Bu sayfalarda başlığında “dedikodu” ibaresi yer alan bir yazı gördüğünüzde aklınıza neler geliyor, bilmiyorum. Ancak ismi Geekyapar olan bir sitedeyiz, sizler de bir süredir takip ediyorduysanız diyelim, birkaç yerinde tahminim olabilir. Muhtemelen şöyle bir yazı olabilirdi bu: Spider-Man Setinden Haber Var: Andrew Garfield’a Benzeyen Bir Aktör, Sette Görüntülenmiş! Genelde söylentileri yazmıyoruz ama olsun, gerçekten böyle bir fotoğraf ortaya çıksaydı kesin yazardık. İkinci ihtimalde şöyle bir yazı da olabilirdi bu: Amber Heard ve Johnny Depp Davasında Gelişme Var, Tarafların Anlaşacağına Dair Dedikodular Bitmiyor! Biraz fazla magazin, farkındayım ama yine de olabilirdi, neticede süreci biz de takip ediyoruz. Fakat başlığın yönlendirdiği gibi bu yazı, Geekyapar isimli bir sitenin sayfalarında yer alabilecek türden, ilk akla gelen iki kalıp yargı denilebilecek seçeneğe de dâhil değil. Üçüncü kalıp yargıyı ise muhtemelen ne buradan ne de bu fakirden bekleyecektiniz o yüzden hemen başlığa koydum: Bu yazı, gerçekten de kadınların dedikodu yapması üzerine olacak.
Hayır, sizlere kadınların dedikodu yapmadıklarını söylemeyeceğim. Kadınlar kadar erkeklerin de dedikodu yaptıklarına dair kanıtlar göstererek sizi belirli bir eşitliğe ikna etmeye de çalışmayacağım. Herhangi bir şekilde bu kalıp yargıdan doğan ifadenin ne kadar cinsiyetçi olduğundan da dem vurmayacak yahut yerine konabilecek daha yumuşak ifadeler de önermeyeceğim. Aslına bakarsanız bu yargıyı desteklemeyen herhangi bir cümle de kurmayacağım. Çünkü şurada, bu dosyanın bir önceki yazısında görebileceğiniz gibi, ilk olarak dedikodunun bu yargıyı kırmaya uğraş vermek isteyebileceğimiz kadar kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum ve ikinci olarak ise yine o bir önceki yazıda kutsallıkla bağlantı kurarak açıklamaya çalıştığım gibi, dedikodunun zaten dişilikle fazlaca ilişkisi bulunuyor.
Ne yapacağım o zaman? Böyle bir kalıp yargının neden var olduğunu açıklamaya çalışacağım.
Dedikodu temelde iki kişinin, orada bulunmayan başka bir şey hakkında iletişim kurması anlamına geliyor. En temelde, bir bilgi paylaşımından bahsediyoruz ama bu elbette tüm bilgi paylaşımlarının dedikodu olduğu anlamına gelmiyor. Mantıksal çıkarıma kolaylıkla varırız: Tüm dedikodular bir bilgi paylaşımıdır ama tüm bilgi paylaşımları bir dedikodu değildir. Buradan sonrasında dedikoduyu, diğer bilgi paylaşımlarından ayıran özelliklere bakmak gerekiyor. İlk olarak paylaştığımız bilgi, o an paylaşımın yapıldığı yerde bulunmayan bir başkası ile ilgili olmalı. Başkası hakkında paylaştığımız bu bilgi doğru değilse ona iftira kabilinden, doğru olup olmadığı muallakta kaldı ise de söylenti kabilinden, dedikodudan başka bir şey dememiz gerekiyor. Yani, ikinci olarak bu bilgi, doğru bir bilgi olmalı ancak her yerde söylenilmemesi gerekmeli. Bu iki madde ise bizi, dedikodu kategorisine soktuğumuz bilgi paylaşımında yer alacak bilginin ya bir sır ya da bir yasak bilgi olması gerektiğine vardırıyor. Oh, asla yapamayacağımı düşündüğüm bir kısa özetten sonra, konumuzun başladığı yere geldik!
