Romanların olayları kadar, anlatım tarzları da mührüdür hikâyenin. Yazarın yaverliğini kabul edip etmeyeceğimizin ilk belirtisidir. Bazılarının dili, olanca hayalperestliğiyle zıplar, koşturur tepinir, ayaklarımızı yerden keserken bazıları karamsarlığa gark eder, elle tutulacak kadar basık havasıyla boğulma etkisi yaratır üstümüzde. Kimi ise bir kuş teleği hafifliğinde dokunur geçer hayatımızdan, bittiğinde ufaktan tebessüm ettirir. Öyleleri de vardır ki kapalı kapılarının ardından, ser verip sır vermez. Bütün bir roman boyunca okuduğunuz karakter ceketini ilikleyip oturur, düşüncelerinin düğmesini azıcık bile olsun açmadan. Telleri geniş bir süzgeç gibi, akar geçer üstümüzden kelimeleri. Özellikle bu bir gençlik romanıysa ayrıca rahatsız edicidir. Çünkü bence gençlik romanları, hikâye anlatıcılığının ötesinde bir deneyimi vadeder. Aktarmanın ötesine geçmesidir arzum yazardan. Aynı şeyi çocukluk hakkındakiler için de söyleyebilirim. O dönemler kimimiz için arkada kalmış kimimiz için de yaşanmaktadır ve nasıl hissettirdiğini biliriz. Arada sırada bir roman kahramanının düşüncelerini ödünç alarak, aynı kılıkta tekrar sahneye çıkmak isteriz. Zor olduğunu biliyorum ve bu yüzden yapabilen, karşıdan bir seyirliğin ötesine geçen romanlardan bulunca da övmeden edemiyorum.

Aristo ve Dante Evrenin Sırlarını Keşfediyor, onlardan biri. Hikâye örgüsünde hantal bir gelişim olsa da romanın asıl olayı, sahip olduğu özgün dil. Her kelimesiyle sadeliğin samimi çizgilerini öyle dürüstçe döküyor ki ortaya, okurken sık sık geri sarıp, kendi anılarımın içine düştüm.

Yaşadıklarını bize ulaştıran sesin sahibi Aristo, ergenliğin girişinde ailesine, çevresine ama en çok kendine kızan bir -neredeyse-erkek-olan- oğlan çocuğu. Kızgınlığı zaman zaman asap bozucu ancak yazarın başarısı olsa gerek, kıyısına kadar gelseniz de sormuyorsunuz “Neden” sorusunu. Çünkü biliyorsunuz, ergenlik, hatta insan olmak böyle bir şey. Zaman zaman felaket üstüne felaket yaşayan süper kahraman orijinine sahip olmasak da talihsiz hissediyoruz biz de. Aristo‘nun haklı sebepleri de var üstelik, sevgisini bakışlarının arkasına gizleyen bir babası ve arada tanımadığı bir yüzü olduğunu sezdiği annesiyle yaşıyor. Konuşulmayanlar içine batıyor. Büyümenin stresiyle etrafındaki bilinmezleri, çocukluğundan bu yana beraberinde sürüklediği soruları da anlamaya çalışıyor, dünyayı biraz daha kendine ait hissetmek için. Çünkü yabancı bir yere gittiğimizde bunu yaparız; keşfedip yerleşmeye çalışırız.

Ergenliğin en birincil çabası da kimliğini kazanmak olduğu için, kitabın adı çok uygun düşmüş. Her insanı, her soruyu bir evren addediyor Aristo, tek tek sırlarını çözmek istiyor. Bunu yaparken farkında bile değil çabasının. Olması gerektiği anda da Dante’yle yani karanlığı olmayan bir dünya ile karşılaşıyor. Pek çok sorusunun cevabını ona yöneltiyor; cevabı, onun mimiklerinde, hayatı deneyimleyiş biçiminde, taze coşkusu, incelikle oluşturduğu kurallarında, savunmasız gülüşünde ve tutkulu nutuklarında arıyor. Dante, Aristo’nun olmak istediği kişi, itiraf edemiyor. Onu kendisinden daha tam bir insan olarak görüp zaman zaman kıskanıyor; gerçek kişiliğini, ne kadar kuru ve hüzünlü olduğunu fark edip onu sevmeyecek diye üzülüyor. Aile ilişkilerini sık sık kıyaslıyor ki ergenken hangimiz yapmadık bunu?

