Bu sayfalarda birkaç yıldır bizlerle olan okuyucularımız bilirler, her yılın sonunda o yıl dikkatimizi çekmiş, bir şekilde aklımıza girmiş, beynimizle oynamış üretimlerden kendi çapımızda listeler yapıyoruz. Bu yılı da elbette boş geçmeyecektik ancak bu yılın bitişi aslında 2010’ların bitişi anlamına da geldiği için, biraz daha özel bir şey yapalım istedik. Bunun için birbirimize, bu günden on yıl önceye doğru baksak, o yılları nelerle hatırlayacağımızı sorduk. Cevaplarımızı da naçizane, sizlerle paylaşıyoruz.
Cevaplarımızın olabildiğince öznel ve sadece kişiyi bağlayan şekilde verildiğini vurgulamamızın gereği yoktur sanırız? Hâliyle listeye baktığınızda birbirinden farklı türlerde ve belki de birbirini zerrece tutmayan eserler göreceksiniz. Çeşitilik çok güzel! Yapılanın beylik bir en’ler listesi olmadığını, aşırı derece nostalji ve hatıralar içerdiğini düşünün. Bilin ki seçim yapmak, bizim için de çok zordu. Bu süreçte “Ben on yıl öncesini hatırlayamıyorum” diyerek varoluşunu sorgulayanlarımız da oldu, son cümlesi “Uzun zamandır bu oyunu oynamamıştım” olup, o günden beri bilgisayarının başında ekmek arası peynir yiyerek yaşamaya çalışanlarımız da.. İsimlerini elbette vermeyeceğiz. Onun yerine gelin aşağıdaki listeye bir bakın, katıldıklarınızı söyleyin, katılmadıklarınızı belirtin. Sonra sizler de kendi 2010’lar listelerinizi yazar, bizimle paylaşırsınız belki?
Not: Oyunlar, öncelikli olarak piyasaya sürülüş tarihlerine, aynı yılda olanlar ise alfabetik sıralarına göre dizilmiştir.
DARK SOULS (2011)
Liste yapmak için son on yıla baktığımda çok fazla Soulslike oyunu oynadığımı fark ettim. Bu kadar fazla oynadığım bir oyun tarzını başlatan Dark Souls’u on yılın en sevdiğim oyunları listesine almazsam gerçekten ayıp etmiş olurum. Hani Dark Souls’dan daha iyi oyunlar çıkmadı mı son on yılda, kesinlikle çıktı. Ama oyun dünyasına Dark Souls kadar etki eden oyun var mıydı aralarında, gerçekten emin değilim. Soulslike oyunların büyük hayranı olan biri olarak iyi ki varsın, iyi ki çıkmışsın Dark Souls! -Halit.
PORTAL 2 (2011)
Bilgisayar oyunları arasında ne zaman liste yapsam başına Portal 2 koymayı adet edindim. Zira benim için Portal serisi sadece bu on yılın değil, bu zamana kadar çıkan bütün oyunların en iyisidir. Valve’nin 2011 yılında çıkardığı Portal serisinin ikinci oyunu benim oyunlara bakış açımı değiştirmiş ve bir oyunda aradığım şeyleri netleştirmeme yardımcı olmuştur. Açıkçası ıssız bir adaya düşsem yanıma alacağım ilk üç oyundan biri kesinlikle Portal 2’dir. Diğer ikisini sonra konuşuruz. O kadar! – Halit.
