Aramızda Uwe Boll yermeyi sevmeyen var mı? Bu adam, Uwe Boll, bir dönemin en kötü oyun filmlerini değil, ciddi anlamda “en kötü filmlerini” çekerek oyun filmlerine olan azıcık inanç ve hevesimizi katletti. Alone In The Dark, BloodRayne, Postal, Far Cry ve hala ısrarla çekmeye devam ettiği Dungeon Siege serisi In The Name Of The King gibi faili meşhur rezalet filmlerin hem yönetmenliğini hem yapımcılığını üstlenen, mesleği bırakması için imza kampanyaları düzenlenen bir sinema magandasından bahsediyoruz. Bu yazıda, yaklaşan Oscar ödüllerine ithafen, oynarken film olmasını hayal ettiğimiz, hatta olası film versiyonuna o kadar güvendiğmiz ki Uwe Boll bile çekse Oscar adayları arasına kafadan gireceğine güvendiğimiz en iyi 6 oyunu listelemeye çalıştık.

Listeyi incelediğinizde bir tür “oyun filmleri Oscar’ı” olsa o sınırlar içerisinde yarışması daha uygun olacak oyunlar göreceksiniz. Amaç bir yandan iyi bir alternatif oyun listesi çıkarmak, bir yandan da sizi bağımsız sektör dışında senaryo açısından can çekişen sinema dünyasına rakip olabilecek oyun hikayeleri hakkında –spoiler günahlarını işlemeden– meraklandırmak. Uwe Boll gibi tespih çekse sevap yazılmayacak bir yönetmenin eline düşmemelerini umut ederek ve Oscar’a aday olma kriterleri hakkında olası bir tartışmayı göz ardı ederek oyunlarımızı sıralayalım;

6
The World Ends With You

6) The World Ends With You

Hiçbir karşılaştırmada, hiçbir şeyin yanına koyamayacağım Pokémon oyunlarını görmezden gelirsek bana göre Nintendo DS platformunun gördüğü en iyi oyundur The World Ends With You. Batı piyasası oyunu olmaya özel olarak kasmadan anlatmak istediği şeyi anlatmak ve oynatmak istediği gibi sergilemiş, özellikle oyunun alamet-i farikası olan görevler ve zamanlar arası geçişleriyle teknik, müthiş hikayesiyle ve sert mesajlarıyla edebi açıdan harika bir sinema uyarlamasına göz kırpıyor bence. Yine de Uwe Boll’ün aklına karpuz kabuğu düşürmemek için listeye 6. sıradan sokuyoruz.

5

5) Beyond Good & Evil

Bu listede sinematik olarak gösteriminin en zor olacağını düşündüğüm oyun Beyond Good & Evil. Açıkçası listedeki 6 oyun arasında sadece bu oyuna özel bir kıyak geçerek sadece olay örgüsünün sinema uyarlamasının ne kadar muhteşem olabileceğini düşündüğüm için listeye aldım. 2003 senesinin bu nadide Michel Ancel eserine -hala vermediyseniz- bir şans verirseniz oynanış özellikleri açısından ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız. Baş karakterimiz Jade’in Hillys gezegenindeki tüm canlı türlerini dokümante etmek üzere çıktığı maceranın eşsiz manzaralarını izlemek için bile sinemada görmek isterim. 2 Akademi Ödülü garanti en azından.

44) Post Mortem ve Mahdumları

2002 senesi ve etkisinin sürdüğü bir kaç senelik periyot, günümüzde Telltale‘in avucuna bakar halde sersefil olmuş adventure oyuncuları için uzaklarda kalmış tatlı bir hatıradır. Yapımcı Microids‘in merkezinde bulunduğu bir dizi oyun; Syberia, Post Mortem ve devamında Still Life serileri bugün bile tadını damağımda yerli yersiz hissettiğim bir başyapıtlar silsilesiydi. Aslında bu başlıkta az önce adını saydığım bütün oyunları bir arada aday göstersem yeridir. Bu yazıyı okuyup oynama kararı alacaklara saygıdan ötürü hiç bir şekilde senaryo detayına girmiyorum ama diyebilirim ki Post Mortem, bir yönetmenin şu an eline alıp “motor!” diyerek çekimine başlayabileceği hazır, temposu kararında, tutarlı senaryosuyla neredeyse sinema uyarlaması düşünülerek yapılmış mükemmel bir oyun.