Sırlar ve yasak bilgiler. Her ikisi de bizi, dedikodu diye bir şey varsa onu ekseriyetle kadınların yaptığına ve hâliyle kadınların da ekseriyetle dedikodu yaptığına götürür. Bu çıkarıma ulaşmanın ilk adımında, yine doğru ama klişe olan bir tabirle insanın doğası gereği sosyal bir varlık olması var. İnsanlarla birlikte yaşamak ve istesek de istemesek de bu süreçte konuşarak, onlarla bilincimizdeki ya da bilinçaltımızdaki şeyleri paylaşmak zorundayız. Buraya kadar olan kısım erkekleri de içeriye alıyor tabii. Bizi kadınlara çeken şey, sosyal varlığımızın iki cinsiyet arasında kendini gösterdiği ve gösteremediği yerlerle alakalı.
Dedikodunun genellikle olumlu anlamları değil olumsuz anlamları çağrıştırdığını biliyoruz. En başından beri dedikodu sadece olumsuz anlamları içermiyordu fakat değişim sürecini anlatmak başka bir yazının konusuydu ve şurada da öyle bir yazı var. Bugün dedikodu dendiğinde ilk akla gelen çağrışımlar arasında onun çekiştirme, olumsuz anlamda eleştirme, kınama, ayıplama, yerme, kötüleme, dalga geçme gibi “kötü” niyetlerle yapılıyor olması var. Tersi de geçerli tabii, yanımızda bulunmadığı bir zamanda bir başkasını övüyor ya da takdir ediyorsak, bu eylem de dedikodunun içerisine giriyor fakat böyle durumları “Senin dedikodunu yapıyorlar” diyerek birbirimize şikayet etmeye gitmiyoruz. Çünkü bunlar, o kişi yanımızdayken de söyleyebileceğimiz şeyler yahut hakkında iyi şeyler söylediğimiz kişiler bizi duyarlarsa bu, en fazla yüzlerine karşı söylemek istemediğimiz iyi şeylerin duyulduğu anlamına gelir ve bizim açımızdan çok da kötü sonuçlar doğurmaz.
Sırlar ve yasak bilgiler. Her ikisi de “başkası” yanımızdayken söylersek çok kötü sonuçlar doğuracak şeyler.
Yasak bilgi dediğimizde, bir kutsallık beliriyor zihinde sanki, ne dersiniz? Trilyonlarca kez duyduğumuz, gördüğümüz Âdem ve Havva anlatısından kaynaklı olabilir ama temelde yasağın zaten bir otorite ile alakalı olduğunu göz ardı edemeyiz. Salt yapılması istenmeyen yahut yapılmasa daha iyi olur gibi bir şeyden bahsetmiyoruz neticede; daha sert bir yaptırım var karşımızda. Bize yaptırım uygulayabilecek kişi ve kurumlar da doğal olarak bizden daha fazla otorite sahibi olanlardır. Yasağın ne olduğuna göre bu kişi ve kurumlar değişir tabii ama neticesinde bizden daha güçlü, bizden daha üstün, bizden daha kontrol sahibi kişi ve kurumlardan bahsediyoruzdur. Yasak kelimesini günlük hayatımızda kullandığımız yerler de bunlara aittir zaten; ya bir hukuki düzen ya da bir inanç sistemi söz konusudur. Hukuki düzen, devletlere; inanç sistemleri ise dine çıkar. İkisi de bizden üstündür ve zamana göre dengeleri değişse de iktidarın sahibidir. Modern zamanlarda din ve devlet işlerini birbirinden ayırırız ama yine ikisi de birbiriyle bağlantılı olsun ya da olmasın, belirli bir kutsallığa sahiptir.
Dünya, çok uzun bir zamandır ataerkil bir düzende ilerliyor. Bu bahsi daha fazla ilerletmeyeceğim, hepimiz biliyoruz. Bu yüzden kutsallığın, otoritenin, erkin, iktidarın; uzunca bir zamandır çoğunlukla eril cinsiyet üzerinden tanımlandığını söyleyerek yasak bilgiden çıktığımız yolu hemencecik bağlıyorum. Yasak bilgiler ve yasak davranışlar, yani en kısa hâliyle otoritenin karşı çıktığı davranışların çoğu, kadınlarla ilgili. Hayır, daha doğru ifade etmem lazım: Var olma biçimi itibariyle dişilik, otoritenin karşı cinsiyeti olduğu için, onların eylemlerinin normalden sapmış kabul edilmesinin oranı da daha yüksek. Şimdi oldu sanırım. Âdem’in üstte olmasını Lilith reddetti, elmayı yemeyi Havva teklif etti; hikâyenin devamını biliyorsunuz.
