Mizah toplumu eleştirmenin en akıllıca yöntemlerinden biri, birlikte geçirdiğimiz bunca incelemeden sonra bunun çok net bir şekilde farkındayız. Fakat geçen gün komedi ve stand-uplar hakkında konuşurken Deniz’in çok güzel bir tespiti olmuştu. Bazı stand-up’lar gerçekten ister istemez bize TED Konuşmaları’nı hatırlatıyor. Onur Ayı özel konuğu olarak, özellikle Haziran ayına kadar beklettiğim Hannah Gadsby de tam olarak böyle bir komedyen. Netflix’te bulunan şovları Nanette ve Douglas adlı şovlarında da göreceğiniz üzere, stand-up’ın şaka unsurundan ziyade hiciv ve meddahlık unsuruna daha da odaklanan Gadsby, şimdiye kadar incelediğim en zorlu ve bir o kadar da keyifli komedyenlerden biri oldu diyebilirim. 

Hazırsanız, başlayalım…

Bir kere Gadsby, şaka yaparken kullandığı vücut dili ve tonlaması ile birlikte kuru bir espri anlayışına sahip. Chris Rock’ın tam tersini düşünün. Üstünde çok durmadan şakaları yapıp geçen cinsten, sanki böyle laf sokarmış gibi.  Kurgu ve vurucu cümle ikilisi arasındaki ses tonu farkı sadece belli şakalarda yükseliyor, o da şakanın duygusu fazlaysa. Yani Hannah Gadsby izliyorsanız çok esprili bir sanat öğretmeni izliyormuş havasına kapılırsınız, ki kendisinin zaten “Renaissance Woman” adında bir YouTube serisi de var. Şakaları da zaten karın ağrıtan cinsten değil, arada söylediği laf sokmalık şakalarını yakalamak için aktif bir şekilde dinlemeniz gerek. Ama zekice yazılmış şakalarını yakalarsanız buna değdiğini göreceksiniz.

Hannah Gadsby izlerken nasıl bir ton ile karşılaşacağımızı belirlediğimize göre, biraz da şovlarına bakalım, ne dersiniz?

Nanette: “Glorified TED Talk” 

Gadsby’e göre Nanette’in aldığı en sık eleştirilerden biri süslenmiş bir TED Konuşması olması.  Bu eleştiriyi yapanlar çok da uzak değiller. Nanette ilk yarıda toplum eleştirisi altında bol şakalı bir şov iken, Gadsby şovun tam olarak otuzuncu dakikasında vites değiştiriyor. Zaten şov başından beri Gadsby cinselliği sebebiyle yaşadığı zorlukları şaka yollu da olsa bize sundu, yani Gadsby’nin kolay bir hayatı olmadığı belliydi. Şovun ilk yarısında erkeklere, özellikle de beyaz ve heteroseksüel erkeklere olan öfkesi basmakalıp “kızgın lezbiyen” olduğu için değil de, bir nedeni var ve bize tam söylemiyor gibiydi. Lezbiyen olduğu için yaşadığı ön yargı ve aşağılanmayı şakaların arkasına gizleyen bir komedyen çıkıp da sahnede “ben komediyi bırakmalıyım” deyince insan neyi izlediğini şaşırıyor.

Derken izlediğimiz stand-up şovunun ikinci yarısında şovun içinden şaka komple çıktı.  Bu noktadan sonra şov Nanette olmaktan çıkıp Hannah Gadsby’nin Travmaları ve Patriyarkinin Çöküşü adını alsa yeri. 

Homoseksüelliğin 1997 yılına kadar şuç olarak kabul edildiği Tazmanya’da, dindar bir kasabada, tam da 90’lı yılların ortasında o nefret dolu çevrede ergenliğini geçirmenin kendisini homofobik yapması, tiksinmeyi öğrendiği kişilerden biri olduğunu fark etmesi çok ama çok acı verici. Gadsby’nin çok acı bir hikayesi var ve biz bunu anca kurbanı olduğu nefret ve cinsel suçları bizlerle stand-up sahnesinde paylaşınca öğreniyoruz.  Şovunda kendisi de açıkladığı biçimde mizah, özellikle de kendini yeren mizah, Gadsby için bir baş etme mekanizması. On sene boyunca travmalarını şaka malzemesi yapan Gadsby diyor ki hayır, ben acılarımdan dolayı artık kendimi yermeyeceğim, benim hikayemi düzgün anlatmam gerek.


