımız ama kitabı kapağına göre değerlendirmemizi sağlayan sanat dalı olan illüstrasyonla tanışmadığınızı sanıyor olabilirsiniz ama -belki de telaffuzu zor olduğundan- adını çok geçirmediğimiz halde hayatımızın her ayrıntısında boy gösteren bu sanat dalıyla kaynaşmanızı istiyorum.

Kısa bir girizgah yapmak gerekirse illüstrasyon, bir metni veya hikayeyi salt resim yoluyla anlatma sanatıdır. Dilimize açıklamasına yakışır bir şekilde resimleme olarak da geçmiştir. Bu geniş kavramdan bakılınca illüstrasyonların yazılı tarihin öncesine dayandığını görmek mümkün. Mağaralardaki av resimlerinden tutun da Avrupa’dan Asya’ya dini ibadethaneleri süsleyen resimler hep görsel yoldan hikaye anlatmayı amaçlar. Modern hayatta ise illüstrasyon sanatı kendine posterlerde, kitap ve dergi sayfalarında, albüm kapaklarında ve tahmin edebileceğiniz gibi internetin her köşesinde yer edinmiş durumda.

İllüstrasyon katı ve şaşalı çerçevelere ait olmayan, hayatımızın içinde olması sebebiyle topluma hitap eden bir sanat dalı.  Bu sebeple de tarihin tozlu sayfalarından günümüze nerede önemli bir olay varsa orada ikonik bir illüstrasyon görüyoruz. Gelin bunlardan bir kaçının hikayesine beraber bakalım:

1. I Want YOU!

JamesMontgomeryFlagg_IWantYou1917_IllustrationChronicles_1500

Sevgili yazarımız Meltem Deniz Doğan’ın çok başarılı bir şekilde ele aldığı üzere, ABD propaganda konusunda epey başarılı. Kendisinin yazısına buradan ulaşabilirsiniz. Bu sebeple de belki de tarihin en önemli posterinin ABD’nin halkını orduya yazılma çağrısı için hazırlanmış olması şaşırtıcı değil. ABD tarihinin en tanıdık karakterlerinden olan Uncle Sam’in bu ikonik pozu ilk kez 1916’da Leslie Weekly dergisinin kapağında yer aldı. 1916 yılında ABD henüz Almanya’ya savaş açmış değildi, fakat gidişat belliydi. Bu sebeple Uncle Sam kitleleri orduya çağırmak yerine yalnızca  “What Are You Doing for Preparedness?” yani “Hazırlık İçin Ne Yapıyorsun?” diye soruyor. 1917’de ABD’nin Almanya’ya savaş açmasıyla işler değişiyor ve poster bugün bildiğimiz şeklini alıyor. 1917-1918 yılları arasında dört milyon kopyadan fazla basılıp ülkenin dört bir yanına dağıtılıyor. Bu sayede hem Birinci Dünya Savaşı’nın hem de ABD’nin simgesi haline geliyor.

Peki ABD’nin simgelerinden biri olan Uncle Sam kimdir? Uncle Sam karakteri aslında 19. yüzyılın başlarına dayanır. Samuel Wilson adlı, lakabı da “Uncle Sam” olan bir iş adamı 1812 savaşında orduya yemek gönderirken kutuların üstüne “U.S.” damgasını eklerdi. ABD’nin “U.S.”i ile “Uncle Sam” bir noktadan sonra insanlara aynı şeyi ifade etmeye başlayınca Uncle Sam de ABD’nin simgesi oldu.

Savaşa dahil olmamış milletlerin bile aklına kazınan “I Want YOU!” posteri, sanatçı James Montgomery Flagg tarafından yapılan ve Uncle Sam’in yer aldığı posterlerden yalnızca bir tanesi. Flagg, savaş döneminde Amerikan başkanı Woodrow Wilson’ın kurduğu Comittee of Public Information ,Türkçesiyle Halk Bilgilendirme Komitesi’nde birçok illüstratörle birlikte politik posterler yaptı. Flagg bu dönemde yaptığı toplam kırk altı posterin çoğunda Uncle Sam figürünü sıkça kullandı. Bu posterler genellikle halkı orduya destek olmaya çağırıyordu.  “I Want YOU!” posteri her ne kadar tarihin en başarılı posterlerinden olsa da kredinin hepsini Flagg’e vermek pek de doğru olmaz. 1914 yılında, yani savaşın daha başında, İngilizleri orduya toplamak için Alfred Leete tarafından yapılan “Lord Kitchener Wants You” posterinden ilham aldığını Flagg kabul ediyor, hatta ona göre önemli olan fikrin nasıl ele alındığı, nereden geldiği değil. Bu konuda ne düşünürsünüz bilmem sevgili geekler, ama iki posterin de amacına ulaştığı aşikar.

Soldaki poster Leete tarafından İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitcehener'ı gösterirken, Flagg'in sağdaki posteri hayali bir kahraman olan Uncle Sam'i aynı pozda gösteriyor.
Soldaki poster Leete tarafından İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitcehener’ı gösterirken, Flagg’in sağdaki posteri hayali bir kahraman olan Uncle Sam’i aynı pozda gösteriyor.

 

2. Dark Side of The Moon

“Less is more” yani “Az çoktur.” sıradaki illüstrasyonu en iyi tanımlayan söz olabilir. Pink Floyd’un ikonik albüm kapağını görmeyen bilmeyen kalmamıştır. Herkes Pink Floyd’u dinlemeyebilir, grup üyelerini tanımayabilir; ancak bu görseli kime gösterseniz tanıyacaktır.