THE ELDER SCROLLS V: SKYRIM (2011)
Sıkı bir oyuncu değilim, hiçbir zaman da olacağım yönünde bir iddiam olmadı ancak birisi, “Ömrün boyunca nasıl bir oyun oynamak istersin?” diye sorduğunda, vermek istediğim cevap, “Skyrim gibi” oluyor. Skyrim’in neresinin, neden övüleceğini burada milyonuncu kere tekrar etmeye gerek yoktur sanırım. Bunun yerine kişisel olarak şunu söyleyeyim: Playstation’a çıkana kadar Skyrim’i oynamadığım her dakika için üzülüyorum. Bunun yanında, çıktığından beridir bilfiil dönüp dolaşıp yine Skyrim oynuyorum. Henüz mod dünyalarına falan da girmiş değilim, bu da bir gün imkân bulursam, açıp bir tur da öyle oynayacağım anlamına geliyor sanırım. Dolayısıyla Skyrim benim için sadece 2010’ları değil, 2020’leri de hatırlatmaya, şimdiden aday. – Deniz.
JOURNEY (2012)
Dünyanın en enteresan multiplayer deneyimi, görsel bir şölen ile birleşince gözyaşlarıma hâkim olamamış, oynarken mutluluktan hüngür hüngür ağlamıştım. Oyun tarihi açısından bir devrim olduğunu düşünüyorum. Hiç bir oyun bana bu oyunun verdiği insan olarak aslında hepimiz biriz hissini vermedi, muhtemelen de vermeyecek. – Can.
BIOSHOCK INFINITE (2013)
Hâlâ bilmeyenleriniz varsa diye söylüyorum, Bioshock serisiyle bitmez tükenmez bir gönül bağım var. Bu on yıllık sürede hem Bioshock 2’yi hem Infinite’i hem de ilk ve ikinci oyunun remasteredlarını tekrar tekrar oynamış biri olarak Bioshock benim 2010’larıma mührünü vurdu dersem yalan söylemiş olmam. Serinin üçüncü oyunu her ne kadar bana kendini ilk oyun kadar sevdiremese de yeri çok ayrı, çok özel. Hikâyesi, hikâye anlatışı ve finali; özellikle finali, o finali yok mu finali… 2010’larda oynadığım en iyi oyunlardan bir tanesine ben diyeyim Bioshock: Infinite, siz deyin bütün Bioshock serisi! – Halit.
THE STANLEY PARABLE (2013)
Bir oyunda aradığım şeyleri Portal 2 netleştirdi, burası kesin ve bu aradığım şeylerden bir tanesi; oyunun, oyuncuyla olan etkileşimi. Bunu Portal 2, harika bir şekilde yapmıştı. Ama tamamen oyuncuyla olan etkileşimin üzerine oyun kurma fikrini mükemmelleştiren The Stanley Parable, benim için dört dörtlük oyunlardan biri oldu bu on yıl içinde. Oyunda “şunu yapsam anlatıcı ne der, buraya gidersem hangi espriyi yapar” sorularının hepsine karın ağrıtacak kadar komik cevaplar bulduğum oyun bırakın da on yılın en iyi oyunları listeme girsin. – Halit.
METAL GEAR SOLID V: THE PHANTOM PAIN (2015)
Kendime yer yer acı çektirerek oynadığım, başkalarına da bahsi açılında acı çektirerek anlattığım bir oyundu Phantom Pain. Bazı noktalarda abesleştiği oldu, sonuyla belki benim gibi pek çok kişiye lanet de ettirdi ama o noktaya gelene kadar da eşsiz ve unutulmaz bir deneyim yaşattı. Bir noktada hışımla oyunu kapatıp, aylar boyu elimi sürmek istemediğim de oldu; oyunu bir türlü tamamlamadığım o süre zarfında, salt oyunun içindeki şarkılardan oluşan bir listeyi dinlediğim de. Açıp bir daha asla oynamayı istemiyorum ama müziklerinden anlatımına; mekaniklerinden bütün ufak detaylarına kadar, bu tecrübeden mahrum kalmayı da asla istemezdim. Şu ufacık paragrafta oyunla aramdaki gel-gitli ilişkiyi anlatabilmişimdir sanıyorum. Bir oyun dâhilinde bana verdiğin imkânlar için teşekkür ederim, beni yapmak zorunda bıraktırdığın şeyler içinse senden nefret ediyorum. – Deniz.