Gadsby şovunun ikinci yarısında da tam olarak bunu yapıyor; duygu yüklü teatral bir monolog ile kadın derdi neyse otuz dakikada anlatıyor. Bir stand-up şovu düşünün ki son on beş dakikada seyirciden çıt çıkmıyor. Kahkahayı bırakın seyircinin nefesi kesilmiş durumda.

İnsanlar da tam bu noktada ikiye ayrılmış. Nanette’i sevenler, Gadsby’nin şakalarından ziyade bu duygu yüklü teatral monoloğu sebebiyle seviyorlar. Öfkesini müthiş bir şekilde dışa vuruşu gerçekten çok ama çok etkileyici. Nanette sayesinde bir kez daha LGBTQ+ bireylerin hikayesinin duyulması gerektiğini anlıyoruz. Nanette’i sevmeyenler ise diyor ki bu bir stand-up şovu değil. Evet değil, en azından ikinci yarısı değil. Üzgünüz, kandırıldınız. Gadsby kendisi de diyor evet ben sesimi duyurmak için elimde olan en geniş platformu kullandım, n’olmuş? Yıllardır arkasına sığındığım komedinin tüm bariyerlerini yıktım, n’olmuş?

Ben komedyen inceleyen biri olarak sizi bu yazıyla “uyarmayı” kendime görev bildim. Eğer biraz da olsa başkasının hikayesini dinlemek istemeyen bir kişiyseniz, n’olur Nanette’i izlemeyin, o size göre değil. Bunu tüm içtenliğimle söylüyorum. Bu duygu yüklü nefes kesici şovun sizi Hannah Gadsby’den soğutmasını hiç istemem. Eğer tamı tamına, kitabına uygun bir stand-up şovu izlemek istiyorsanız sizi Hannah Gadsby’nin Douglas şovuna alalım. 

Douglas

Bir insan bütün travmalarını bir şova dökerse, bir sonraki şovuna ne kalır? Lafını esirgemeyen “kızgın lezbiyen”.  Gadsby Nanette şovunda komediyi bırakmalıyım dedi, ancak gördüğümüz üzere sadece kendini yerme komedisini bırakmış, bir komedyen olarak kendisini yeniden yaratmış. Artık kendini yererek acılarıyla baş etmesine gerek yok, zaten bir önceki şovunda acılarıyla bir hayli baş etti. Şimdi ise gerçekten komik bir stand-up şovu yapma zamanı. 

Nanette’de Gadsby’nin hitap yeteneğini görmüştük. Stand-up yeteneği de Douglas şovunda karşımıza çıkıyor. Başından sonuna kadar el emeği göz nuru gibi işlenmiş ve kurgulanmış bir şovdan bahsediyoruz. Bir saat on iki dakikalık bu uzun şovun tam olarak ilk on iki dakikasında, Gadbsy şovun bütün kurgusunu anlatıyor. Baya baya “şu şakayı yapacağım, bunu diyeceğim” diye genel bir özet geçiyor hatta spoiler bile veriyor. Bu on iki dakikanın kendisi de şovun tamamında referans edeceği şakalarla yüklü. Ve tam olarak bir saat kala, yani standard bir stand-up şovu uzunluğunda bir sürede şovuna başlıyor.

Kurgusu müthiş olan bu şovu çok iyi şakalarla zenginleştirmiş. Erkeklerin her şeyi isimlendirmesinin biz kadınlar için olan anlamına değinirken kullandığı örnekler müthiş. Amerikalılara karşı yaptığı gözlemsel şakalar müthiş. Şovun en sonunda “Renassaince Woman” serisini andıran tadda yaptığı sanatsal espriler de benzersiz bir komedyen olduğu ispatlıyor. Siz de hep kadın ve erkek arasındaki farklılıklar gösteren tipik şakalardan sıkıldıysanız, bu şakaları bir de Rönesans tabloları üzerinden dinlemeyi sevebilirsiniz.

