HBO’nun zirve yıllarında, Wire, Six Feet Under, Sopranos ve Deadwood’la aynı zamanlarda, Rome’dan hemen önce yayınlanan ve 2. Sezonunun bitimine müteakip yayından kaldırılarak kanala aylarca hatta yıllarca sövdüren Carnivale bir kesim için büyük bir uktedir. Öyle bir uktedir ki, dizi yayından kaldıralı 10 seneyi aşkın bir süre geçmesine rağmen hala benim gibi, diziyi zihin ve kalbinin derinliklerinde taşıyanlar olduğunun bilincindeyim, bilincindeyiz. Bu yazı Sofie’ye, Ben’e, Peder Justin’e gelsin o zaman.
2000’lerde yayından kaldırılan ve akabinde Serenity isimli filmi çekilen Firefly, hala çizgi roman formatında efsane bir şekilde devam eden Jericho ve Netflix’in satın alıp 4. Sezonunu çektiği Arrested Development gibi dizilerin aksine Carnivale hiçbir şekilde, hiçbir platformda devam etmedi. Oysa ki düşününce, aralarında gerçekten derin bir mitoloji barındırıp, insanda “izlediklerimden çok daha fazlası var ve bunları öğrenmem gerek” hissi veren dizi Carnivale’dı. 2005 yazında kanaldan çat diye gelen dizinin kaldırılma kararının arkasından hayranlarının organize olup dizinin tekrar başlaması için yaptıkları için çalışmalar maalesef bir sonuç vermedi.
İlginçtir, bir açıdan baktığımızda aslında dizinin yayından kaldırılması 2. Sezon hikaye gelişimiyle paralel ilerledi. 2. Sezonda kahramanımız Ben Hawkins’in yavaş yavaş güçlerini kabullenişini ve durdurulmazsa insanoğlunun ilk atom bombasını yapmasına ve insanlığa tarifsiz acılar yaşamasına sebep olacak olan Justin Crowe’u bulma çabasını izledik. Fakat iki tarafta da büyük sorunlar vardı. Reytingler gitgide düşüyor, Ben yeterince ilerleme kaydedemiyordu. Ben zaten güçlerini çok zor kabullenmiş; hikaye rayına çok geç oturmuş, bu da reytinglerin düşmesine yol açmıştı. Nihayetinde ise Ben kötü adamı öldürdüğünü düşünüp yoluna devam etmiş, yapımcılar ise dizinin 2. Sezonunu güzel bir cliffhanger ile noktalayıp üçüncü sezon hazırlıklarına başlamışlardı. Fakat, dizinin reytingleri masrafları karşılayamamış, Ben’in öldürdüğünü düşündüğü Justin, Sofie tarafından canlandırılmıştı. Nihayetinde dizi yayından kaldırıldı ve Ben görevinde başarısız oldu; atom bombası icat edildi ve pek muhtemel ki Justin ve Sofie’yi durduracak kimsenin olmamasıyla yaşadığımız dünya karanlık Avatarlar ya da Samson’un deyimiyle “Karanlığın Yaratıkları” tarafından şekillendirildi. Sofie is Omega.
Carnivale şu ana kadar hiçbir dizide oluşturulamayan bir alegori, referans, gizem ve mitoloji yumağıydı. Bu, dizinin aslında hem en güçlü hem de zayıf yönüydü aslında. Zayıf yönü olması tamamen reyting odaklı çalışan bir endüstride dizinin takibini zorlaştırması ve hikayenin rayına çok geç oturmasıyla alakalı. Örneğin, ilk sezon bittiğinde hala Peder Justin Crowe’un neyin peşinde olduğu net değildi; Scudder ve Yönetim’in arasında neler geçtiği, Yönetim’in motivasyonu, Scudder’ın tam olarak niye kaçtığı, hatta sağ olup olmadığı, Lodz’un olaya ne şekilde dahil olduğu (savaş alanındaki ayı ne ayak hacı?) ve Samson’un hikayenin özünü ne kadar kavradığı muallaktı. Bir dizinin bir sezonda bu kadar soru işareti bırakması, uzun vadede benim de dahil olduğum bazıları için büyük bir sorun teşkil etmese de, orta düzeyde Amerikan seyircisi için kabul edilemez bir durum maalesef.
Her anlamda muadillerinden farklı olan Carnivale’ın, sırf karakterlere göz atıldığında bile ne kadar değişik ve zor bir işi kısmen de olsa başardığı görülebilir. İnsanları iyileştirme gücünü haiz ve ilk sezonda ergenlik sinirinden muzdarip baş karakterimiz Ben Hawkins, Tanrının ona işaretler gönderdiği varsayımıyla işe başlayıp sonlara doğru iyice balataları sıyıran, gelmiş geçmiş en orijinal ve korkutucu kötü karakterlerden olan Rahip Justin Crowe, hangi tarafta olduğunu bir türlü çözemediğimiz Lodz, Ben’i karnavala alıp motivasyonunu herkesten uzun bir süre saklayan, Birinci Dünya Savaşı esnasında Lodz’un ayısı tarafından saldırıya uğrayıp patatese dönmüş olan Yönetim, ya da Belyakov, Twin Peaks’de tanıyıp sevdiğimiz, dürüst olmak gerekirse hafiften tırstığımız, sempatik cücemiz Samson, katatonik annesiyle telepatik olarak iletişim kurup 2. Sezon sonlarına doğru dizi mitolojisi içinde çok daha fazla önem kazanacağı aşikar olan Roman kızımız Sofie, Ben onu iyileştirene kadar sakat bacağıyla oradan oraya koşturan karizmatik abimiz Jonesy. Her biri üzerinde haftalarca çalışılıp yazılmış ve hikayeye derinlik katan, Carnivale’ı bizler için efsane seviyesine taşıyan karakterler. Every prophet in his house.
Sonuç olarak, Carnivale bir çok anlamda çıtayı yükseltti ve bir anlamda ardından gelecek diziler için yeni bir kulvar açtı. Ne acıdır ki geçtiğimiz 10 küsür yılda Carnivale’ın izinden giden başarılı bir dizi izleyemedik. İzler miyiz bilemiyorum; bildiğim tek şey Carnivale’ı gerçekten ama gerçekten çok özlediğim.