J.R.R Tolkien gerçekten de büyük bir edebiyatçı. Ustaların ustası, evet. Bunu söylemekten, sanırım, bir yüz yıl daha vazgeçilmeyecek. Bir yerde övgüyle bahsetmek bile yetmiyor zira. Eserlerine ne dolu detaylar sığdırdığını keşfettikçe, insan bir kez daha bu keşfin hazzıyla mutlu oluyor.
Elbette ki Tolkien’ın yarattığı dünya, tek başına bir oluşum değil. Mitolojilerden, farklı edebiyatlardan alınan hikayelerin mükemmel uyarlamaları ve Tolkien’ın dahi öykücülüğü sonucu bugün okuduğumuz Orta Dünya haline gelmiş hepsi. Bu işi öyle başarılı yapmış ki üstelik, o mitlere ve hikayelere hakim olmayan kimse, sanmıyorum ki, bir yerlerden gelmekte olan kökeninden haberdar olup bunun farkına varsın. Ancak yazarlık dediğiniz de böyle bir iştir; yaratırken bile esinlendiğiniz kaynağı öyle bir hale getirirsiniz ki, sonunda sıfırdan var etmiş gibi bir hazza ulaşırsınız.
Orta Dünya’nın yaratılışında ve karakterlerinde de elbette ki Tolkien’ın esinlendiği bir yerler olacaktı şüphesiz. İngiliz edebiyatçı, kendi milletinin Romantik Dönem şairlerinden etkilenmeden edememiş zira. Romantizmin ve on dokuzuncu yüz yılın ikon isimlerinden olan John Keats, bir noktada Tolkien’ın ilham kaynağı olmuş. Yani, en azından bu benim çıkardığım bir şey.
Beren ve Lúthien’in hikayesine birçok Orta Dünya hayranı hakimdir elbette. Aşklarının ballandıra ballandıra anlatılışı ile birçok Tolkien okurunun unutulmaz karakterleri arasında yer alıyor kendileri. Geçtiğimiz haftalarda okuduğum Yüzük Kardeşliği sırasında da Beren ve Lúthien’in hikayesini kısa halde okurken, Orta Dünya’yı yalayıp yutmuş okurlara yetişecek kadar etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Zira Tolkien’ın anlatıcılığı ve öykünün eşsizliği, okuyanı direkt çarparcasına etkisi altına alabiliyor.
Yüzük Kardeşliği’nde Aragorn’un Beren ve Lúthien’in şarkısını söyledikten sonra hikayelerini anlattığı bölüm, bu yazımın doğmasına sebep olan şey aslında. Çünkü Tolkien’ın bizzat John Keats’in “Ode to a Nightingale” (Bülbüle Ağıt) şiirinden ilham alarak; ama bu ilhamı muhteşem bir mutasyon ile kendi dünyasına uyarlayarak harika bir referansa dönüştürmesi, beni müthiş etkiledi. Okurken “Tolkien, sen harbiden büyüksün.” nidalarımı, abartı bulacaklar olsa da, dört bir yana haykırmadan edemedim. Bir edebiyatçı ve kitap sever olarak böyle referansların inanılmaz hastasıyım.
Peki gelelim neymiş John Keats ile Beren ve Lúthien’in bu ortak noktası. Ölümlü bir insan olan Beren ve Orta Dünya’nın genç vakitlerinde yaşamış en güzel Elf kızı olan Lúthien’in öyküsü bu. Sauron’un dahi efendisi olan Büyük Düşman’a karşı verilen mücadelede, insanlar ve Elflerin yan yana çarpışmasıyla başlıyor üstelik. Barahir oğlu Beren, bu savaşta babasını kaybedince, bu dehşetten uzağa, Lúthien’in babasının krallığı olan Thingol Krallığı‘nın ormanlarına kaçıyor. Burada, Esgalduin’in yamacında dans edip şarkı söylemekte olan Lúthien’i gören Beren adeta şimşek çarpmış gibi tutulmuş Elf kızına. Bir içim su güzelliğiyle ve dillere destan sesiyle etkileyen Lúthien için Beren, eski kadim dilde “bülbül” (nightingale) anlamına gelen Tinúviel ismini vermiş güzeller güzeli Elfe. İşte hikayenin tam da bu kısmı, John Keats’in meşhur şiiri “Ode to a Nightingale” (Bülbüle Ağıt) ile ortak bir paydada buluşuyor.