Tanıtıma başladığımdan beri malum olanı söyleme sırası: Aristo ve Dante Evrenin Sırlarını Keşfediyor, ergenliği pürüzsüzce anlatıyor.

Benjamin Alire Saenz, birçok gençlik romanının aksine, o dönemleri gerçek bir ergenin üzerinden sunmuş. Çoğu gençlik romanında, genellikle dramatik olayların ortasında, başına gelenlerin farkında olan bir ergeni okuyoruz. Hayalleri, öfkeleri ve aileleriyle ilgili sorunları var hepsinin, ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar pek çok şeyi, tamam ama… Bilirsiniz, küçük birer yetişkin gibi hallediyorlar meselelerini. Belki de nedeni kültür farkı. O kitapların çoğu Amerikalı yazarlara aitken Saenz’in, nispeten daha çok anlayabileceğimiz bir kültürden gelmesinin etkisidir belki, Aristo’yu kendi kafası karışık ergenliğime benzetmem. Meksika ve Meksikalı olmak önemli Aristo, Dante ve hatta aileleri için. Ülkelerinden çok uzakta olsalar bile, bir yandan da aitliklerini çözümlemeye çalışıyorlar. Bizim de gözümüzü açtığımız andan beri uğraştığımız şey değil mi, doğduğumuz topraklara aitliğimiz?

Kitapla ilgili değinmek istediğim son önemli nokta, okurken sizin de fark edeceğiniz gibi, bir şiir okuyormuş hissi yaşatması. Kelimeler öyle doğru bir şekilde yan yana geliyorlar ki, durgun bir su çabasızlığında takip etmek düşüyor bize. Okunulan her bir kelimede, düşünen bir ergenin tespitlerinin kılavuzluğunu yapmak gibi bir yoğun çaba harcayan yazarın anlatımının, nasıl böyle sade ve etkili olduğunu merak ettiğimde; gördüm ki Saenz, aynı zamanda şairmiş. “Şiiri nasıl düzyazı hâline getiririm“in başarılı bir örneğini sunmuş Aristo ve Dante ile.

Araştırdığım kadarıyla yazarın dilimize çevrilmiş tek eseri bu. Romana kendi cinsel yöneliminin hikâyesinin izlerini de saklamış. Özellikle bu konuya önyargılı yaklaşıyorsanız alın, okuyun derim çünkü hem kitabın tümünü ilgilendiriyor hem de o kadar gözden kaçırılabilir bir şey ki bunun için kitaba olan yaklaşımınız değişmez. Değişmemeli. Hatta bu durum kitabı büyüterek tamamlamış. Tek eleştirim, romanın sonunun ufak bir erken kesilmişlik hissi yaşatması. Ancak bu kusuru görmezden gelirsek; gençlik türünde yazılmış iyi bir roman okumak isterseniz tam tarifi, Aristo ve Dante Evrenin Sırlarını Keşfediyor olur. Belki şu an o dönemin içindesiniz belki değilsinizdir, belki aradığınız belki de yarım kalan sorularınız vardır, onları da kendi gerçekliğinize gide gele Aristo ve Dante’yle birlikte keşfedersiniz, benden söylemesi.

Yazar: Cansu Özbay


Geekyapar’dan daha fazla gençlik edebiyatı önerisi için:

Author

Dünyanın en ihtiyacı olduğu anda ortaya çıkarak çeşitli konularda fikirlerini belirten yazarlar. Bir konuk yazar asla geç yazmaz, erken de yazmaz. Onlar, tam yazmaları gereken zamanda yazarlar.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.