Durun, yazıya girerken hemen bir şey söylemem lazım. Okumakta olduğunuz yazıda, hazırlığı henüz başlamış bir diziyle ilgili bir haber paylaşacağım ama gayem yalnızca bu değil; biraz da bu haberden yola çıkarak kafamdakileri size sunma, ardından da ilgilenirseniz sizlerle tartışma niyetim var. Bunun için de ilk olarak haberi aradan çıkartıyorum. Maymunlar Cehennemi ve yoldaki Robert Pattinson’lu Batman filminin yönetmeni Matt Reeves ile Lost‘un yaratıcısı, Watchmen dizisinin yazarı Damon Lindelof kafa kafaya vermişler; HBO için yeni bir dizinin yapımcılığını üstlenmişler. Buraya kadar üzerine çok fazla konuşulacak bir şey yok ama dizinin konusundan sonra sanki ‘beraber konuşsak ne güzel olacak‘ şeyler var.
Şimdiye kadar açıklananlara göre dizi, genç bir doktorun çözülmesi neredeyse imkânsız fantastik hastalıkları, altlarında yatan duygusal sorunlara yönelip ve bu arada da kendi problemleriyle yüzleşerek tedavi etmesini konu alacakmış. İsmi The Human Condition olarak geçen dizinin yaratıcısı ise BAFTA adaylığı da bulunan İngiliz yönetmen Oscar Sharp. Sharp aynı zamanda dizinin yazar ve yönetmen koltuklarına da yerleşecek.
Bu minik haberi bitirdiysek tartışma kısmına geçelim. Geekyapar olarak yıllardır daha fazlası olduğunun altını çizip, bu yönde iş yapmaya çalışsak da ‘geek‘ dediğimiz şeyin arkasında ilk aranan mutlaka fantastik eserler, çizgi romanlar, kutu oyunları vb. olmaya devam ediyor. Bunun da kendi içerisinde çoğu haklı dayanakları var ama benim bahsetmek istediğim şey bunlar değil. Şahsım adına kanlı canlı bir örneğini oluşturduğuma inandığım şeklilde misalen medikal dramanın da geeki olur diye düşünüyorum fakat kelimenin genel çağrışım alanı içerisinde medikal dramayı bir alt kültür teması olarak değil, dönem dönem yükselen bir moda ya da temayül olarak, popüler kültürün tema dairesine alabilirdik ve bu da geeklikten uzaklaşmamız anlamına gelirdi.
Özellikle geçmiş zaman kullanıyorum, işler değişeli bir on yıl oldu. Genel çağrışımdaki dar anlamıyla geeklik artık ana akımda, hatta dev bütçeli filmler cephesinden şöyle bir izlersek, hemen her arkadaş arası sinema konuşmasına özne olarak çoğu zaman popüler kültürün de belirleyicisi. Bu da beni yine haberimizin sınırlarından çıkmamaya çalışarak şuraya getiriyor; aşağı yukarı elli yıldır zaten hep üst reytingleri gören medikal dramalara bir yenisini de eklesen, kovboy filmi de çeksen, nevresim takımı da üretsen, futbol maçına bilet de satsan bir noktada işin içine bir büyü, bir süper güçlü karakter falan koyman gerekiyor.
Şimdi, bu önceki paragraftan sonra üç şeyin yanlış anlaşılmasını istemem. Onları biraz daha açayım. İlk olarak büyü, süper kahraman, doğaüstü olaylar gibi temalara sahip türlerin, diğer türlerle birlikte kullanımı bu zamana has ve yeni bir şey değil. İnsan üstü kabiliyeti olan dedektifler önceden de vardı, cadılar-büyücüler aile dramalarına çokça konu oldu, hatta ‘büyülü gerçekçilik‘ dersek doğrudan anlatılara, edebiyata dalarız ve orada metafiziğin, bilim kurgunun iç içe geçtiği dolu örnek var. İkinci olarak doğudan buraya yönlendirebilecek bir şey söylemedim ama gene de belirtmek gerekiyor, türlerin birbiriyle ilişkilenerek kullanılmasıyla ilgili olumsuz bir yargım yok, aksine bizlere daha geniş bir yelpazede içerik sunuluyor ve bu çeşitlilik güzel bir şey. Üçüncüsü olarak ise en kısa şekliyle yaşadığımız tüketim çağının farkındayım ve bu sefer olumsuz yargılarım olsa da durumu garipsemem bunu kabullenmemekten kaynaklı değil.
Bunlarla birlikte temelde üç tane de temel soru işaretim var durumla ilgili. İlkinde şunu tartışmaya açmak istiyorum: Geek kavramına ilk üçten soktuğumuz unsurlarla zamanın doğal seyri gereği ilk olarak böyle karma örnekler vesilesiyle tanışacak olan insanlar açısından nerede duruyoruz? Sizce bu geek temaların takipçisi için bir dönüşüme sebep olacak mı yani, sormak istediğim bu. Olacaksa bekçilik yapmayı planlayanlar var mı aramızda, “Asıl buradan başladı” diyecek miyiz ya da tersinden asıl başladığı yere dönüş, ilgi çekecek mi bir süre sonra?
İkincisinde şunu tartışmaya açmak istiyorum: Bunca yıl, buradaki örnekten hareketle benim gibi hem medikal dramayı hem de fantastik türleri sevenleri birleştirecek bir sürü yapım olmasına sevindikten sonra, daha önce işlediğimiz birçok temayı yeniden bir başka bakış ve solukla ele almaya imkan doğuyor. Peki bu imkân, Amerika’yı yeniden keşfedecek mi yoksa ironisiyle mi kullanacağız burada Amerika’yı yeniden keşfetmeyi? İlk örneği olmayan ama şu an konuştuğumuz örneği olan bu tarz birleşimler, yeni ve ilerlemeye müsait türlere mi gebe yoksa otuz yıl önce çekilip bitirilmiş konuları bir de tıp soslu mu izleyeceğiz? Neticesinde varacağımız yer, “Geeklik de bir modaydı ve geçti” mi olacak, sormak istediğim bu.
Üçüncüsünde ise şunu tartışmaya açmak istiyorum: Hepimiz zaman zaman sevdiğimiz ve bir geek olarak ömrümüzün sayılı saatlerinden harcadığımız şeylerin, salt satılsın diye bir çorabın üstüne logo olarak basılmasından ya da sırf revaçta ve izlenir diyerek ama ucundan kıyısından alakası olmayacak şekilde dizi, film senaryolarına katılmasından biraz kıllanıyoruzdur. Bu kıllanmanın illa “Sen felsefesini anlamamışsın” yahut “Elli yıldır bunu takip etmiyorsan layık değilsin!” seviyesinde olmasına gerek yok, genel bir hayıflanma yeterli. Şimdi bu durumda her karma çabaya doğrudan ön yargılı mı yaklaşacağız yoksa çok kötü, çok iyi ve bunların arasına sıralanacak pek çok diğer nitelikte eser izlemeye yönelik normal beklentilerimizi mi taşıyacağız? Siz ne düşünüyorsunuz, sormak istediğim bu.
The Human Condition özelinde ben yayıncı ve ismi geçen kimseler açısından iyi bir iş çıkacağını düşünüyorum, konusu da bence takip etmek için yeterince ilgi çekici. Ne zaman gelir bilinmez. Öte yandan son zamanlarda birebir böyle olmasa da yazı boyunca üzerine eğildiğim tarzda projelerle daha sık karşılaşıyoruz. Genele varınca geek olmak adına ikircikli bir zamanda yaşıyoruz. Nerede karar kılarız, sizlerle konuşalım isterim.