 

3) Spec Ops: The Line

3
“Dubai’de işler ters gitti komtanım”

Çıkış zamanında çok fazla dikkat çekmemiş olsa da Spec Ops: The Line benim için son 5 yılın en sürpriz oyunlarından biridir. Yakın  tarihin en kara günlerinden birisi olan 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası sil baştan yazılan alt metinlerle beraber, 2.Dünya Savaşı müfredatından Arap ve Rus terörist şebekelerine karşı yeni dünya düzeni jandarmalığı temasına keskin bir geçiş yapan aksiyon odaklı oyun dünyasının Call Of Duty ve Battlefield gibi öncü sayılan yıldızlarından daha sağlam yazılmış ve icra edilmiş nadir oyunlarından birisi Spec Ops: The Line. Yakın gelecekte, kum fırtınaları ve ipini koparmış terörist grupların insafına terk edilmiş bir zamanların görkemli Dubai‘sinde, saf duygularımın katili fosfor bombası ile haşır neşir olduğum o kirli bir kaç saat pek aklımdan çıkmayacak.

2) God Of War

Hz.Kratos bizim için ölmüş ve günahlarımızı affettirmiştir.
Hz.Kratos bizim için ölmüş ve günahlarımızı affettirmiştir.

Son bir kaç haftadır TV’de dönen Herkül: Efsane Başlıyor isimli şaka gibi filmin fragmanları dikkatinizi çekti mi? İlk izlediğimde bir tür parodi fragmanı izlediğimi sansam da God Of War’u yazarken merak ettim ve orijinal ismiyle The Legend Of Hercules isimli filmin ciddi ciddi çekildiğini, yakında vizyona gireceğini öğrenmiş oldum. Zamanında Immortals’a gerekli tepkiyi vermemek, yetmez ama evet demek bunlara sebep oluyor. Bir de tabi ki God Of War gibi “al da at dercesine” senaryosu, sahne yönetimi sinematik olarak hazırlanmış bir oyun serisinin hala sinemada ve Oscar ödüllerine kendine yer bulamamış olması var. Uzun lafın kısası, Herkül’e prim vermeyin, Kratos’u Dolby Theatre sahnesinde görelim, “ZÜÜUSSS!” desin yakalım Olimpos’u (bungalovsuz Olimpos’u).

 1) Half Life

- Ben Gordon Freeman. Başıma gelenlere hala inanamıyorum
– Ben Gordon Freeman. Başıma gelenlere hala inanamıyorum

1998’in sonbaharında sessiz kahraman fizikçi Gordon Freeman rolünde Black Mesa Araştırma Merkezi’ne girişte gerçekleştirdiğimiz huzursuz tramvay yolculuğunun sonuna kadar gelip oyun tarihinin ucu bucağı en belirsiz olaylar girdabına atlayan oyuncu kesimi olarak 15 senedir o tramvaydan -veya havaray’dan, artık neyse- inemediğimizi düşünüyorum. Bazen bütün olan bitenin işe geç kalmış pasaklı Gordon Freeman’ın tramvay’da uyuyakalıp gördüğü gündüz düşleri olduğunu düşünüyorum. Böyle düşünmekle  kalmıyorum, bizi uyandırıp bir de ‘Rise and Shine!’ diyen G-man’in çocukluğumuzda hiç şefkat görmediğimiz babamız olduğunu düşünüyorum.

Velhasıl, sonu bir türlü gelmeyen, kahramanının sesini bile duyamadığımız, olan biteni garip bir rüya gibi hatırladığımız bu oyun serisini bütün derinliği, ilginç bir şekilde kendi geçmişimiz gibi sahiplendiğimiz hikayesi ve oyun dünyasına kazandırdığı “önceden hazırlanmış sahneleri” (bkz.scripted sequences) ile bir şekilde sinemada görmek istiyorum. Böyle bir şaheseri Uwe Boll’ün bile rezil edemeyeceğini düşünüyorum. Evet. Özellikle en fazla düşündüğüm şey bu.

Author

Endüstri Mühendisi, Dr.Oetker'in varisi, Porto'nun fatihi, Anfield'ın ruhu, ZOR'un şahidi, Googler

1 Comment

  1. Güntuğ Vural Reply

    Oyunlardan filme dönmenin hiç de iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum. Şayet prince of persia gibi bir oyunun mükemmel senaryosuna rağmen berbat bir film çıkarmışlardı.

Güntuğ Vural için bir cevap yazın Cevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.