Güzel bir film ya da güzel bir diziyi izlemekten daha keyifli bir şey varsa o da bu film ya da dizileri izleyen başka insanlarla saatlerce konuşmaktır. Zaten temelde bizim varlığımızın da yegâne sebebi budur. Her ne kadar tüm dizileri arkadaşlarımızla konuşmak keyifli olsa da bazı dizilerin kalbimizde özel bir yeri var. Tüm dünyanın aynı anda izleyip, aynı anda konuştuğu, teoriler kurduğu, eleştiriler yaptığı bu dizilerin başında da Game of Thrones geliyor. Resmi olarak bitişinin üzerinden üç yıl, bizim gözümüzde bitmesinin üzerinden beş yıl geçen Game of Thrones’un ardından hiçbir dizi bize aynı hisleri yaşatamadı. Pazar gecesi yayınlanan dizinin spoilerlarından kaçarak pazartesi akşamını beklemek, eve gelir gelmez yeni bölümü izlemek, sonra hemen forumlarda ya da yorumlarda bölümün kritiğini yapmak unutulmaz bir deneyimdi.

Bu deneyim sona erdiğinde ise ne yazık ki Game of Thrones yerine koyacağımız başka bir ulusal çılgınlık bulamadık. Her gelen diziye, bir sonraki Game of Thrones olur mu gözüyle baktık fakat hiçbiri bu başarıya ulaşamadı. Daha iyi diziler kesinlikle izledik, özellikle dizinin finalini göz önünde bulundursak. Fakat tüm dünyayı aynı anda böylesine bir etki altına alan başka bir dizi izlemedik. Bugün “Acaba bir sonraki Game of Thrones olur mu?” hisleriyle izlediğimiz House of Dragon’dan tam olarak bunları bekliyorduk. Peki dizinin ilk bölümü bu büyük beklentilerimizi karşıladı mı? Bunun cevabını The Heirs of the Dragon bölümünün spoilerlı incelemesinde verelim isterseniz.

Eski Bir Dosta Sarılır Gibi!

House of Dragon dizisinin ilk bölümünü izlerken yeni bir diziye başlamış gibi değil de çok sevdiğim bir dizinin devam sezonuna kavuşmuşum gibi hissettim. Hâlihazırda bildiğim atmosfer, karakter isimleri, şehirler, saraylar yavaş yavaş bana tanıdık gelmeye başladı ve ilk saniyeden itibaren bu atmosfer beni sarıp sarmaladı. Daha bölümü izlememin üzerinden çok geçmeden Game of Thrones’un en güzel zamanlarında hissettiğim duyguları hissetmeye başladım. Ki Game of Thrones’un ne kadar başarılı bir dizi olduğunu göz önüne aldığımızda, House of Dragon’ın atasının hatırasına yakışır bir görüntü çizmesi beni çok mutlu etti.

Game of Thrones bir yapım olarak başarısını, “iyiler her zaman kazanır”, “başroller asla ölmez” gibi birçok sinema ve televizyon klişesini yerle bir etmesine borçlu olduğunu düşünsek de benim için dizinin en güzel yanlarından biri kesinlikle entrikalarla dolu atmosferiydi. Unutulmaz karakterler arasında gerçekleşen, muhteşem diyaloglarla süslenen güç savaşlarını izlemek kelimelerle anlatılamayacak bir haz veriyordu bana. House of Dragon da daha ilk bölümden bu hazzı bana yaşatmaya başladı. Karakterler arasında atılan bakışlar, söylenen sözlerdeki küçük nidalar, jestler, mimikler bizlere bu evrendeki en büyük tehlikenin kılıçlar ya da ejderhalar değil, politika olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bizim de tüylerimiz diken diken oldu ve eski güzel günlere geri döndük.

Ah İktidar Ne Kötü Şeysin Sen, Kardeşi Kardeşe Kırdırtırsın!

Westeros kıtasında geçen hikâyelerin en bilineni “A Song of Ice and Fire” olsa da ben bu evrene “Taht Oyunları” ismini çok daha fazla yakıştırıyorum. Zira kıtadaki her bir hikâye öyle ya da böyle bir şekilde Fatih Aegon’un, düşmanlarının kılıçlarını eriterek yaptırdığı Demir Taht’a bağlanıyor. Tahta oturarak Yedi Krallık’ı kendine bağlayan ve neredeyse üç yüz yıl boyunca bu tahttan diyarı yöneten Targaryen ailesini konu alacak House of Dragon da tabii ki taht oyunlarına odaklanacaktı. House of Dragon dizisi de daha ilk bölümden bize istediğimiz taht oyunlarını fazlasıyla verdi.