Hannah Gadsby’nin stand-up sahnesine getirdiği bakış açısı onu gerçekten benzersiz bir komedyen kılıyor. Onur Ayı adına ona bir şans vermek ister misiniz?

Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

3 Comments

  1. caporegime Reply

    Tek kelime ile berbat. Stand-up nâmına bir şey bulmanız imkansız. Bir kere bile gülümsemeyi geçtim burundan hava üfürmek bile yok. Cafcaflı ted konuşması bir eleştiri değil zaten tam olarak bu gösterinin tanımı.

    Her şey bir kenara, stand-up güldürmekten insanı öldürmeli midir ? Hayır, aksine ben de bi’ derdi olan gösterileri dinlemeyi seviyorum. Lâkin bu hanım ablamız kimliğinin içinde öyle bir boğulmuş ki başka bir şey kalmamış.

    Sadece onur haftasında incelenecek komedyen olması isabet olmuş. Çünkü bir komedyen izlemiyoruz, beyaz öfkeli lezbiyen feminist izliyoruz. Bir erkek olarak yazarken elim titremeye başladı. Ve bu sıfatları kabul edip kimliğiyle barışık olması gösteri üzerinde etkisini göstermiyor. Daha beter duruma sokuyor.

    Feminizmi tüm erkekler ölsün olarak yorumlayan hanım ablamız gösteri ortasında bana sövmeye başlıyor ve ne düşünmem gerektiğini anlamıyorum. Çocukken tecavüze uğradın tamam, babam dövdü tamam, çok fakirdim bla bla… Yav napıyım arkadaşım ? Yani bunların kötü bir şey olduğunu mu tasdikleyeceğim ? Bir komedyenin çıkış noktası olan en ama en ama en büyük karakteristik özelliğe sahip değil. O da yaşanan olayı MİZAH kullanarak eleştirmek, olayı farklı açıdan görmek, gerekli ekleme çıkarmayı yapmak, insanların ders çıkarmasını – gülmesini – kendini sorgulamasını sağlamak. Bu ablamız sadece olayı anlatıyor ve suçluları işaret ediyor ? So what ?

    Bu abla şahsına kin beslemeye başlamadım ama gösterilerini büyük bir ihtimalle takip etmeyeceğim.Geriğine karar vermiş bulunmaktayım: Ted, motivasyon konuşmacısı, aktivist gibi meslekler ablaya uygundur. Eğer tumbler girl değilseniz, whatsapp fotoğrafınız “we can do it” değil ise ağız kaslarınızı çalıştıracağınızı sanmıyorum.

    • Aslı Özkeleş Reply

      Öncelikle şuna değinmeden geçemeyeceğim, “ben bir erkek olarak” diye alındınız fakat yine de “tecavüze uğradın, tamam da bana ne” anlamında bir söylemi de dile getirdiniz. Yazdıklarınız ile alınmanız arasındaki ironiyi görmüyor musunuz? Bir kadın tecavüze uğradığından bahsederken “tamam abla geç bunları” dememelisiniz. “Bir erkek olarak” tecavüze uğrayan bir kadının umrunuzda olmadığını söylüyorsunuz ve Hannah Gadsby’i haklı çıkartıyorsunuz, ki anladığım kadarıyla kendisiyle aynı fikirde değilsiniz. Hannah Gadsby’ninki gibi hikayeler duyulmadıkça ve duyulduğu zaman böyle tepkiler almaya devam ettikçe toplum olarak gelişmemiz çok zor.

      Bir de komedide genelleme çok sık rastlanan bir şeydir. “Ahaha kadınlar ilişkide şöyle” veya “vay efendim erkekler böyle” denmesine benzer bir durum, alınmanıza gerek olduğunu sanmıyorum.

