Charles Boyle
Charles Boyle sıkça yardımcı karakter olarak kullanılmasına rağmen şaşırtıcı şekilde dizideki en büyük dönüşümü geçiren karakterler arasında. Boşandığı eşinin sevgilisinin bodrumunda yaşayan ve en yakın arkadaşını idolize eden biri olarak hayatımıza giren Boyle’ın karakteri, sekiz sezonun ardından her anlamda değişim gösterdi. Dizinin başından itibaren Boyle’dan dinlediğimiz hikâyeler sayesinde aşk hayatının biraz garip olduğunu biliyorduk; arkadaşının büyük annesi ve cenazedeki rastgele flörtleşmeleriyle birlikte ekipteki en “renkli” cinsel hayata sahip kişi Boyle’dı. Cinsel hayatındaki bu maceraperestliğine rağmen Genevieve ile tanışana kadar aşkta bir türlü şansı yaver gitmedi. Sonrasında da doğru kişiye karşı “full-Boyle” davrandı ki normalde geri tepen bu strateji ona istediği domestik hayatı sundu. Genevieve ile evlenmeden birlikte bir çocuk evlat edinmeleri de “baba olmak için kan bağı gerekmez ” tabirinin vurgulayacak şekilde tatlı bir gelişmeydi.
Nedense favori ân seçerken en zorlandığım karakter de Boyle oldu. İstemsizce yaptığı cinsel içerikli imâları güçlü adaylar olsa da sanırım Jake ile aralarındaki şu sahne en sevdiğim Boyle anı yarışında liderliği kapıyor:
Rosa Diaz
Gizliliğine saplantı derecesinde önem veren Rosa’nın karakter gelişimi duvarlarını yıkmaktan geçiyor. Yaşadığı yerden tutun çıktığı kişilerin ismini arkadaşlarından saklayan Rosa sezonlar geçtikçe ekip arkadaşlarıyla, kendine dair daha fazla şey paylaştı. Sezonlara serpiştirilmiş biçimde Rosa’nın doktorluktan jimnastikçiliğe uzanan şaşırtıcı geçmişini ekiple aynı anda keşfetmek, bu karakter gelişimi serüvenini de daha zevkli kıldı. Sırlarla dolu geçmişinin yanısıra Nancy Myers filmlerine olan sevgisi, odaya renk lazım diye mutfağın ortasına bir tabak limon koyması ve boş zamanlarında araba toplayarak ünlülere satması gibi farklı tellerden çalan kişilik özellikleri de Rosa’yı her bölümde daha da ilgi çekici yaptı.
Duvarlarının yıkılmasına yardımcı başka bir olaysa tabii ki de biseksüel olduğunu açıklamasıydı. Rosa’yı canlandıran oyuncu Stephanie Beatriz’in biseksüel olduğunu açıklamasından sonra karakterine de bu hikâye öyküsünü yazmaları, dizinin yapımcılarının oyuncularına verdiği desteği gösteriyor. Rosa’nın hâlihazırda paylaşmayı sevmeyen bir insan olması da işin tuzu biberi oldu keza biseksüel olduğunu açıklaması hem Rosa’nın etrafına ördüğü duvarları yıkması yolunda attığı bir adım oldu hem de kimse Rosa hakkında hiçbir şey bilmediği için karakterine ters düşmedi. Üstelik Rosa biseksüel olarak açıldıktan sonra Holt ve Jake başta olmak üzere ekibin desteği Rosa’nın ailesiyle arası açıkken aradığı desteği bulmasına vesile oldu. Yine de tipik bir Rosa davranışı sebebiyle diziyi bitirdiğimizde Rosa’nın kiminle olduğu konusunda en ufak bir fikrimiz yok. Olsun, diğer karakterlerin aksine Rosa’nın karakter gelişimini yaşaması için romantik ilişkilere ihtiyacı yok.
Son olarak da sekizinci sezonun başında ekipten ayrılınca Rosa’yı daha az göreceğimizi düşünüp korkmuştum. Yine de bölümlere bir şekilde dahil etmeyi başardılar. İçinde bulunduğu siyasi çevreden dolayı polis olmaktan mutsuz olan Rosa’nın özel detektiflik işini kurup yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmeye çalışması, aslında hiçbir şey umurunda değilmiş gibi gözükmesine rağmen ne kadar umurunda olduğunu gösteriyor.
En sevdiğim Rosa Diaz anı ise Rosa’nın gizli görev sebebiyle bütün o sertliğini geride bıraktığı sahne olacak:
Terry Jeffords
Her ne kadar ekibin resmi baba figürü Holt gibi gözükse de bu rol aslında bence Terry’e ait. Tıpkı bir evi çekip çeviriyor gibi karakoluna olabildiğince hakim olan Terry, aynı anda hem ekibine iyi bir müdür hem de yakın birer arkadaş olmayı başarıyor. Jake ve Amy’ye çocuklarını teslim edebilecek kadar güvenmesi, Rosa hapisteyken Holt ile birlikte onun için elinden geleni yapması sevdiğimiz Terry özelliklerinden. Dışarıdan çok sert gözükmesine ve hatta sert de olmasına rağmen aslında kendisi ekibin en duygusal insanı. Bu da yönetim anlayışına Holt’tan farklı olarak daha insancıl bir yan katıyor.
Terry ile Holt’un arasında halefi olmasından kaynaklanan özel ilişkinin yanı sıra aynı azınlık ırktan olmaları da aralarındaki bağı güçlendiriyor. Dizinin en sevdiğim bölümlerinden biri de Terry’nin, bir polis tarafından ayrımcılığa uğradığı bölümdü. Holt’un Terry’e olduğu destek ve aralarındaki bağ hem Terry hem de Holt için çok önemli. Holt kariyeri boyunca olmak istediği yere geldiği ve bu sayede kendisiyle aynı sıkıntıları çeken biri için bir şeyleri değiştirebildiği için, Terry ise Holt’tan öğrendiği etik değerleri bizzat uyguladığı ve haksızlığa uğradığında doğru olanı yaptığı için oldukça gururluydu. Bu sebeple benim en sevdiğim Terry anı, Terry ve Holt arasında geçen bu konuşma olacak. Sonuçta bu dizi ciddi olmak istediğinde bunu çok da iyi başarabilen nadir sitcomlardan:
Gina Linetti
Bulunduğu her sahneyi çalabilecek kadar ilgi çekici olan Gina Linetti, doksan dokuzuncu karakolun en kaba insanı olabilir. Amy ile her uğraştığında Amy için üzülmemek elimde değil. Fakat dizide hayatı en uç seviyede değişen bir karakter varsa o da Gina Linetti’den başkası olamazdı zaten. Para biriktirmek için stüdyo dairede oturup akşamları üniversiteye giden birinden sosyal medya gurusuna dönüşen Gina, son sezonlarda çocuğuyla ilgilenmek için karakolu bıraksa da geri döndüğü sahnelerde tüm ilgiyi üzerine çekmeyi başardı. Onu ismine özel esprileri, âna uygun sweatshirtleri ve deli dolu anlarıyla hatırlayacağız. En sevdiğim sahnesi ise ta birinci sezondan, Holt’un doğum günü partisinden geliyor:
Sizin favori karakteriniz ya da sekiz sezon boyunca en çok geliştiğini düşündüğünüz karakter kimdi, yorumlara yazın beraber konuşalım.