Uyanır uyanmaz bölümlerinin sızdırılıp sızdırılmadığını kontrol ettiğimiz, Eşekherif çevirilerini beklediğimiz ve “Nerden izledin, link atın, ben bulamadım” diye arkadaşlarımızla kısa süreli panikler yaşadığımız House of the Dragon günlerine yeniden kavuşmak ne büyük bir mutluluk anlatamam size. Geekyapar YouTube kanalımızdaki incelemelerimizin de geri dönmesiyle artık tamamen eski güzel günlerin geri geldiğini söyleyebiliriz. YouTube kanalımızın incelemeleri bir kenara dursun, sitemizde de sizlerle beraber bu güzide diziyi incelemekten büyük bir zevk alıyoruz. Bu yüzden House of the Dragon dizisinin, “The Rogue Prince” isimli ikinci bölümünü spoilerlı olarak konuşalım.

Ve Sonunda Özlediğimiz Jenerik!

Geçtiğimiz bölüm incelemesini yaparken dizinin ilk bölümünü çok beğendiğimizi fakat bir taraftan da birkaç eksikliğin hissedildiğini söylüyorduk. Bu eksikliklerin en büyüğü tabii ki Game of Thrones’un efsanevi jeneriğini bu dizide görememekti. Neyse ki dizinin yapımcıları daha fazla bekletmeden, House of the Dragon dizisinin jeneriğini ikinci bölüme yetiştirdiler ve bir kez daha tüylerimiz diken diken oldu!

Dizinin jeneriğinde, Ramin Djawadi tarafından yapılan orijinal Game of Thrones müziği kullanılması hem duyar duymaz ürpermemize sebep oldu hem de “Acaba bu diziye özel bir müzik yapılabilir miydi?” sorusunu aklına getirdi. Yine de yeni bir şey deneyip ellerine yüzlerine bulaştırmalarından iyi sanırım. Jeneriğin Game of Thrones’daki gibi Westeros topraklarını değil, Kral Viserys’in yaptığı Valyria maketine benzer bir maket üzerinden Valyria topraklarında akan kanı gösteriyor. Bu da dizinin bir Westeros hikâyesi değil, Targaryen Hanedanı’nın kendi içindeki bir hikâye olduğunu bir kez daha vurguluyor.

Bu Ne Zaman Atlamasıdır Kardeşim?!

House of the Dragon dizisini izlerken Game of Thrones izlerken çoğu zaman iki dizi arasındaki benzerliklere dikkat çekiyoruz fakat aralarında farklılıklar da yok değil. Bunun en büyük örneğini bu bölüm gördük ve bir anda büyük bir zaman atlamasıyla karşı karşıya kaldık. Tüm önemli olayların gün be gün, an be an anlatan Game of Thrones’un ardından House of the Dragon’un ilk ve ikinci bölümlerinin arasında yaşanan altı aylık bir zaman atlaması bizi birazcık şaşırttı. Fakat asla rahatsız etmedi.

Bunun en büyük sebebi pek tabii ki kaynak materyaller arasındaki farklar. Roman tarzında yazılan, önemli olayları sahne sahne anlatan Game of Thrones dizisinin uyarlandığı A Song of Ice and Fire kitaplarının yanında House of the Dragon dizisinin uyarlandığı Fire and Blood kitabı çok daha tarihçe gibi duruyor. Targaryen tarihindeki önemli olayları anlatan bu kitabı uyarlarken dizi senaristleri pek çok noktayı ve diyalogları kendileri doldurmak zorunda kalıyor. Öte yandan çok uzun bir zaman dilimini anlatan bu kitapları uyarlayan diziyi izlerken bazı zaman atlamalarıyla karşı karşıya kalacağız gibi gözüküyor.

The Rogue Prince, Kraliçe Aemma’nın ölümünden altı ay sonraki olayları anlatarak başladı. Annesinin ölümünden sonra büyük bir yas tutan Rhaenyra’nın yanı sıra; biricik eşi ve vârisini kaybeden, üstüne üstlük kardeşinin isyanıyla karşı karşıya kalan Viserys’in altı ayda yaşadıklarına kısa bir bakış atma fırsatı bulduk. Bir kral olarak diyara karşı sorumluluklarının oldukça farkında olan Viserys, kendisine yöneltilen evlilik seçeneklerini değerlendirirken oldukça zor zamanlar yaşamaya başladı. Özellikle Corlys Velaryon’un kendisine ettiği teklif yüzünden bir hayli sıkıntı çeken Viserys, nihai tercihini yaptı ve hem Kral Eli hem de en yakın arkadaşı Otto Hightower’ın kızı Alicent Hightower ile evlenmeye karar verdi.

