Tarihçiler, bir manasıyla medeniyet başlangıcını yerleşik ve arından da kentsel hayata geçiş olarak kabul ederler. Göçebe topluluklar içerisinde bugün medeniyetle eşleştirdiğimiz iş bölümü, hukuk, mesleki uzmanlaşma ve emek birliği gibi kavramlar meydana gelmezler; gelmelerine ihtiyaç yoktur. En yeşil otlağa çapa atılır, otlağın rengi kaçınca da yeni yerlere doğru yelken açarsın. Ancak ne zaman bir yere oturur ve tarla biçmeye başlarsın? O zaman işler değişir.
Tarla biçmek tam zamanlı bir iştir. Biri tarla biçerken, öteki onun çapasını tamir edecek demiri döver, berikisi evinin alçısını yapar, diğer paçasını diker; biri de çıkar bütün bunların birbirleriyle uyumlu çalışmasından sorumlu ilan eder kendini, ona da kral ya da padişah ya da lord derler. O lordun kanunları, kanunları koyacak yaverleri, uygulayacak kolluk kuvvetleri falan derken bir bakmışsın hoop, medeniyet durağına varmış küçük topluluğun.
Bu yüzden de yeni arkeolojik gelişmelerin ışığında şu cümleyi kurmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum: Ekmek medeniyetten eskiymiş sevgili arkadaşlar.
Ürdün’ün kuzeydoğu bölgelerinde yapılan bir kazıda 14,400 yıllık bir alan bulundu. Kopenhag Üniversitesi’nden Amaia Arranz-Oteagu’nun başını çektiği araştırma ekibi Shubayqa 1 adı verilen bu alanda bazalt taşından yapılmış ve karbon tahlilleriyle erken Natufian dönemi ile yukarı Paleolitik dönemi arasına düşen bu tarihlerde kullanıldığı anlaşılan bir ocaklık buldular. Bu şömine incelenince de içinde aynı dönemden ekmek kalıntıları bulundu.
Bu garip, çünkü bu dakikaya kadar yerleşik hayata geçmemiş olan toplulukların ekmek üretmeye muvaffak olamayacakları sanılıyordu. Arranz-Oteagu’nun araştırmasına göre bu yanlış, hatta o kadar yanlış ki Tarım Devrimi’nden yıllar öncesinde de ekmek yapılıyor ve tüketiliyordu. Arkeologların bu konudaki tahminleri dönem insanlarının doğada bulunan buğday vesaire haricinde bu ekmekleri einkorn ismindeki küçük kızıl buğdaylar ve clubrush denilen otumsu su bitkileri kullanarak yaptıkları yönünde.
Bu tarih öncesi dönemle ilgili epey önemli bir gelişme. Özellikle de ekmeğin tespiti için kullanılan teknolojinin epey yeni olması, pek çok araştırmacıyı eski bulguları bu yeni teknolojiye tabi tutmak için teşvik edecektir. Arkeobotanistler için de vakit heyecan vaktidir; zira bugüne kadar dönem insanlarının hep et-balık tüketimi üzerinden dönen muhabbete artık biraz daha bitki girecek. Biz de heyecan ve hevesle izleyeceğiz işte gelişmeleri. Geriye dönük keşif çok güzel değil mi?