Fantastik eserlerin dünya mitolojilerinden çokça esinlendikleri hepimizin malumu değil mi? Geçenlerde, yine bu konu üzerine sitemizin çalışkan yazarı Halit ile konuşuyorduk. O konuşma esnasında artık bu eserlerden, eser miktarda zevk alamadığımı söylemiştim. Bunun nedeni ise hepsinin öyle veya böyle çok tekrarlanan bir mitik unsura dayanması ve şurada Carnival Row’u incelerken de belirttiğim gibi bilinmezlikten gelen bütün heyecanımı kursağımda bırakmalarıydı.
Ama hazır aklımdayken, severek okuduğumuz bu eserlerin ve farklı türlerdeki ürünlerin en az üçte ikisinde kullanılan bir olguyu da belki beraber konuşabiliriz dedim, ne dersiniz?
Kehanet
Sezgi, ilham veya bazı başka işaretlerin yoluyla geleceği önceden görme, gizli bilgileri ortaya çıkartma yahut gaipten haber verme sanatına kehanet ismi veriliyor. Kehanet, aynı zamanda okült uğraşların da bir dalı. Diğer bir okült uğraş olan faldan ise kapsamının daha geniş olmasıyla ayrılıyor zira fal, amaç odaklı işliyor ve belirli alanlarda yöneltilen birtakım sorulara cevaplar veriyor.
Yukarıda kehanet için bir sanat dedim, bunun nedenini de kendimce açıklayayım; kehanetler, alanlarının genişliği ve verdikleri cevapların da bir o kadar kapsayıcı olması nedeniyle büyü de dâhil bütün okült uğraşların arasında en kabul ve itibar göreni olma unvanına sahipler. Fallar gibi yıllar içinde oraya da çeksen olur, buraya da yorsan çıkar cevaplar sunmuyorlar ancak yüzyıllar sonrasına dair fikirler belirtebiliyorlar. Üstüne, sadece bir kişiye, bir olaya yönelik tek bir cevap vermiyorlar, genellikle bir kişi veya bir olay üzerinden de olsa bütün bir dünyayı etkileyecek soruları cevaplıyorlar. Bu açıdan, evrenseller.
Kehanetin verdiği cevap bir yanda dururken bazen kimsenin aklında cevabı verilen soru var olmamış bile olabiliyor. Bir bakıma, sadece cevapları değil, varlığı hakkında herhangi bir emare olmayan soruları da bildiriyorlar. Yetmiyor, bunların kâğıttır, çay yaprağıdır yahut bakire kanıdır; kim uygularsa uygulasın sonuç vereceği kesin bir yöntemleri de yoktur. Kehanetin olduğu yerde kişiye bahşedilmiş, öğrenilerek kazanılamayacak yetenekler söz konusudur. Bu yeteneklerin kime bahşedileceği de başlı başına ayrı bir kehanetin konusudur. Bu açıdan özgün; hepsinin toplamında da sanatsallar.
Ortada sanat varsa sanatçı da vardır değil mi? Kehanet sanatını icra edenlere, malumunuz, kâhin diyoruz. Bunun Grekçesi “mantis” (Metal Gear serisinden Psycho Mantis’e bir selam verelim), Latincesi ise “vates” olarak biliniyor. Kehanet öylesine bir sanat ki dünyanın neresinde veya hangi çağında olursanız olun, kâhinler ortalıkta oluyorlar. Dinlerin fal ve büyü gibi uğraşları lanetlediği gerçeğinden yola çıkıldığı ve bu uğraşlarla meşgul olanların kazıklarda yakıldığı zamanlarda bile kâhinler itibarlarını kaybetmiyorlar. Aksine çoğu zaman dinlerle kol kola yürüyebiliyorlar. Modern zamanlarda işleri şampiyonlar ligi maç sonucu tahmin etmek olsa bile büyük takipçiler elde ediyorlar. Bu da bize, insanlığın, derinden ve inkâra sebep bırakmayacak şekilde kehanetlere inandığını veya inanmaya ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Falların, büyünün, efsanelerin yalan, saçmalık ve uydurma dolu olduğunu düşünenlerin yanı sıra kehanetler, bütünüyle bir ortak özellik olarak kehanetlerinin gerçekleştiğine şahit olamayacak olan kâhinlerine rağmen, taklit edilemeyecek bir yetenek olarak düşünülüp insanların gözünde gerçekliklerini korumayı başarıyorlar.