Keats şiirinde bahsettiği bülbülü, bu fani dünyanın ağırlığından ve amaçsız gibi gözüken, depresif atmosferinden kurtarmak için bir kurtarıcı olarak göstermektedir. Bülbül, şiir anlatıcısı için bir ilham kaynağı; mutluluk yaratan ögedir. Bülbülün kendisini götüreceği bir diğer “dünya”, karanlık ve insan gözüyle görmesi imkansız olsa da, şiir anlatıcısı için ilham verici ve inanılmaz biz haz kaynağı olarak tasvir edilmektedir. Görmek yerine duymak, hatta ve hatta diğer bütün duyularıyla o dünyayı hissedebilmek, şiir anlatıcının en büyük mutluluğudur. Zaten şiirin sonunda da tekrardan fani dünyaya metaforik bir dönüş yapan şiir anlatıcısı, bülbülün dünyasından ayrıldığı için ne kadar üzgün olduğunu da hissettirir okuyucuya. Tüm bu bağlamda bülbül, söylediği şarkı ile şiir anlatıcısını kalpten etkileyen ve bu ölümlü dünyanın dertlerinden arındırıp kendi bülbül dünyasına taşıdığı için bir ilham perisidir.
Beren’in de Lúthien’e bülbül (nightingale) anlamına gelen Tinúviel ismini takması, tam da Keats’in şiirindeki hususlardan gelmekte aslında. Bülbül ilham veren, haz uyandıran şarkısıyla şiir anlatıcısını taşıdığı hissel dünya ile öne çıkarken; Lúthien de şarkısı ve dansıyla Beren’e aynı duyguları yaşatmaktadır. Babası Barahir’in ölümünden sonra savaşın dehşeti, fani benliği ve ağır dünya yükü altında kalan Beren’in kaçtığı Thingol Krallığı, bu noktada Keats’in şiirindeki bülbülün dünyası haline geliyor. Bülbülün sembol olduğu Lúthien de, haliyle Beren için bir ilham kaynağı, mutluluk verici haz haline dönüşüyor.
Keats’in bülbülü, fani dünyadan kaçmanın yolunu arayan şiir anlatıcısı tarafından betimlenirken, yer yer doğaüstü bir varlık gibi bahsedilir. Buna ilahi mi dersiniz, yoksa dünya dışı mı; orası tamamen size kalmış. Ancak ilham veren ve mutluluk bahşeden bu bülbülün gücünün, elbette ki bir insan tarafından ilahi olarak görülmesi kaçınılmaz bir nokta. Zaten Beren’in bu şiirdeki şiir anlatıcısı ile uyuşmasındaki ortak yön; ikisinin de bir ölümlü olmasıyla başlamakta. Lúthien’in de bülbül ile birebir uyuşan özellikleri, onun bir Elf olarak ne kadar “ilahisel” gözüktüğü ve doğaüstü güçleriyle bir ölümlüye etki edebildiğinin yegane kanıtı.
İnsan bu tür referansları gördükçe gerçekten değişik duygulara kapılıyor; inanılmaz seviyede mutlu oluyor doğrusu. En azından beni eğitim gördüğüm alana ve hayranı olduğum geek aleminin ağır taşlarından biri olan Orta Dünya’nın kurucusu Tolkien’a tekrardan aşık eden hususlardan biri oldu diyebilirim bu referans için. En ufak dizide bile, diğer sevdiğimiz yapımlara gönderme yapılınca nasıl mutlu oluyorsak; inanın okuduğumuz kitaplarda da böyle edebi referansların altındaki dolu bilgiyi fark edince insan kendinden geçiyor adeta.
Beren ve Lúthien’in aşkına hakim geekler, siz neler düşünüyorsunuz bakalım? Belki daha önceden yazılıp çizilmiştir, belki de hiç bahsi dahi geçmemiştir bu göndermenin; bilemiyorum. Ancak okurken yaşadığım hazzı sizlerle paylaşmaktan dolayı mutlu olduğumu belirtmek isterim. O satırları okurken “Oha bu Keats’in şiirinden geliyor!” diye inanılmaz bir kafa patlaması yaşadığımdaki duyguyu, sizlerin de yaşamasını diledim. Tabii Tolkien’ın biricik eşi Edith Mary Tolkien’ın da bu hikayedeki Lúthien, Tolkien’ın ise bizzat Beren olduğu bilgisiyle de, ustanın ne kadar naif ve duygu dolu bir dünyası olduğunu tekrardan görünce siz de bir tuhaf olmadınız mı sahiden? Hayır ağlamıyorum, gözüme bülbül kaçtı.
Sizce yaptığım bağlantılar mantık çerçevesinde mi? Çok uzak görünse de aslında bir o kadar da yakın bir bağlantı mı? Yoksa tamamen ortak noktaları yüzünden benzettiğimi düşündüğüm bir uydurma mı?