2000 yılında DC Comics çizgi romanlarının yıllıklarında farklı bir şey yapmayı düşündü. DC’nin popüler kahramanları farklı ülkelere gidecek, oradaki yerel kahramanlarla beraber çalışacak, bu sefer sadece Amerika’yı değil dünyayı kurtaracaklardı. Normalde “Ne güzel. Kim bilir hangi egzotik ülkelere gitmişlerdir?” falan diye sadece muhabbetlerle katılırdık, Ama DC o sene bize bir kıyak geçiyordu ve Japonya, Meksika, Arjantin gibi ülkelerin yanısıra Justice League’i bizim memlekette de ağırlama şansına erişiyorduk.

Önce hikayemizle başlayalım, Selma Tolon bir doktordur. İzmit depremi sırasında insanlara yardım ederken bir göçük içerisinde Kanuni’nin Merloch adıyla kendini gizleyerek vezirliğini yapan Merlin tarafından büyülü hale getirilmiş kılıcını ve bizzat Merlin’in Ebediyet Kitabı denilen büyü kitabını bulur. Bu kitap kahramanımıza inanılmaz güçler sağlar. Kahramanımız kendisine Janissary/Yeniçeri ismini alarak ülkemiz yegane süper kahramanı olur. Ama kendisi henüz kitaptaki büyülere tam hakim olmadığından zaman zaman afallamaktadır.

Janissary_Tolon_h3

Tam bu sırada Kazım Anka adındaki bir general Şeytan’ı -bizim bildiğimiz şeytan- dünyamıza getirmiş, o da büyülü yaratıklar, zombiler falan aracılığıyla Osmanlı’yı yeniden diriltmek amacındadır. Bunu duyan Justice League durur mu, hemen soluğu burada alır. Batman, Aquaman, Wonder Woman ve Green Lantern’dan oluşan kadro sayıca az olduğu için yanlarına bizim kahramanımızı da alıp başlarlar amansız mücadeleye.

Açıkçası hikaye DC’nin en mükemmel işi değil. Ama burada geçiyor olması ve aslında biraz da olsa bizim buraları araştırıp çizgi romana katmış olmalarını takdirle karşıladım ben. Wonder Woman’ın camiiye girerken örtünmesi, Batman (kahraman) – Batman (güzide ilimiz) olayını kullanmaları, müslümanlıkta geçen şeytanın Allah’a secde etmemesi olayını kullanmaları, orijin hikayesini Kanuni’ye bağlamaları falan çok şekerdi, yabancılara ne kadar hitap etmiştir o zaman bilemiyorum. Ama biz özgü şeyleri, bir yabancı bakış açısıyla sunmaları ekstra keyif vermişti.

tumblr_lq1zv0Uj751qlprfeo1_500

Biraz kahramanımızdan da bahsedelim. Kendisinin kostümü DC kadınlarında görmediğimiz bir muhafazakarlık içerisinde olsa da, bu konuda hassasiyet gösterebileceğimiz düşünülerek yapıldığını düşündüğüm için saygı duyuyorum. Kırmızı kostüm, eller ve maske beyaz, bir de göğsünde ay yıldız tabii ki. Çok süper bir tasarım olmasa da, fena durmuyor. Kendisinin bir elinde Kanuni’nin alevli kılıcı, diğer elinde Merlin’in kitabı -ki savaşmak için çok rahat bir durum sayılmaz kanımca- olan kahramanımızın büyü güçlerinin limitiyle ilgili çok bir detay yok maalesef. Bu arada hikayenin sonunda Aquaman kendisine Justice League’e katılmasını teklif eder fakat kahramanımız burada önemli işleri olduğunu söyleyip reddeder, işte yurdum insanı.

Arka Bahçe tarafından 2005 yılında dilimize çevrilip yayınlanan eseri öncesinde ben hiç duymamıştım ama kitabın önsözünde Türk basınında olay yarattığı, pek çok tartışmayı başlattığı gibi söylemler vardı. Hatta kitabın arka kapağında yer alan küpürlerde “Çizgi romanın kurgusu Büyük Orta Doğu Projesi’ne benzerlikler taşıyor” tarzı haberleri de koymuşlar ki, biraz çizgi roman bilen biri ne işlenen temanın art niyetle yazıldığını düşünür ne de bu çizgi romanı okuyunca “Amerika mandası olmalıyız” gibi hislere kapılır. Basınımız seviyor böyle şeyleri abartmayı.

Sonuç olarak bizden çıkmasa da, en azından bize saygıyla yapılmış, bunun yanında ana akım çizgi roman kültürüne de son derece uygun ilginç bir eser olarak tarih sahnesinde -en azından bizim açımızdan- yerini aldı. Siz de bir sahafı falan gezerken olur da denk gelirseniz sırf arşivlemek için bile olsa kaçırmayın bence.

Author

A Man Who Walks Alone... @tutkutuzlu

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.