Kurtarıcı
Teker teker oturup fantastik eserlerde yer alan kehanetleri saymanın mümkünlüğü var mıdır? Bir yazıda, birdenbire tabii ki yoktur. Bu yüzden birini seçmek gerekiyor. O zaman şöyle çok bildiğimiz, az önce kehanet başlığı altında söylediğimiz şeylerle de birebir uyan bir tanesiyle başlamış olalım.
Kurtarıcı, Mesih, Mehdi… Bir sürü farklı kelimeyle isimlendirebiliriz kurtarıcı kehanetini. Birçok farklı yerde, birçok farklı nitelemeyle de yer alır zaten. Mesela kahraman dediğimiz şey de bir kurtarıcı değil midir? Kendisine diğerlerinde olmayan özel birtakım güçler verilmiş, bazen küçük çapta toplumlarını bazen de büyük çapta dünyalarını kurtaran kişilerdir onlar.
Kurtarıcılar, her zaman gelişleri kendilerinden çok çok önce kehanet edilmiş kişilerdir. Bu kehanet ister vahiy yoluyla, ister rüya yoluyla, isterse de daha farklı bir işaretle gerçekleşsin. Biri dini inanca, biri kurguya bağlı olmak üzere apayrı şeyler olsalar da Mesih inancı da böyledir, Skyrim’in Dragonborn’u da.
Kurtarıcılar hakkındaki kehanetler, mutlaka sıkışık ve sorunlu bir zamanda gerçekleşir. Ya bir hastalık ya bir kıtlık ya bir savaş; ya bir günah çağı ya da bir ümitsizlik anı gibi sıkışık ve sorunlu bir zamandır bu. İnanacak güçler tükenir, yakın vadede bir ışık görülmez ve o an kâhin, uzun yıllar sonra gelecek bir kurtarıcıyı müjdeler. Tür kategorisi dışında aralarında bağ bulunmamak üzere Azor Ahai için de böyledir bu, Harry Potter için de.
Kurtarıcılar, kehanetlerinin verildiği zamanda değil, çok çok sonraki bir gelecekte hayat bulurlar. Çünkü ana işlevleri sorunu engellemek, çözecek süreçleri hızlandırmak yahut tarafları uzlaştırmak gibi bir şey değildir; onlar sorunu çözecek son hamleyi yapacaklardır. Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.
Kurtarıcılar, mutlaka birilerine vaat edilmiş çocuklardır. Bazen kaybolurlar veya öldü sanılırlar, bazen birileriyle yer değiştirirler; bazen yasa dışı bir evliliğin meyvesidirler bazen de varlıklarından bile haberdar olunmaz ama öyle veya böyle kanlarında olan, miras kalan bir bağ söz konusudur. Yine biri dini, biri de kurgu olmak üzere Hz. Musa’dan, Witcher’ın Cirilla’sına ve artık olabilecek en absürt şekliyle Kahpe Bizans’taki kullanımına kadar da bu böyledir.
Kurtarıcıların bir ortak özelliği daha vardır – ki düşününce hemen aklınıza da gelecektir – onlar, kendi kehanetlerini gerçekleştirirler. Yani haklarında bir kehanet olduğu için değil de ya onlar bu kehanete inandıkları/inandırıldıkları için ya da birileri onları buna zorladığı için hareket ederler. Ziller çalıyor herhalde, farklı türlerde olsalar da Luke Skywalker veya Aragorn diye… Gerçi bu da kendini gerçekleştiren kehanet kategorisi ile bir başka kehanete bağlı ama onu sonra konuşuruz.
Netice olarak eğer tükettiğiniz bir yapımda (veya gerçek hayatımızda) toplum belirli sıkıntılardan geçiyorsa ve kötü adamlar özellikle adını daha önceden duymadığınız bir kişiyle uğraşıyorsa; bilin ki iki – üç paragraf, beş bölüm yahut birkaç ay sonrasında kurtarıcı kehanetiyle karşı karşıya geleceksiniz.
Buradan sonrasında – veya zaten aklınızda böyle bir şey vardıysa – siz de çıkan her twist’i tahmin mi edersiniz, izlediğiniz şeyleri daha kökeniyle incelemek için arketip okuması yapmak mı istersiniz, toplumsal olaylarda taraf mı seçersiniz bilmiyorum. Varsa başka örnekleriniz yahut katkılarınız, onları dinlemek isterim.
Ben giriştir, günahı olmaz diyerek sıklıkla karşılaştığımız kehanetlerin bir tanesinden başladım ama sizin de öneriniz olursa bakarsınız gerisini de konuşuruz ve bu dipsiz kuyuya yarını düşünmeden balıklama atlamış oluruz? Yorumlara veya bilumum iletişim kanallarına bekliyorum!
————–