THE WITCHER 3: WILD HUNT (2015)
Hem oyun mekanikleri hem de hikâyesi, özellikle de yan görevlerinin hikâyecikleri bu kadar şahane olan bir oyun gelmedi, muhtemelen uzun bir süre de fantastik diyarlar için gelmeyecek. (Divinity Original Sin 2 de bu konularda harika ama farklı türlerde oyunlar). Geralt ile bazen saatlerce sadece dağda taşta gezmek bile inanılmaz keyifli. Çok uzun süre oynanabilirliği olan bir başyapıt. – Can.
Saatleri yatırmalık, bitince tekrar başa dönmelik, her zorluk seviyesini en az bir kere oynamalık, her yeni oyunda farklı bir detayı keşfetmelik mis gibi oyun. İki tane de kendisinden güzel eklentisini düşününce, yeme de yanında yat bir kıvama geliyor. Witcher sevgimi bu sayfalarda milyon kere dile getirdim, o yüzden burada kısa kesiyorum. Ancak listeme alma sebebim oyunun kendisinden çok, bana Witcher’ı tanıtmasından geliyor, onu da söylemiş olayım. – Deniz.
CIVILIZATION 6 (2016)
Ben zaten dünyalar kurmayı severim. Her yenisinde bu oyun, bu işi daha detaylı hâle getiryor. Ben ölünceye kadar Civilization serisine devam edeceğim belli ki. – Ömercan.
HITMAN (2016)
Hitman serisini oldum olası çok sevmişimdir. 2016 senesinde yeniden çıkardıkları seri muhteşem. Özgür bir şekilde plan yapmak, bölümleri tekrar tekrar deneyerek oynamak çok eğlenceli. -Can.
TOTAL WAR: WARHAMMER (2016)
Fantastik evren ve Total War savaş gerçekçiliği: Daha iyi bir kombinasyon düşünülemez! Bu arada bu oyun çıkmadan önce yemin ederim ben bu fikre sahiptim. Telif isterim. – Ömercan.
XCOM 2 (2016)
Konusu güzel, strateji oyunu olarak çok eğlenceli ve fakat asıl heyecanı o özene bezene yetiştirdiğin, tek tek kol zırhından kıçına yaptığı dövmeye kadar ezberlediğin askerini çıt diye kaybetmek, oyundan manyakça bir zevk almanı sağlıyor. Günümüzde indie gruplarına indirgenmiş tarz oyunlardan popüler olabilmiş bir tanesi. Oyun gibi oyun. – Ömercan.
HOLLOW KNIGTH (2017)
Son yıllarda yükselişe geçen indie oyunlar benim için bundan üç sene önce Hollow Knight ile zirveye oturdu. Soulslike oyun tarzını mükemmel bir sanat tasarımıyla birleştiren, hem hikâyesi hem de hikâye anlatış şekliyle insanı büyüleyen muazzam bir oyundu Hollow Knight. On yıl boyunca harika indie oyunlar oynadım, hepsine ayrı ayrı hayran kaldım ama sanırım bu listeye girecek kadar aklımda kalan bir oyun varsa o da Hollow Knight’tır. Yazarken bile canım çekti, gidip de bir daha oynayayım. – Halit.
WHAT REMAINS OF EDITH FINCH (2017)
Doyasıya zevkine varılacak güzel ve etkili bir hikâye anlatmanın dışında, çok da bir şey vaat etmiyordu What Remains of Edith Finch. Tekrar tekrar açtırıp, kendisini yıllarca oynatacak bir havası da yoktu. Fakat vaatlerini görselliği, anlatım tarzı, kurgusu ve vurucu sonuyla öyle güzel yerine getirdi ki, herhangi bir listede yerini garantiledi benim için. Evet, oyun bittikten sonra bir daha kendisine dönmedim ama hafızamdaki yeri ve bana hissettirdikleri sanki dün oynamışım gibi belirgin. – Deniz.