Burada bir ufak parantez açıp, şuradaki yazımdan da hareketle kutsallığın eskiden dişilikle bağdaştırıldığını ve bunun yansımalarının bugün de görülebildiğini söylemem lazım. Yani var olduğunu düşündüğümüz bir anaerkil çağda, kutsal olanın bilgisi tanrıçalardan, kadınlardan geliyordu. Denkleme bunu da eklediğimizde kadınların herhangi bir yasak bilgiye sahip olma olasılıkları daha yaygın diyebiliriz.
Sır kelimesinin birçok anlamı var ama biz konumuzla ilgili olan ilk ve temel anlamını verelim: Varlığı veya bazı yönleri açığa vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan şey. Böyle bir tanım, peşinde belirli bir korkuyu getirmiyor mu sizce de? Bir şeyi saklamak onu korumak anlamına gelir ve eğer korumak söz konusuysa da ortada ona karşı olası bir tehdit var demektir. Bu korku ve tehdit meselesine döneceğim. Şöyle devam edelim: Bugün için olmasa bile şöyle bir yüz yıl öncesine bakarsanız, kadınların ve kadınlarla ilişkili şeylerin hemen her çağda “en çok korunanlar” kontenjanına girdiğini göreceksinizdir. Hayır, erkeklerin sırları olmaz veya sırları açığa çıkan erkeklere bir şey olmaz demek istemiyorum. Burada daha ziyade bir var olma meselesinden ve bununla bağlantılı olarak gelişen var oluş biçimlerinden bahsediyorum.
İnsanlar arasında dişiler her zaman, burada herhangi bir niyete isnat edilmeksizin esirgenmesi, korunması, saklanması gereken cinsiyet olarak görülmüş. Dolayısıyla onlarla ilgili pek çok diğer biyolojik, sosyolojik ve psikolojik durumda da bu tutum izlenmiş. Aklınıza pek çok örnek gelir, ben üzerinde herkesin, bugün bile durumun böyle olduğundan emin olabileceği birkaç örnek ortaya atayım: Saç, yaş, regl, bekâret, kilo. İçinde bulunduğunuz zaman ve mekâna göre bu örnekler çeşitleniyor elbette. Dolayısıyla ister biyolojik isterse de sosyal şartlar olsun, kadınların sır olarak saklaması gereken çok daha fazla şey bulunuyor, hatta çoğu durumda kadının doğrudan kendisi gizlenmesi gereken bir sır mahiyetinde ve bunlar da açığa çıkarlarsa esirgenmeleri, muhafaza edilmeleri ve saklanmaları gerektiği tüm toplumca benimsendiği için, diğer sırlara göre yine biyolojik ve sosyolojik sebeplerle daha zarar verici sonuçlara yol açabiliyorlar. Bu yüzden aynı oranı koruduğumuzda kadınların sırlara sahip olması da daha yaygın görülebilir.
Sırlar ve yasak bilgilerin, kadınların arasında daha yaygın olabileceğinden bahsettikten sonra gelelim bunların paylaşılmasına, yani dedikodularının yapılmasına. Burada ise birbiriyle yakından bağlantılı iki şeye değineceğim; bir tanesi, sırlardan bahsederken tekrar döneceğimi söylediğim korku ve tehdit meselesi, diğeri ise bir işlev ile ilgili.
Dedikodu, tüm olumsuz çağrışımlarının yanında bir taraftan da ciddiye alınmaması gereken bir şeydir. Kapalı kapılar ardından yapılan bir şeydir dedikodu ve içerdiği bilgiler her zaman inkâr edilebilir. Dedikodu yapana çok iyi bir gözle bakmazsınız fakat tam da bu sebeple dedikoducu olarak nitelendirdiğiniz bir insanın söylediklerine göre hareket edilmemesini de tavsiye edersiniz. Daha ciddi durumlarda bu insanla olan iletişimde belirli kısıtlamalara girilmesini tavsiye edebilirsiniz; hayatınızda olan biten önemli şeyleri onunla paylaşmazsınız mesela. Çünkü çoğunlukla yalan söylüyordur, iftira atıyordur o insan veya en iyi ihtimalle, saçma sapan konuşarak kendini ve çevresini eğlendiriyordur.
