Mad Max: Fury Road’ın çıkmasıyla beraber yönetmeni George Miller‘a duyulan hürmet de doğru orantılı bir şekilde geri arttı; hatta adını koyalım, adam yıllar sonra tekrar hürmete bindi birden. Ama Fury Road öyle bir işti işte. Miller’ın tek işi olsaydı da kendisine şu an duyduğumuz saygıyla selam yollardık konuşmaların arasında. Duru, kasıtlı, zeki ve soluk kesici bir filmdi Mad Max: Fury Road. Bu yüzden de sadece gerçek bir dahinin elinden çıkmış olabilirdi.
Şimdi eminiz, Hollywood’un ileri gelen stüdyoları; Fox, Disney, Warner Bros., Universal, Paramount, Sony, her biri George Miller’ın üzerine bir hanedan kapatmak için tırnak kemiriyorlardır ofislerinde. En azından bir süper kahraman filmi, ya da bir sonraki Star Wars bölümü, olmadı en kötü çok sıcak bir kitap uyarlaması… Teklifler yağıyordur Miller’ın üzerine. Yakında da kokusu çıkacaktır, eminiz. Peki bundan önce, George Miller’ın bir Justice League filmi yapmaya çok yaklaştığını söylesem size ne dersiniz? Üstelik aynı fikir Marvel’ın aklına gelmeden uzun bir süre önce, 2007’de…
The Dark Knight vizyona girmeden önce, karı koca yazar ekibi Kieran ve Michele Mulroney; Warner Bros. için bir Justice League senaryosu hazırlamıştı. Senaryonun adı, Justice League: Mortal olacaktı. Warner Bros. filmde tüm Justice League’ini toplamak, vizyona da 2009 civarı gibi çıkış yapmak istiyordu. Dikkat edin, henüz The Dark Knight’ın çıkmadığı yıllardayız; Chris Nolan daha adını efsaneler arasına yazmamış, Batman’in üzerine mührünü koymamıştı. Warner Bros. da bu yüzden çok da umursamadan ilerliyordu Nolan’ın filmini, evrenler ayrı olacaktı; hatta Brandon Routh‘ın Superman Returns’ü bile kaale alınmayacaktı.
Warner projeye yaklaşık olarak 200 milyon dolarlık bir bütçe biçti ve yönetmen arayışlarına başladı. İlk adayları o sıralar Juno ile dev sükse yapmış olan Jason Reitman‘dı. Reitman ile kontrat imzalandı, fakat kısa bir süre sonra bir anlaşmazlık yaşandı ve Kanadalı yönetmen bu görevden ayrıldı. Onun yerine Happy Feet’i o sırada yeni bitirmiş olan George Miller‘a götürüldü teklif ve Miller bu görevi kabul etti. Projeye yeşil ışık verildi, kadronun toplanmasına başlandı.
Senaryoda –ki az sonra kendisini daha derin bir şekilde inceleyeceğiz– ana karakterler Superman, Batman, Wonder Woman, Flash (Hem Barry Allen, hem Wally West), Green Lantern (John Stewart), Aquaman ve Martian Manhunter olacaktı. Filmin ana kötüsü Maxwell Lord ve onun OMAC ordusuydu, Talia Al Ghul da hem Batman’in romantik ilişkisi, hem de çatışma sebebi olarak filmde boy gösterecekti. Miller bu kadroyu bir bir seçmeye başladı.
Superman’i D.J. Cotrona, Batman’i The Social Network ve The Lone Ranger’dan tanıyor olabileceğiniz Armie Hammer, Wonder Woman’ı Avustralyalı aktris Megan Gale, Barry Allen’ı The O.C. ile ünlenen Adam Brody, Green Lantern’ı rapçi Common, Martian Manhunter’ı Miller’ın sıkı dostu, gönlümüzün Immortan Joe’su Hugh Keays-Bryne, Maxwell Lord’u Jay Baruchel, Talia Al Ghul’u ise Teresa Palmer oynayacaktı. Bu karakterlerden bazıları için Jessica Biel, Mary Elizabeth Winstead, Adrianne Palicki, Minka Kelly, Columbus Short gibi aktör ve aktrisler de ihtimaller arasına girmiş, ama son seçimde elenmişlerdi.
Bu kadro toplandı, Avustralya’ya gidildi, kostüm denemeleri bile yapıldı! Hatta her karakter, bizzat kendi kostümlerinin içerisinde bir prova şansına eriştiler. Adam Brody bugün dahi Flash kostümünü anlata anlata bitiremiyor, Armie Hammer Miller’ın detaya verdiği önemi “Bruce Wayne’in servetini göstermek için kemerleri İtalyan derisinden yaptırmıştı” diye anlatıyor, Superman’in daha Kingdom Come vari bir kostüme sahip olacağı dile getiriliyor. Ama tabii, bu kostüm provalarında milletin cep telefonu bile elinden alındığı için, fotoğraflı bir kanıtımız yok, sadece lafla ilerliyoruz.
