Önümüze sunulan ürünleri beğenmemizin sebebi salt nitelik kıstasımızı doyurmaları mı sizce? Yoksa birilerinin sevmesine / nefret etmesine kanalize olmuş ilginç bir beğeni algısına mı…
Merak ediyorum 90’lı yılların ilk yarısında, karşısında saatlerimizi harcadığımız oyunların “ne kadar berbat” olabileceği üzerine kafa patlatıyor muyduk acaba? Bir topun oradan oraya sıçrayarak…
Bazı “gönül dostlarımız” kabul etmekte zorlansalar da, bu zamana kadar çoğunlukla bir sanat eserini aşağılamak için kullanılan “video oyunu” tabirinin yeniden gözden geçirilmesi gereken…
Sinema tarihi, beyazperdede kendine has şaklabanlıklar yapmayı görev edinmiş çok sayıda yönetmen gördü. Kimisine nefretle karışık bir sevgi besledik, kimisinden veba kaparız korkusuyla kaçabildiğimiz…
Kırsal alan korkusunun hazzı bir başkadır. Her fırsatta Anadolu coğrafyasını dile getiren fakat o coğrafyayla alakası tartışmalı bir neslin neferleri olarak bunu sık sık…
Bir oyunun aynı anda hem efsanevi olması hem de devam halkasının hızlı hızlı makyajlanıp pazarlanmamış olabilmesi mümkün mü? Bu günün şartları içerisinde söz konusu…