Albüm kapağının başarısının arkasında Aubrey Powell ve Storm Thorgeson tarafından kurulan Hipgnosis stüdyosu bulunuyor. Led Zeppelin ve Black Sabbath gibi isimlerin albüm kapaklarında imzası bulunan stüdyonun çalışmaları genellikle fotoğraf üzerine. Pink Floyd’un albüm kapağı için aldıkları tek direktif ise “temiz, elegant ve grafik” olmasıydı. Bu küçük direktifi bile grubun klavyecisi Richard Wright’tan zar zor alan Powell ve Thorgeson saatler süren beyin fırtınası sonucu bir fizik kitabındaki prizma ve ışık kırılması görseli üzerinde çalışmaya başladılar.  Görsel grup tarafından anında onay aldı, ek olarak sadece albüm kapağı içine kalp atışları eklendi. Albümün zirve yapmasıyla birlikte Hipgnosis stüdyosu da efsaneleşen stüdyolardan biri haline geldi.

1_1TJrRORqx9QSN0NsMgAQzg

1_wVredABObTyzB7yCKBkytQ

Pink Floyd 1973 yılı öncesinde büyüyen bir hayran kitlesi ile giderek daha da popülerleşiyordu. 1 Mart 1973’te Dark Side of The Moon’un çıkmasıyla grup zirveye oturdu ve uzun bir müddet kalkmadı; toplam 50 milyondan fazla kopya sattı ve Billboard 200 listesinde 861 hafta boyunca kalmayı başardı. Albümün zirvedeki yeri on beş seneden fazla sürmüş olabilir ki bu rekor henüz kırılmış değil, ancak hem albüm hem de kapağı kırk beş sene geçmesine rağmen hala milyonlarca kişi tarafından biliniyor.  Enteresan nokta ise albümün kapağında grubun adı bile yazmıyordu ve grup albüm için tanıtım yapmamıştı. Buna rağmen albümün kapağı grubun müziği ve sahne şovuyla o kadar uyuyordu ki bir süre sonra bu görsel ve Pink Floyd eş anlamlı olmaya başladı

3. Alice in Wonderland

Her illüstrasyon hikayesi yukarıda bahsettiğim hikayeler gibi güllük gülistanlık gitmiyor. Üretici ve müşteri arasındaki anlaşmazlıklar her sektörde vardır. Üreticinin de müşterinin de kendilerine ait tarzı bulunan sanatçılar olduğunu düşünürsek anlaşmazlıkların çıkması kulağa normal geliyor. Uyumsuz müşteri- sanatçı örneklerinden ünlü bir tanesi de Lewis Carroll ve Sir John Tenniel arasında geçiyor. Carroll’un ünlü hikayesi Alice in Wonderland sırasında beraber çalışan Tenniel ve Carroll için bu süreç çok sancılı geçmiş. 1864 yılında Carroll Tenniel’e Alice in Wonderland ile geldiğinde, Tenniel geçmişte kitap illüstrasyonları da yapmış, senelerdir Punch dergisinde çalışan ünlü bir politik karikatüristti. İkisinin mükemmeliyetçi yapısı beraber çalışmalarını neredeyse imkansız kılıyordu.

826
Through the Looking Glass kitabında Alice’in eteğinin değiştirilmesi Carroll’un sayısız isteklerinden yalnızca biri.

 

Tenniel’e göre Carroll her bir illüstrasyon için çok spesifik talimatlar veriyor, bu da Tenniel’in yaratıcılığını kısıtlıyordu. Carroll Tenniel’in gönderdiği ilk kırk iki taslaktan yalnızda bir tanesini beğenmişti. Tenniel’in model kullanmadan çalışması da Carroll’un hoşuna gitmeyen unsurlardan biriydi. Tenniel hafızasından çiziyordu. Tenniel’in bu methodu ve karakterlerin gerçek hayvanlara benzememesindeki ısrarı Carroll’la bir çok tartışmaya neden olsa da bugün bildiğimiz Beyaz Tavşan’a Tenniel’in vizyonu sayesinde sahibiz. Carroll’a göre Tenniel de az değil. İllüstrasyon görevleri dışında Carroll’a çok karışan Tenniel, basım aşamasından yazının kendisine kadar her noktada Carroll’a zorluk çıkartmış.

Dediğimiz gibi her iki taraf da prensiplerinden sapmayan sanatçılar olunca anlaşmaları zor olmuş. Öyle ki Alice’in devam kitabı olan Through The Looking Glass and What Alice Found There, Tenniel’in Carroll ile çalışmayı ertelemesi sebebiyle planlanandan daha geç çıkmış. Aralarındaki ilişkinin daha da kötüye gitmesi sebebiyle hem Tenniel kitap illüstrasyonu yapmayı bırakmış hem de Carroll ile çalışacak dostlarını da Carroll’a karşı uyarmış.

Tüm bu tartışmaların ve görüş ayrılıklarını bir kenara bırakınca da karşımıza Viktorya döneminden günümüze birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuş karakterler kalıyor. Carroll’un dünyası Tenniel’in kalemi sayesinde görselleştiğini kimse inkar edemez. Tenniel’siz Alice’in maceralarına bu denli eşlik edebilir miydik? Alice’in beyaz bir tavşanı takip ettiğini okurken yan sayfada pardösüsü, kolunun altına sıkıştırdığı şemsiyesiyle Tavşan’ı görmek, onu Harikalar Diyarı’na takip etmeye teşvik ediyor.

1_AOqIfJZqy34IdO2romiT9Q

 

Bu tip hikayeleri dinledikçe en sevdiğimiz kitapların kapaklarını süsleyen, gergin politik iklimde yüzümüze gülümseme koyabilen illüstratörlere şapka çıkartmak gerekmez mi?

Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.