Bu başlığa bakıp, “Allah Allah, nereden esti?” derseniz eğer; inanın, biz de çok bilmiyoruz. Bayram değil, seyran değil. Olimpiyatların yıl dönümü hiç değil. Üstelik bundan birkaç ay önce, gerçekten bir Olimpiyat seremonisi vuku bulurken de koyulabilecek bir videoydu bu; o zaman da hiç değil şu an. Alakasız, bir yerden gündem bir konsepte bağlanmayan; sadece arada çok iyi filmlerin aklımıza gelmesine benzeyen bir çağrışım yaparak geldik bu sayfalara.
Hani olur ya bazen? Durduk yere aklınıza iyi bir filmden, iyi bir sahne gelir? Sonra o başka bir anıyı tetikler, aynı filmden başka iyi bir sahneyi hatırlarsınız? Sonra bu harika sahnelerin filmde muhteşem bir ahenkle birleşmesini tekrar tecrübe etme isteği kaplar birden sizi? Siz de dayanamaz, en yakın fırsatta tekrar o eseri açar, doya doya; kıymetine vara vara tüketirsiniz? İşte biz de bugün böyle olduk. Böyle izledik Londra 2012 Olimpiyatları açılış seremonisini. Sizle de paylaşmak istedik.
Çünkü gerçekten, Danny Boyle‘un yönettiği seremoni, kuvvetle muhtemel bu akşam izlemeyi planladığınız filmlerin %90’ından daha güzel. İlk seferde yaşattığı o bariz nutkun tutulması hissiyatını, yirminci sefer izlendiğinde de verecek kadar kalıcı bir karizması var üstelik. İlk seferinde, gözünüzün önünde o kırsal Britanya’yı temsil eden saf köy sökülüp yerinden endüstriyel bacalar fırlayınca ne kadar şaşırıyorsanız, yirminci seferde de öyle bir hayret ele geçiriyor hislerinizi.
Samimiyetle söylüyoruz. Bir daha izleyin. Gerçekten, mısır falan patlatın; bakkaldan cips kola neyin alın ve geçin başına. Çağırabiliyorsanız arkadaşlarınızı da çağırın. Bir ulusun tarihini, o ulusa ait kültürün hemen hemen her notasına; punk rock’tan Shakespeare’e; sufrajetlerden Monty Python’a hiçbir şeyi es geçmeden dokunarak böyle estetik anlamda şahane bir biçimde anlatan bir film bulursanız, zaten onu izlersiniz. Ama bizce, böyle bir ikinci şey gelene kadar, 2012 açılış seremonisi hâlâ müthiş bir opsiyon.
Buyurun.
https://youtu.be/4As0e4de-rI