Bir Sürü Piyon ve Onları Çekiştiren Kişi: Otto Hightower

Her ne kadar Westeros’ta yaşayan herkesin öyle ya da böyle bir şekilde Demir Taht’a göz diktiğini düşünsek de A Song of Ice and Fire kitaplarında yaşanan taht oyunları genellikle iki karakter arasında geçerdi: Littlefinger ve Varys. Bu iki karakter kralları, kraliçeleri ve büyük haneleri kendi istekleri doğrultusunda yönlendirerek bir satranç tahtasındaki taşlar misali oynatırlardı. Littlefinger ve Varys’in ağzından çıkan her kelime, yaptıkları her mimik ileride meydana gelecek çok büyük olayların habercisi olabilirdi. Bu yüzden ne zaman bu iki karakterden bir tanesi sahneye çıksa büyük bir dikkatle ekrana kitlenip, söylediklerine kulak kesilirdik. House of the Dragon dizisini izlemeye başladığımızda da tıpkı Littlefinger ve Varys gibi taht oyunları yapacak, zekâsıyla bizi kendisine hayran edecek bir karakterin olup olmayacağını merak ediyorduk ki sonunda istediğimizi bulduk. Hepinizin tahmin ettiği üzere bu kişi Otto Hightower’dan başkası değil!

A Song of Ice and Fire’da yaşanan olaylar sırasında pek göze çarpmayan bir hane olan Hightower ailesinin başı Otto Hightower, Kral Eli olmanın hakkını sonuna kadar veriyor. Bakışlarındaki kıvrak zekâdan, diyaloglarındaki etkileyiciliğe kadar Otto Hightower, Westeros sınırları içerisinde en dikkat edilmesi gereken insanlardan biri olduğunu her seferinde kanıtlıyor. Karakteri yazan senaristler övgüyü hak ediyor fakat öte yandan karakteri canlandıran Rhys Ifans’a da ayrı bir parantez açmamız gerekiyor. Gerçekten tadına doyulmaz bir oyunculuk sergiliyor Rhys Ifans, kendisini izlerken ekran başında mest oluyoruz.

İlk Foreshadowing Diyebilir miyiz?

George R. R. Martin’in en büyük yazarlık alametifarikalarından bir tanesinin foreshadowingler olduğunu söylersek yalan söylemiş sayılmayız. “Önceden ima etme” diye özetleyebileceğimiz foreshadowing terimi, bir hikâyede yazarın önemsiz bir olay gibi verdiği ve gözlerden kolaylıkla kaçırılabilecek bir olayın, ilerde yaşanacak çok daha büyük olaylara işaret etmesine verilmesine deniyor. Ve söylediğimiz gibi George R. R. Martin bunu yapmayı çok seviyor. A Song of Ice and Fire kitaplarında fazlasıyla karşılaştığımız foreshadowinglere, bir tarih kitabından uyarlanan House of the Dragon dizisinde rastlamayı hiç beklemiyorduk açıkçası. Fakat sanırım George abimiz yine kendini tutamamış ve ilk foreshadowingini yapmış.

House of the Dragon’un ikinci bölümünde Kral Viserys’in, Alicent’e efsanevi şehir Valyria’nın hikâyesini anlatırken yanlışlıkla elinden bir ejderhanın düştüğünü ve daha sonra Alicent’ın bu ejderhanın bir benzerini yaptırarak Viserys’e hediye ettiğini görüyoruz. Bana göre Westeros evreninde Targaryenlar’ı temsil eden bu ejderhanın düşüp kırılması Viserys’in ölen oğlunu, Alicent’in yeniden bu ejderhayı yaptırarak yerine koyması ileride Alicent’in, Viserys’e vereceği yeni bir vârisi işaret ediyor olabilir. Öte yandan ejderhanın düşmesi aynı zamanda vârissiz kalan Targeryanlar’ın düşünü, ejderhanın yeniden yapılması da Alicent ve Viserys ilişkisinden doğacak olan bir vâris sayesinde Targeryanlar’ın yükselişini müjdeliyor gibi.

