Video oyunları 1970’lerde Amerikan bar ve kafelerinde duvara asılı dartla yarışması için tasarlanmış koca kutular olarak hayatımıza girdiklerinden beri pek çok kez şekil değiştirdi. İlk tasarlandıklarında amaçları işsize meşkale, sıkılmışa eğlence olmaktan öte değildi. Hiçbir oyun on dakikadan fazla oynanacağı düşünülerek tasarlanmıyordu. Sonra işin içine jeton girdi. Mertlik bir çıt bozuldu. Video oyunlarının tüketilme biçimi değişti.

Video oyunu tasarımcıları kısa süre içinde oyuncunun cebindeki rızkını doğru bir optimizasyon yardımıyla hunharca yiyebileceklerini fark ettiler. Böylelikle oyunu zor yapmanın bir kıymeti ortaya çıktı. Ne kadar çok ölürsen, o kadar çok baştan başlamak zorundaydın. Ne kadar çok baştan başlarsan da o kadar jeton almak zorundaydın. Ancak işte süre geçtikçe aynı şeyleri tekrar tekrar oynamak bir ustalık geliştirmene sebep oluyordu. O noktada da boss dövüşlerine vardık oyun camiası olarak.

Final Fight

Gerçekten, boss dövüşleri bir noktadan sonra yirmi sekiz kere uygulamaktan ustası olduğun taktiklerle bir oyunu bitireme diye üretilmiş bir mekanik. Sen diyor, tamam, aldın Hagarı.. Şu küçük mavi düşmanları nasıl dövmen gerektiğini biliyorsun. Ama al sana büyük yeşil düşman. Ne yapacaksın? Oyunu mu kapatacaksın? Bırakacaksın da seni sinsice yandan izleyen mahallenin Hagar ustası Fatih mi geçsin? Yedirebilecek misin bunu gururuna? Tabii ki hayır, gidip bir jeton daha alacaksın.

Yalnız ortada şöyle bir problem var: Video oyunları bir mecra olarak farklı bir yerde artık, ama bir tasarım anlayışı olarak boss dövüşleri aşağı yukarı aynı prensiple ortamımızda takılmaya devam ediyor. Nedendir bilinmez, modern video oyunları hâlâ sanki çok sıkı ama sevecen bir basketbol koçuymuşsert ama anaç bir sınıf öğretmeniymiş gibi belirli aralıklarla sizin dikkatinizi verdiğinizi ve bir şeyler öğrendiğinizi test etme ihtiyacı hissediyor. Resmen beş, altı saat oynuyorsunuz ve sonucunda oyun “E hadi bakalım” diyor, “Boşuna mı oynadın o kadar, bakalım ne kadar iyisin?“. Hayır bazı oyunlar kelimenin tam anlamıyla not da veriyorlar bu arada. Gerçekten.

Metal Gear Solid

Ben çok anlamıyorum bu prensibi. Oyunun zorluk eğrisine kapılarak, beni dünyanın içerisine daha direkt sokmak gibi bir derdin mi var? Bunu yapmanın beni üç saatte bir pop quize sokmayı içermeyen yöntemleri var. Ya da mesela, benim psikolojimi zorluk ve engeller yardımıyla istediğin kıvama getirmek mi istiyorsun? E yap bunu da, bu kadar dikey yapmak zorunda mısın? Yavaş yavaş, kademeli, logaritmik gelsek ya mesela oralara?

Şimdi; bu söylediğim şeyin çok acayip geldiğini biliyorum bir bölümünüze. Neden böyle geldiğini de az çok anlayabiliyorum. Özellikle Dark Souls oynamış, God of War oynamış olanlarınız şu an ekranlarını kemirmenin eşiğindeler, veya bir iki paragraf önce terk ettiler siteyi dönüp Facebook’ta çok öfkeli yorumlar yazmak için. Ki bu okey. Çünkü pek çok kişi temelde video oyunlarını kazanmak için oynuyor. Onlar için boss dövüşleri, zaferi daha anlamlı kılmanın bir yöntemi. İşte ama bir de bu işin öteki tarafı var. Oyunları kazanmak için değil, oynamak için oynayanların diyarı. Oralarda ilerleme, bir gelişim hissi yine kıymetli.

Mass EFfect 1 Saren

Ancak kilit kısım şu: Oynanmak için oynanan oyunlarda bu ilerleme, gelişim hissi seni kahramanın pabuçlarına sokabildiği ölçüde kıymetli. Kazanmak için oynanan oyunlarda ise seni zorlayabildiği, raydan çıkarabildiği, farklı düşünmeye mecbur kılabildiği kadarıyla bir anlamı var ilerlemenin. Ve bu iki çok farklı tasarım anlayışının; iki çok farklı oyun türünün tam ortasında, sınır bekçisi olarak da boss dövüşleri duruyor. Video oyunları seni dünyasına sokup, hislerini hoplatmayı amaçlıyor. Oyunlar senin sınırlar ve kurallar dahilinde kazanmaya çalışmanı istiyor. Çok ince bir ayrım. Dantel gibi ortasında da boss dövüşleri duruyor.  Bir tarafta oyun seni dünyasına sokup finaldeki intihar görevine doğru götürüyor örneğin. Diğer tarafta finalde karşına hikayenin esas kötüsünü çıkartıyor. Video oyunları Mass Effect 2 yani. Oyunlar Mass Effect 1.

Ben biraz Mass Effect 2 tarafındayım yani işin. Siz?

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.