Bilge kral Jaehaerys‘in iki oğlunu da talihsiz bir şekilde kaybetmesinin ardından oluşan taht savaşlarını önlemek adına, ölmeden önce varisini belirmek ister. Bu noktada taht için en güçlü adaylar büyük oğlu Aemon’un kızı Rhaenys ve küçük oğlu Baelon’un oğlu Viserys olsa da toplamda taht için on dört kişi hak iddia eder. Tarihte daha önce eşi benzeri çok az görülen bir uygulamayla Jaehaerys, diyarın kralını diyarın kendisi seçmesi gerektiğine hükmeder ve Yedi Krallık’tan lordlar, din adamları, tüccarları bir sonraki kralı seçmeleri için atası Fatih Aegon’un, Kral Harren ve oğullarına mezar ettiği Harrenhall isimli kaleye davet eder. Bu davete icabet eden lordlar günün sonunda Viserys’i kral olarak seçerler ve olayların ilk fitilini ateşlerler.

Biz ise bu bölümde Viserys’in erkek kardeşi Daemon ile Viserys’in sürekli göz ardı ettiği kızı Rhaenyra arasında başlayan taht oyunlarına bir bakış atma fırsatı bulduk. Şimdilik çok başlarında olsak da artık tahtayı yerleştirdik, taşları dizdik ve taht oyunlarına başladık. İlerleyen zamanlarda Viserys, Daemon, Rhaenyra, Rhaenys ve hatta Otto Hightower bile bu taht kavgası için hamlelerini yapacak ve Yedi Krallık’a hükmetmek için çalışacaklar.

Yapma Kardeşim Anısı Var…

Benim için House of Dragon dizisinin ilk bölümünün tek bir falsosu vardı o da A Song of Ice and Fire hikâyesine yapılan göndermeydi. Bana soracak olursanız House of Dragon, Game of Thrones dizisine ihtiyaç duymadan, kendi ayakları üzerinde yükselebilecek harika bir dizi. Sırf Game of Thrones’un popülaritesinden yararlanmak için olur olmadık yerlerde diziye gönderme yapmaları hiç hoş değildi. Yani biz Game of Thrones’u iyi hatırlamıyoruz hatta unutmak istiyoruz. Lütfen bize onu hatırlatacak bir şey yapmayın, atıfta bulunmayın, gönderme koymayın hatta aynı evrende olduğunu bile unutun. Biz The Dance of the Dragons serisini izlemek istiyoruz, A Song of Ice and Fire serisi geride kaldı, lütfen geride bırakın.

Öte yandan sanırım dizinin şimdilik gördüğüm tek eksiği bir jeneriği olmaması… Game of Thrones izlerken, bölüm ne kadar kötü olursa olsun asla geçemediğimiz jeneriği bir daha görmek için bir sonraki bölümü heyecanla beklerdik. Şimdi House of Dragon’ın ilk bölümünde aynı efsanevi jeneriği görememek biraz üzdü. Neyse ki dizinin yapımcıları ikinci bölümden itibaren dizinin bir jeneriğe sahip olacağının müjdesini verdi. Artık gelecek bölüm incelemesinde jeneriği de inceleriz.

Aslına bakarsanız bölümde konuşmak, tartışmak istediğim daha çok şey var fakat bu bölüm incelemesini biraz genel tutmak istiyorum. Zira House of Dragon’ın The Heirs of the Dragon isimli ilk bölümü, bana sanki Game of Thrones’un ilk beş sezonundaki bir bölümünü izliyormuş gibi hissettirdi. Sadece bu bile dizinin ilk bölüm itibariyle rüştünü ispatladığını kanıtlıyor. O yüzden çok fazla bir şey söylemeden ben bölümü çok fazla beğendiğimi söylüyor ve mikrofonu size uzatıyorum. Siz nasıl buldunuz House of Dragon dizisini? Sizce gelecek ulusal çılgınlığımız olacak mı? Yorumlarınızı bekliyoruz.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.