Ejderhaların Dansı Başladı!

Hiç şüphesiz bölümün en önemli olayı Daemon ve Rhenyra’yı karşı karşıya getiren çalıntı ejderha yumurtası olayıydı. Başlangıçta Daemon’un bütün kışkırtmalarına göz yuman Viserys’in, ölen oğlunun beşiğine konulan ejderha yumurtası olan Dreamfyre’ı çalması bardağı taşıran son damla oldu ve birliklerini Ejderha Kaya’sına göndermeye karar verdi. Otto Hightower’ın yönettiği bu birlik, neredeyse Daemon’un ejderhası Caraxes’e yem olacakken Rhaenyra’nın, ejderhası Syrax’ın sırtında gelmesiyle son anda kurtuldu diyebiliriz. İki Targaryen’ı karşı karşıya getiren bu sahne ilerleyen zamanlar için bize oldukça önemli mesajlar verdi.

Bu mesajların ilki Daemon’un, yeğeni Rhaenyra’ya karşı bir zayıf karnının olduğu… Otto Hightower ve yanında gelen herkesi kılıçtan geçirmeye ve dolayısıyla abisine karşı açıkça bir savaş başlatma eğilimine sahip olan Daemon, yeğeninin gelmesiyle yelkenlerini suya indirdi ve daha makul birine dönüştü. Bu ikilinin yaptığı konuşmanın ardından Rhaneyra ilk diplomatik zaferini aldı ve kardeşinin yumurtasını amcasının elinden geri aldı.

Öte yandan Ejderha Kayası sahnesi, Syrax ve Caraxes’i karşı karşıya görmemiz açısından da oldukça önemli. Ejderhaların Dansı olarak özetlenebilecek ve Targaryenlar’ın arasındaki iç savaşa odaklanacak House of the Dragon dizisi, bize gökyüzünde bir sürü ejderhanın birbiriyle olan savaşını vadediyor. Bu yüzden dizide şimdiye kadar gördüğümüz iki ejderhanın ilk defa aynı sahnede görülmesi çok büyük önem arz ediyordu. Bu sahnede karşılaşacağımız en ufak bir özel efekt sorunu, dizinin geleceği açısından endişe etmemize sebep olabilirdi. Neyse ki hiç öyle bir şey olmadı ve gördüğümüz sahneler bizi gelecek için çok daha fazla heyecanlandırdı.

Kimdir bu Crabfeeder?

Ve son olarak dizinin final sahnesini de konuşmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Viserys’den beklediğini bulamayan Corlys Velaryon, Daemon Targaryen’la müttefikliklerinin ilk adımlarını attı. Bölümün başında Küçük Konsey’e açtığı Basamak Taşı ve Craghas Drahar ya da nam-ı diğer Crabfeeder sorunu bir türlü çözülmeyince, Velaryon da bu sorunu yeni müttefiki ile paylaştı. Hâlihazırda patlamaya hazır bir bomba gibi davranan Daemon, karşısına çıkan bu yeni sorunu çözmek için fazlasıyla istekli olacak gibi gözüküyor. Abisine karşı verdiği taht kavgasında büyük bir adım olacak Crabfeeder sorunu, ilerleyen zamanlarda dizimizin aksiyon sahnelerinin merkezini oluşturacak.

Her ne kadar altında ejderha olan Daemon’a karşı sıradan bir korsanın hiçbir şey yapmayacağını düşünsek de Craghas Drahar, Targaryenlar’ın uzun bir süre başına bela oluyor. Tabii yazımızın başında bahsettiğimiz zaman atlamalarına sahip olan House of the Dragon, bu süreci nasıl gösterir bilemiyoruz. Belki de ikili arasındaki bu savaşı birkaç bölüme yayarlar belki de tek bölümde çözüme kavuştururlar. Bunu gelecek bölümlerde hep birlikte göreceğiz.

House of the Dragon dizisinin ikinci bölümünü siz nasıl buldunuz? Sizce dizi nasıl gidiyor? Zaman atlamaları sizi rahatsız ediyor mu? Yorumlarınızı bekliyoruz.

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.