Geçen sene ne kadar sıkıcıydı, öyle değil mi? Evde kalmanın getirdiği depresyon, gönül rahatlığıyla dışarı çıkamamanın ya da canlı bir performans izleyememenin verdiği sürekli sıkılma hâli, dayanılmazdı. Çok da iç açıcı olmayan bir giriş oldu, farkındayım. Ancak tam olarak da bu buhranı anlatan bir şov, şu anda Netflix’te. Üstelik bunu anlatmaya en uygun sanatçı tarafından çekildi. Bo Burnham, yeni şovu Inside ile stand-up diyemeye dilimin varmayacağı, çektiği kısa skeçleri birleştirerek yaptığı filmi ile 2021’in en ilginç içeriğine imza attı.  

2020 yılına girerken Bo Burnham stand-up komedinin geleceği dediğimde şaka yapmıyordum. Inside stand-up olsun ya da olmasın bugüne kadar izleyebileceğiniz en sıradışı işlerden biri.

Bo Burnham’ın beş senenin ardından stand-up’a, daha doğrusu tek kişilik şovlara Inside ile dönmesine şaşırmamak lazım. YouTube ve on sene öncesinin TikTok’u olan Vine’daki videolarıyla ünlenen Burnham’ın kariyerinin temeli, kısa skeç videoları üzerine. İnanılmaz bir dakiklik ve mükemmeliyetçi bir zihniyetle hazırladığı sahne gösterileriyle stand-up şovlarında da bu stilini hep korudu. Burnham hep şakalar arasında sert geçişler yapan, şarkıları ve görsel şovu stand-up’ın kendisinden daha çok önemseyen biri, en azından seyirci olarak ben hep öyle hissettim. 

Bunları anlatıyorum çünkü Bo Burnham’la ilk kez tanışacak kişilere nazaran komedyenin daha önceki işlerine aşina olan ve severek takip eden kişilerin Inside’ı daha çok takdir edeceklerine ve anlayacaklarına eminim. Misal,  Make Happy’yi izleyenler, Inside’ın geçtiği odayı da Make Happy’nin sonundaki’ “Are You Happy?” şarkısından hatırlayacaklardır. “Are You Happy?”’nin hissettirdiği duyguların hepsi ve daha fazlası Inside’da bolca var.

Yeni şovu Inside ile Burnham seneler önce başladığı yere dönmüş, yine tek başına odasının içinde, klavyesi, kamerası ve bizimle başbaşa. Fakat bu sefer, on seneden uzun bir süredir sahnede olmanın verdiği tecrübeyi ve kendi filmini yönetmenin verdiği yaratıcılığı almış, teknolojinin elverdiği tüm imkanları kendi stiline göre kullanmış ve ortaya müthiş bir iş çıkmış.

Bo Burnham’dan Bekleyebileceğiniz Her Şey ve Daha Fazlası

Inside’ı aslında üçe bölebiliriz. Kolay kısımdan başlayalım. Şovun büyük bir kısmı, Bo Burnham’dan alışık olduğumuz esprili dille yazılmış farkındalığı yüksek eleştirel şarkılardan oluşuyor. Bezos I, Comedy, FaceTime with My Mom (Tonight), White Woman’s Instagram, Welcome to The Internet Burnham’ın şimdiye kadarki en iyi şarkıları arasında sayılabilir. Hatta sayılabilir demeyip bizzat Bezos I’i Burnham’ın en iyi şarkısı ilan edebilirim keza şarkının var olmasının yarattığı absürtlük ve sonundaki klavye solosu gerçekten fazla iyi. Yaşım gereği 30 şarkısıyla da kendimi fazlasıyla özdeşleştirdim. Görmediğimiz beş sene boyunca Burnham sırf komedyen olarak değil şarkı yazarı olarak da kendisini geliştirmiş. 

Burnham için sahne şovu hep önemliydi ancak Inside ile birlikte canlı performansın verdiği kısıtlamalardan sıyrılınca neler yapabileceğini doyasıya görmüş olduk. Repeat Stuffın da klibi vardı fakat Inside apayrı bir şey! Üstelik hepsi ama hepsi Bo Burnham’ın kendisi tarafından yazıldı, çekildi, yönetildi, kurgusu ve ses tasarımı yapıldı. 

Hem her şarkının kendine ait klibi var hem de Shit ve Sexting şarkılarında olduğu gibi şakanın bir kısmı da görsel olarak sunuluyor. Shit’te depresyondan bahsederken hareketli müzikle birlilkte arkada geçen ışık şöleninin oluşturduğu tezatlık zaten şakanın kendisi, yoksa şarkıda şaka sayılabilecek bir yan yok. Sexting’de ise bu eylemi yapan erkeğin arkasında arkada çıkan mesajlar kendini yeterince ifade ediyor. Mesajın yarattığı o başkası adına utanma hissi elbet bir sözel bir şakayla da yansıtılabilirdi fakat böyle çok da net olmamış mı?

Burnham Usulü Eleştiri

Art is Dead gibi önceki işlerinden biliyoruz ki Burnham genel olarak performans sanatçılarını ve onlara fazlasıyla verilen önemi eleştirmeyi seviyor. Inside’da ise bu sefer oklar eğlence sektöründen kapitalist düzene, sistematik ırkçılığa ve internet kültürüne çevrilmiş. Burnham bu konulara daha önce bu kadar derinlemesine girmemiş, sadece kıyısından ucundan geçmişti. Inside’da ise birebir bu eleştirilerin dozunu biraz daha arttırmış. 

Burnham eleştirilerinin bir kısmını içinde prodüksiyon değeri olan şarkılarla yapmayı tercih etmiş,ki onlar kesinlikle şovun eğlenceli kısımları. Mesela That’s How the World Works ile emperyalist düzene karşı, Welcome to the Internet ile de internetin gençlerin zihnini nasıl etkilediği üzerine. 

