Türkçe çizgi romanları incelemeye başladığımda bu günün gelip çatacağını biliyordum. Ana akım çizgi romanlara hakimdim, orada bildiklerimi kullanmam, okuduğumla geçmiş arasında bağ kurup, kesin yargılara varmak kesinlikle kolaydı. Şimdi Türkiye’de çizgi roman yayıncılığı o kadar büyüdü ki, sıranın daha alternatif işlere gelmesi an meselesiydi. Bugün sizlere DC’nin kendi evreninden bağımsız, daha alternatif, daha sınırları olmayan işlerini yayınladığı Vertigo markası altında çıkan bir çizgi romanı tanıtacağım: American Vampire.

Bu çizgi romanı radarlarımıza sokan pek çok şey var. Bunların başında serinin yaratıcısı Scott Snyder geliyor. Kendisi görece yeni bir yazar olsa da, başardıkları oldukça etkileyici, ki siz de büyük ihtimalle ismini New 52 Batman veya Superman Unchained’den biliyorsunuzdur. Çizerimiz ise Blue Beetle, Animal Man gibi işlerinden tanıyor olabileceğiniz, çizgisinin Vertigo eserlerine çok uygun olduğunu düşündüğüm Rafael Albuquerque. Bir de bunların yanında öyle bir isim var ki, onun adını yazsam yeter diye düşünüyorum: Stephen King.

4-American-Vampire-2

Temamız adından da anlaşılacağı gibi Amerikan kültürüne uygun bir vampir macerası. 19. yüzyılda Amerika’da başlayan, kendilerine bu laneti bulaştıran Avrupa’lı kuzenlerinin zayıflıklarını taşımayan yeni bir vampir türünü konu ediniyoruz. JBC tarafından Türkçe’ye çevirilen bu ilk ciltte, bu türün ilk örneği Skinner Sweet‘in 1880’lerde vahşi batıda geçen hikayesini ve 1920’lerde aktris olmak isteyen Pearl Jones‘un hikayelerini öğreniyoruz. Scott Snyder tarafından yazılmış ilk hikaye Pearl Jones’un yakışıklı bir oyuncu tarafından kandırılıp bir vampir topluluğu tarafından uğradığı saldırıdan sonra gelişen olayları takip ediyor. Olaylar 1920’lerde sessiz sinemanın kasıp kavurduğu dönemlerde geçiyor ve bize o dönemi anlatan filmlere yakın bir atmosfer sunuyor. Açıkçası iki hikayede çok başarılı ama bu hikayeyi daha sürükleyici buldum.

Stphen King tarafından yazılmış diğer hikayemiz ise, ilk hikayede tanıdığımız kanun kaçağı Skinner Sweet’in orijinini ve bir yandan da kendisiyle vampir topluluğu ve kanun adamı James Book arasında geçen olayları, bu olaylara şahit olmuş ve kitabını yazmış bir yazarın dilinden anlatıyor. Yukarıdaki hikayeyi tercih etmiş olmam sizi yanıltmasın, 1880’lerde geçen vampir temalı bu western hikayesi de kesinlikle çok sağlam. Her iki öyküde de yazarlar yüz kere kullanılmış bir temayı, daha önce denenmemiş bir ortama koymuş ve sürükleyici bir hikayeyle desteklemişler. Bir de her bölümde önce ilk hikayenin birazı, sonra diğer hikayenin bir kısmı anlatıldığı için, tek hikayenin sizi bayması engellenmiş, artı bu iki hikayenin birbiriyle uyumu güzel yakalandığı için birbirlerinin etkilerini de arttırmışlar.

AmVamp

Ana akım çizgi romanlardan sıkılmış olup yeni, değişik bir şeyler okumak isteyenler, vampir temasının bu farklı ortamlarda kullanımını merak edenler, King ustanın bu ilk çizgi roman yazarlığında neler başardığını görmek isteyenler için kaçırılmaması gereken bir yapıt, Eisner ödüllü American Vampire. Daha şimdiden diğer ciltlerini sabırsızlıkla beklediğimi ve gelirse okuma sıramda üst sıralara yerleşebileceğini söyleyebilirim.

Author

A Man Who Walks Alone... @tutkutuzlu

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.