      Gelelim eleştirinize. Mizacınızı bir kenara bırakırsak aslında çok haksız değilsiniz; Nanette komik mi değil mi büyük bir soru işareti. Yazının kendisinde de tekrar tekrar diyorum, Nanette gerçekten zor bir şov. Stand-up’ın içinden mizahı çıkartarak Gadsby aslında komedyenliğin kendisini sorguluyor. “Ben acılarımı yıllarca mizah yoluyla size aktardım, ama bu beni yaraladı, artık bunu yapmayacağım.” diyen bir komedyeni izliyoruz. Mizahın bütün mekanizmasını yıkıyor. Biliyorsunuz ana akım komedide hala erkekler ön planda. Onların acıları yok mu? Tabi var. Siyahi komedyenler sıkça yaşadıkları ayrımcılığı dile getiriyorlar. Fakat onların acılarıyla başa çıkmak için mizah yeterliydi ama Gadsby için olmadı. Mizah bir baş etme mekanizmasıysa ben artık travmamla böyle baş etmem dedi Gadsby. Komedyenler mizahlarının toplumda yarattığı etkiden sorumlu tutulmalı, ben de artık cinselliğim ile dalga geçmeyeceğim dedi. Bu çok büyük bir şey. Hatta komedyenler işini düzgün yapsaydı bir sekreter olan Monica Lewinsky ile değil, Hillary Clinton ile de değil, gücünü kötüye kullanan Bill Clinton ile daha fazla dalga geçilirdi ve toplumu da M.L.’yi suçlamaktan kurtarırlardı dedi ki haksız değil.

      Ayrıca bi düşündüm de, şovun başı komikti ya. “Sessiz geylerin nereye gitmesi gerekiyor?”’dan itibaren LGBTQ topluluğunu tiye aldığı kısım mesela eğlenceliydi. Ama siz yine de tek kişilik bir şov gibi düşünün bunu, o zaman belki bu kadar karşı çıkmazsınız.

      Son olarak da yazıda da belirttim ama Douglas komik bir şov, bir de onu izleyin isterseniz. Fikriniz değişmiyorsa da n’apalım komedi subjektiftir.

      • caporegime Reply

        Ben bir erkek olarak alınmadım. Kadının daha sıfatları bile korkutmaya yetiyor diye titredim dedim.Seksizm soslu şakaydı o kısım 🙂

        Bu kadın tecavüze uğrarken “tamam geç hadi bunları” dediğimi söylemek bence biraz bağlamdan koparmak oluyor. Yorumda belirttiğim gibi tecavüzün, homofobinin kabul edilemeyecek derecede iğrenç olması, normal insani seviyede tartışılacak durum değildir.

        Söz konusu medyum hesaba katıldığı zaman -ki bu amacından sapmış olsa da stand-up- tecavüz içeriğinden değil imajından bahsedilebilir. Tecavüz olgusunu sıfır ekleme ile stand-up taşıdığın zaman benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Olayın kendisi üzücü, vurucu, ders çıkarıcı mı ? Evet. İnsanları bilinçlendirmek için anlatabildiği kadar kişiye anlatmaya çalışması normal karşılanacak bir durum mu ? Evet. Tecavüzden rahatsız mı oldum ? Evet. Nasıl olmayacağım onu da çözemedim. Tmm geç diyecek bir ruh hastası olsam niye burada yorum yazayım canıma mı susadım. Lakin, bu gibi durumlarda her zaman mükemmel savunma mekanizması kendiliğinden oluşuyor. Çünkü “meh” dediğim zaman siz bile tecavüzden mi alındınız !!! yanılgısına düşüyorsunuz. Ghostbuster çut gibi diyince “ee kadın diye hepsi de mi” tepkileri. Witcher’da niye zenci olsun orta çağda Polonya’da zenciler mi geziyordu diyemeden “Zencinin varlığından bile rahatsız oldunuz !!!!” minvalinde kalkanlar ile karşılaşabiliyoruz.