Peki proje neden iptal oldu o hâlde, kadro toplanmış, provalara başlanmış, Miller hikayeyi pano pano çizmiş ve önden efekt karelerini dahi hazır etmişken? Bunun çetrefilli bazı sebepleri var, başlıca da üç tanesini saymak mümkün. Birincisi, 2007/2008 yazar grevi. Filmi ilk olarak belirlenen tarihinden iten şey bu oldu. Hukuki mücadeleler, kavgalar dövüşler derken, film The Dark Knight’ın çıkışından sonraya sarkmak zorunda kaldı. Tüm bunlar yaşanana kadar geçen sürede çıkan The Dark Knight. ultra popüler olduktan sonra filmlerin üst üste binmesini istemedi dolayısıyla, ve bu yüzden projeyi The Dark Knight Rises’ın çıkışına kadar erteleme niyetindeydi.
Ama bu erteleme de iptale dönüştü, değil mi? İşte orada da Avustralya hükümeti yaktı filmi. Miller projeyi memleketi Avustralya’da çekmek istiyordu, Avustralya o zaman ülkesinde çekilen filmlere %40’lık bir vergi iadesi yapmaktaydı. Fakat gidici olan hükümet, son bir kararla bunu yabancı filmler için %15’e çekme kararı aldı. %40 vergi indirimi için tek bir şart vardı, o da filmin “Avustralya yapımı” olduğuna kanaat getirilmesi. Yönetmen Avustralyalı olmasına, ekibin çoğu yerli seçilmesine ve hatta kadroya Hugh Keays-Bryne ve Megan Gale gibi Ozzi oyuncuların katılmasına rağmen, devlet yeterli bulmadı ve onayı vermedi. Bu Warner Bros. için bardağı taşıran son damla oldu ve projenin fişini resmen çektiler.
O projeden bize geriye sadece senaryo kaldı. Bu senaryo 2013 civarında bilinmeyen kişilerce internete sızdırıldı. Şimdiden söyleyelim, film tonlama olarak lik Avengers’a çok benzeyen bir yapıda. Film genel olarak Tower of Babel ve The OMAC Project hikayelerinin bir birleşimi gibi duruyor. Brother Eye ile Batman’in JLA’ya karşı yaptığı acil durum planları birleştirilmiş; ama bir hikayenin başı, diğerinin de sonu mevcut duruyor. Ve üzülerek söylemem gerekiyor ki, kendisi baya iyi.
Kusurları var mı? Elbette. Ama George Miller’ın postta, oyuncuların da çekim sırasında düzeltemeyeceği şeyler değiller bunlar. Film bazen “cheesy” havanın dozunu çok kaçırıyor. Batman bir silahlı saldırı sonrası pelerini delinince bir noktada “Lanet olsun. Yeni de almıştım bu pelerini” diyor kendini bir anlığına Sosyete Polisi’ndeki Eddie Murphy sanıp. Bir noktada Talia ona olan aşkını bağırırken parmaklarını alıp dudaklarına götürüyor, o an da kendini Yalan Rüzgarı’ndaki Antonio sanıyor olsa gerek. Zaten sonra bir öpüşmede Talia Batman’in dudağını da ısırıyor. Tutku tavan anlayacağınız.
Film Superman, Wonder Woman, Aquaman, Green Lantern ve Martian Manhunter üzerine de iki kuruş laf söylemiyor ayrıca. Tower of Babel hikayesinden kalan mentaliteyle, Batman’in ince ince “ya bunlar kafayı yerse?” paranoyasıyla yaptığı planlar sayesinde herkesin en büyük korkusunu ve en güçlü yanlarını öğrenir gibi oluyoruz, ama çok da derine inmiyoruz. Bunların arasında ise en acıklısı Green Lantern. Filmde varlığıyla yokluğu belli olmuyor. Hoş gerçi bir noktada “Siz Dünyalı erkekler kadınları objeleştirmekten ne anlıyorsunuz?” diyen Wonder Woman, “Bana Aquaman deme, o havasoluyucuların verdiği bir isim” şekli Malcolm X çıkışı yapan Aquaman, her fırsatta “çabuk ol! heh heh” tipi espriler yapan Flash gibi örneklere bakınca da, Green Lantern ucuz atlatmış diye düşünmemek de elde değil.