Eylemin doğası yasak bilgiyi ve sırları içerir bu yüzden ondan bahsettiğinizde, o bilgilerin doğru olduklarını kabul etmekten de kaçmalısınızdır. Onları ciddiye alırsanız, doğru kabul etmiş olursunuz. Halbuki dedikodunun taşıdığı bilgi ayıptır, kınanmalıdır, paylaşılmamalıdır. Böylece yapılan şeye dedikodu dediğinizde hem paylaşılan bilginin yükünü hem de bu eylemin kendisini hafifletmiş olursunuz. Sırları ve yasak bilgileri açık eden bu eylem, yeniden kabul edilebilir bir hâle gelir. Normal şartlar altında dile getirilmeye cesaret edilemeyen sırlar ve bilgiler, belirli zamanlarda ve belirli şartlar altında söylenebilir hâle gelirler.
Kadınlar ekseriyetle dedikodu yaparlar çünkü onların ekseriyetle dedikodu yapması kabul edilebilir bir şeydir. Yaştan, kilodan, cinsellikten ve toplumsal yaşamda tabu kabul edilen daha birçok şeyden dedikodu yoluyla rahatça bahsedebilirler. Bir nevi emniyet supabıdır bu, belirli zamanlarda biriken stresin boşaltılmasına izin verir. En yasak bilgiler dile getirilir ama günün sonunda üç-beş kadın bir araya gelip komşularını, kocalarını, ünlüleri filan çekiştirmiştir. Kadınlar bunu hep yaparlar işte, kime zararı olabilir?
4 Comments
Üniversitedeki son yılımda, Women’s Literature dersi için yaptığım sunumun konusu için biraz da şans eseri Kate Millett bireyini seçmiştim. Kendisinin ‘Sexual Politics’ kitabını inceledikten sonra ben de tıpkı yazıda belirtildiği gibi kadınların dedikodu yapmasının kabul edilebilir olduğunu, hatta bunun ‘gerekliliğini’ savunmuştum. Öyle ki milenyumlardır süre gelen mitlerde de kadının özellikle ‘kötücül, güvenilmemesi gereken’ bir karakter olarak resmedilmesi vardır, tıpkı Pandora’nın kutusu ya da Adem ile Havva örneğinde olduğu gibi. Sadece antropolojik olarak değil, dediğiniz gibi ideolojik durum başta olmak üzere biyolojik, sosyolojik, psikolojik veya sınıfsal olarak (siyah ve beyaz kadınların arasında bile maaş, statü gibi çeşitli ayrıcalıklar) sürekli, planlı ve organize bir projeymişçesine bastırılan kadınların bir yerde patlamaları ve içindekileri toplu şekilde dışa vurmaları da kaçınılmazdı bana kalırsa.
Yazıdan çok kopmadan meramımı bitirmek gerekirse kadınların bu belirgin ve ses getiren patlamalarından -bana kalırsa- en önemlisi de küçük dedikodular sayesinde büyüyüp alevlendi. Geçtiğimiz yüzyılın başında İngiltere’deki ‘Suffragette’ hareketi ve devamındaki hak kazanımları da belki en çok dedikoduyla büyüdü ve son şeklini aldı. İyi/kötü ya da cinsiyetçi/cinsiyetçi değil kavramları dışında dedikodunun kabul edilirlikten çok gereklilik olduğunu en çok da bu yüzden düşünmüştüm. Kararım değişir mi ya da şekillenir mi bilmiyorum ama iyiyi kötüyü değil doğruyu kavramak daha önemli diye düşünüyorum. Belki fazla karamsar veya anarşistlik kokmuş olabilir kusura bakmayın. Belki de herkesçe bilinen gereksiz bir iç dökümü oldu. Ama you know what? I don’t care.
Son olarak; Başarılar Geekyapar team! Go GY Go!
Sincerely yours,
MA
Hiç öyle değil, özellikle Suffragette örneğinizle benim de farklı bir açıdan daha bakabilmeme vesile oldunuz. Yorumunuz için teşekkür ederim <3
Ben teşekkür ederim güzel yazınız için Deniz Hanım ( or mdd? ) kimseye söylemeyin ama ekipte en çok sizi seviyorum <3
İkisi de kabulümdür, üçüncüsüne kendi kendime seviniyorum 😀