        Şimdi bu ablamız mesajı için medyum olarak stand-up’ı (başlangıçta) uygun görmüş mesajı da “Tecavüz, homofobi kötüdür, erkekler kendinize gelin”. 1-0 geride başlıyor zaten dogmalarla işimiz yok burada. Siyahı beyaz, beyazı siyah tarafından gösterenler vurucu olur. Tabii bu mesajı başarısız bulmamı erkekliğim’e yorabilirsiniz, bilemiyorum. Tamam mesajı kabul edelim kadınlar çok eziliyor, ben aptal, farkındalık konusunda sınıfta kalmış beyaz erkek olarak aptalca düşünüyorum insanlar stand-up’da dünya düz değildir, aşılar işe yarar gibi şeyleri anlatsın.

        Mesajın aktarılmasındaki sıkıntıları anlatsam bi’ bu kadar daha paragraf olacak. Ama en genel eleştirim olarak zaten 0 (yazıyla sıfır) içerik var. Abla çıkıyor tecavüze uğradım bu kötü bir şeydir beyaz erkekler yaptı kendinizi suçlu hissedin diyor dönüyor gidiyor. Başka bi’ kısım vardı da ben mi kaçırdım gerçekten ? İlk 15dk sanırım stand-up var katılıyorum.Sonra ne ters köşe, ne daha önce düşünmediklerim ne farklı bakış açılarıyla karşılaşıyoruz.Mizah kısmını çıkartmış demişsiniz evet direkt stand-up çıkartılmış zaten içinden.Komik mi değil mi gibi soru işaretleri yok. Bağlam falan kalmamış ortada.

        Dave C. çok sevmediklerimden izlerken bazı aşırı derecede didaktik kısımlar sıkabiliyordu ama Hannah G. izledikten sonra değerini anladım. En azından 5 dklık didaktik kısım var, geri kalan kısımda zencileri eleştiriyor, beyazları eleştiriyor, mizah yapıyor, hikayeleri birbirine bağlıyor, dumura uğratıyor. Ablamız stand-up’ın bu hâlinden rahatsız ise kapı orada. Gerçekten bunu hakaret olarak da görmüyorum stand-up high-art vb. bir şey değil ablamız başka işlere yönelme fikrinde haklı. Zaten o da böyle düşünüyor.

        Siz gerçekten bu gösteriyi insanlara tavsiye eder miydiniz ? Ya da şöyle sorayım kime tavsiye ederdiniz ? Tecavüze uğrayan bir kadına mı ? Bu gösteri ile ne yapardı empati mi kurardı ? Tecavüze uğramamış bir kadın ? Tehlikenin mi farkına varırdı, “aa tecavüze uğrama ihtimalim var” mı derdi ? Erkekler ? Tecavüzcü ise alınır mıydı ? Bu stand-up yaşayan her erkeğe izletsek dünyada tecavüz sorunu çözülür müydü ? Hepsi evet olsa, stand-up bu amaçları mı güdüyor ? Bunların hangileri gülerdi ? Hangisi “harbi yav” derdi ? Stand-up” eleştirisi yapılırken bağlamı görmezden gelmek mantıklı mı ? Bu seksist, homofobik, egoist yorum bitecek mi ?

        Stand-up’ı stand-up yapan Bill Clinton’ın eleştirilmesi değil Monica Lewinsky ile dalga geçilmesidir. Bill’in katıksız bir ahlaksız olup olmadığı, Monica’da da biraz suç var mı? Gibi konuları tartışacak seviyede olanın bertaraf edildiği varsayılır. Bundan sonra yeni noktadan bakarsınız. Storyteller, critic, tedx konuşmacısı, arkadaş grubundaki komik çocuk ile arasındaki çizgi buradan doğmaktadır.

        Mizacım rahatsız edici mi bilmiyorum ama editör olan ben olmadığım için formal olmaya çalışmadım. Biraz konuşma ağzıyla yazmış, imla hatası da kusmuş olabilirim kusura bakmayın. Belki bir gün Douglas’a geekyapar adına şans veririm 🙂

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.