Ama genel olarak, film çalışıyor. İş görüyor yani. Aynı ilk Avengers gibi. Aksiyon sahneleri, özellikle de Maxwell Lord’un Superman’i zihin kontrolüyle ele geçirdiği ve Wonder Woman ile Green Lantern’ı dövdürttüğü sahneler kağıt üzerinde bile gaza getiriyor insanı. Barry Allen’ın Wally West ile olan ilişkisi hoş işleniyor ve en nihayetinde Barry dünyayı OMAC’lerin saldırısından kurtarmak için kendini feda edip, titri yeğenine bıraktığında gözünüzden bir damla yaş süzülüyor. Infinite Crisis’in o meşhur final hareketi de Batman’e atfedilince, sona doğru gazını iyice arttıran bir film oluyor Justice League: Mortal. En sonunda ekip toplanıp, “haydi beyler!” diyerek finalde sırf o an için getirtilmiş Starro’ya dalınca da ister istemez ihya oluyorsunuz.
Bu senaryoyla George Miller’ın yapabileceklerini düşünmek insanı hakikaten çıldırtıyor. Gerçekten. A noktasından B noktasına gidip, B noktasından A noktasına geri gitmenin filmini 120 dakika göz kırptırmadan izleten adam, özünde baya baya Avengers’ın DC versiyonu olan bir filme nasıl bir derinlik katar, nasıl bir sürükleyicilik basardı tahayyül etmek harbiden üzüyor beni. Ama belki de olumlu yönünden bakmak gerek. Miller belki de Justice League’i yapsa, ve başarılı olsa, elimizde Mad Max: Fury Road gibi bir başyapıt olmazdı. Hem şimdi de Zack Snyder çekecek canım bir Justice League filmi? O da iyi değil mi? Fena değil yani. Yani… Ben…
ÜHÜ MILLER USTA WARNER BİR HATA ETMİŞ, SEN EYLEME, GEÇ BAŞINA PROJENİN NOLUUUUR!
12 Comments
Kıyı da köşe de bi senaryo linki beklemedım dersem yalan olur.
işin başında george miller olabilir hatta senaryo bile iyi olabilir ama bu kadroyla ne kadar iyi bir film çekilebilir ki? keza film vizyona girip de karizmayı çizdirseydi warner bros büyük ihtimalle süper kahraman filmlerinden elini ayağını çekerdi. bence filmin iptal edilmesi iyi olmuş. ayrıca geçen günlerde george miller bir röportajında kendisinin bir “dc çocuğu” olduğunu söylemişti. büyük ihtimalle warner bros miller’ı başkalarına kaptırmaz ve kendisini bir süper kahraman filmi yönetmenliğine getirebilir.
eğer olursa faz2 ‘de solo bir batman filmini kendisine verebilirler.
batman biraz karakter odakli bir proje, bence bol aksiyonlu bir shazam veya green lantern daha uygun olur.
Green Lentern biraz sakat bu saatten sonra kimse kolay kolay el atmak istemeyebilir sırf bu yüzden muhtemelen solo dan ziyade Flash ile birlikte bir ortak film yaparlar diye tahmin ediliyor. Shazam da aslında yönetmene bağlı olarak karakter bazlı bir filme dönüşebir en uygunu Cyborg bence zaten orjini atılacak bu film ile ve JL1 ile direk soloda aksiyonlu efektli bir film çekebilir yönetmen.
iyi ki direkten dönmüş diyorum şimdi. O batman o superman ne kardeşim ya.
İyiki olmamış her ne kadar George Miller’a güvensem de o iş o kadroyla olmazmış.
Çok tırtmış açıkçası.
Valla efektler konusunda kötü olurdu diye tahmin ediyorum
Hiçbir zaman izleyemeyeceğimiz için iyi mi olurdu kötü mü olurdu bilemeyiz. Ancak şu bir fikir verebilir, filmin çekileceği zaman Batman Begins ve The Dark Knight arası. Batman Begins iyi bir film olsa da The Dark Knight gibi ses getirmedi, biraz gölgede kaldı. Eh Joel Schumacher Batman’lerini de hatırlarsak, Begins ve Joel S. filmleri arası bir film olurdu gibi tahmin ediyorum. Nolan’ın ciddiyeti ve Joel’in şarlatanlığı. Zaten filmle ilgili verilen örnekler de doğruluyor gibi.
Bundan sonra bir film için bu kadar uğraştıktan sonra fişini çekmek isteyenler bir zahmet Deadpool’daki gibi ufak bir klip sızdırsınlar sonra da gelen tepkilere bakıp kararlarını tekrar gözden geçirsinler bir zahmet. Ne olursa olsun ben bu filmi görmek isterdim. Bahsettiğimiz insanlar “kötü film” yapamayacak kadar sinema sanatına bağlı insanlar.
george millerın alameti farikası basit hikayeyi en iyi şekilde anlatmaktır. sen o adama batmani verirsen kusura bakma da katleder hacü