Bazı eleştirileri yapış tercihi ise biraz… garip. İyi anlamda garip. “Belki de bütün öznel insan deneyimini Silicon Valley’deki birkaç pörtlek gözlü herif dışında hiç kimsenin işine yaramayan cansız değerlere indirmek.. Belki de bu daimi bir hayat şekli olarak doğru değildir.” cümlesini, yerde bir tek yastık ve battaniyeyle yatarken söylemesinin verdiği atmosferi bir şarkıyla ya da klasik stand-up düzeniyle verebileceğini sanmıyorum. Toplumun gidişatından endişeli ve bu sebeple depresyona girmiş biri gibi gözükürken etrafa baktığınızda çevresi kendi etrafı çekim ekipmanlarıyla çevrili, hatta bu monoloğunu bile mikrofona yapıyor. Kendi öznel depresif deneyimini bizim eğlencemiz ve açıkçası Netflix’teki birkaç patlak gözlü herif için çekerken bunun eleştirisini yapmanın ironisi, şakanın bir parçası olsa gerek. 

Şarkı formatı dışındaki eleştirilerden benim favorim ise “Hiç kimse, hiç bir konuda, çenesini kapatamaz mı?” monoloğu. Burnham’ın 2016 yılında CBS için yaptığı röportajda politik görüşü sorulduğunda birebir bu cevabı vermesi de işin küçük bir detayı. 

Bo Burnham Usulü Depresyonu Komediye Yansıtmak

Inside’ın akışı genelden özele giden bir depresyon serüveni şeklinde özetlenebilir. Inside, Burnham’dan alışık olduğumuz komedyenlik mesleği eleştirisiyle başlıyor ki burada, sistematik ırkçılık eleştirisi de var. Sonraki şarkılarda kapitalist düzen eleştirisi ve internet kültürü iğnelemeleri geliyor. Bu kısımda kendine yaptığı eleştiriler de mevcut ama bunlar henüz çok ön planda değil, Unpaid Intern’e yorum yaptığı videoda olduğu gibi yavaş yavaş kendini gösteriyor. Tabii bir de aralara serpiştirilmiş komik şarkıları da var. 

Derken şovun yarısına yaklaşırken Burnham’ı odanın ortasında büyük ekrana yansıtıp, ergenliğinin başında şöhretini başlatan My Whole Family videosunu izlerken buluyoruz. Videoyu izlerken suratındaki o utançla karışık imrenme ifadesi, sahnede ses olmamasına rağmen tüm duyguyu fazlasıyla anlatıyor. Zaten akabinde gelen Problematic şarkısıyla geçmişinde yaptığı bazı şakalardan sorumlu tutulması gerektiğini söyleyen Burnham, bu sefer sistematik ırkçılık odağında okları tamamen kendine çeviriyor. Zaten bu şarkının bitimiyle şovun da dakika olarak ilk yarısını tamamlıyor ve Burnham’ın otuzuncu yaşını kutluyoruz. Derken, gelsin depresyon. 

Şovun başından beri kimliği ve mesleği ile baş edemeyen birini izlediğimiz belli, ikinci yarı ise neredeyse tamamen Burnham’ın depresyonu ve anskiyetesi üzerine kurulu. Gerçek hayatta sahnede birçok kez panik atak yaşayan Burnham’ın samimi bir şekilde bu duygularla baş ediş yolculuğunu, yine onun sanatsal lensinden izliyoruz. All Eyes On Me ve Goodbye şarkıları tam olarak bu duygudurumu anlatıyor. 

Aradan şarkıyı çıkartıp depresyonuyla baş başa kaldığımız sahnelerde ise sanki çeşitli sanat filmlerinden kesitler alınmış da bir skeç şovuna eklenmiş gibi bir hava var. İntihar etmekten bahsettiği konuşmasını alıp yine kendi üzerine yansıttığı ve klavyesinin başında çırılçıplak savunmasız kaldığı sahneler Burnham’ın görselliği kullanımındaki zekasını ön plana çıkartıyor.  Zaten Burnham’ın kendisinin de belirttiği üzere odaya kapanmasının üzerinden aylar geçmiş durumda; şovun başı ve sonu arasında bile birkaç ay olduğu aşikar. Şovun ortalarından sonlara doğru mental sağlığı kötüye gittikçe bu sanatsal anlatım daha da agresifleşiyor.

Bugüne Kadar Yapılmış En Üzücü Komedi Şovu

Inside için şüphesiz Bo Burnham’ın en iyi işi diyebiliriz. Fakat dönüp dolaştığımızda, “bu bir komedi şovudur“, demeye gerçekten dilim varmıyor. Hannah Gatsby’nin Nannette şovunda da aynı sorunu yaşamıştım; izlediğim şeyin müthiş olduğunun farkındayım ama bu, komedi olduğu anlamına gelmiyor. Şovun ilk yarısını inanılmaz komik olduğu için, ikinci yarısı ise Burnham’ın sanatsal zekasını takdir ettiğim için izledim dersem, orta yolu bulmuş olurum. Hatta parodisini yapmaya çalıştığı tepki veya oyun yayını videolarını çok iyi özümseyip bu kadar birebir uyarlayabilmesi bana biraz Dan Harmon’ı hatırlatmadı değil. 

Özetle eğer Bo Burnham’ı seviyorsanız, zaten şovu çoktan izlemişsinizdir. Gidin bir daha izleyin derim. Resmi incelemem burada bitiyor. Bir de şov için kişisel olarak coştuğum şeyleri listelediğim gayri resmi incelemeyi merak ederseniz ikinci sayfaya beklerim. 

1 2
Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.