Tam olarak birkaç ay önce Invincible dizisinin ilk haberini yaparken, “Amazon yine iddialı bir süper kahraman dizisiyle geliyor” diye başlık atmış daha sonra da “Yine mi süper kahraman dizisi demeden önce bir şans verin” demiştim. Hiç abartmadan söylüyorum, hayatımda daha iyi bir tavsiye verdiğimi hatırlamıyorum. Zira Invincible daha ilk bölümünden itibaren, bizi kendisine bağladı ve tam bir buçuk ay boyunca soluksuz izlediğimiz bir dizi haline geldi. Her hafta, yeni bölümü bitirir bitirmez bir sonraki bölümünü beklediğimiz Invincible’ın, bu sezonluk sonuna geldik. Fakat biz bitti demeden bitmez! Bizim bitti dememiz için ise sezon incelememizi yazmamız lazım. Ve biz de tam olarak bugün bunu yapıyor ve Invincible’ın ilk sezonunu incelemeye başlıyoruz!

Öncelikle sizin de anlayacağınız gibi Invincible gelecek sezonları ile tekrar bizimle beraber olacak. Belki ikinci ve üçüncü sezonlarının onaylandığından haberiniz yoktur diye bunu en başta söylüyorum, böylece içimiz rahat bir şekilde inceleme yapabiliriz. Invincible geri dönecek sevgili dostlarım, içinizi ferah tutun.

Aslında bu yazının çok daha önce çıkması gerekiyordu, bunun farkındayım. Zaten bölüm bölüm incelememiz gereken mükemmel bir dizinin sezon incelemesini de bu kadar geciktirmek, nereden baksanız ayıp. Fakat işte elimizde incelemek üzere olduğumuz dizi, Invincible gibi bir dizi olunca, insan gerçekten neresinden inceleyeceğini, neresini öveceğini şaşırıyor. Çok kurak bir dönemde izlediğimiz için mi bilemiyorum ama ben Invincible’a çok coştum sevgili dostlar!

Öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki Invincible’ı yapan ekip, gerçekten sıradan zekâya sahip insanlar değil. Evet, ellerindeki kaynak materyal zaten hali hazırda oldukça iyi bir eser. Fakat Robert Kirkman yazdığı ve Cory Walker’ın çizdiği orijinal çizgi romandan, aynı derecede başarılı bir dizi çıkarmak hiç de öyle kolay bir iş değildi ve dizinin yapımcıları da bu işin altından, alınlarının akıyla çıktılar. Dizinin çizgi romanlarda anlatılan hikâyeye yaptıkları değişiklikler, kurgusu, seslendirme kadrosu hatta jeneriği bile övülmeye değer! Evet, doğru duydunuz jeneriği bile!

Hani bazı diziler olur, jeneriğini geçmeye kıyamazsınız. Hatta oturur, internetten aratır bir kez daha izlersiniz. Invincible, son zamanlarda benim için bu dizilerden bir tanesi oldu. Her bölümün başında, tam “Invincible” kelimesi geçerken ekrana çıkan dizinin logosu ve bu logoya her bölüm daha fazla kan sıçraması tüm sezon boyunca en sevdiğim şeylerden biriydi. Biliyorum bu, öyle aman aman bir şey değil. Fakat işte bu kadar minik bir ayrıntı bile diziyi yapan insanların ince zekâlarına dair bir ayrıntıydı ve ben bu ayrıntıyı çok sevdim. Her bölüm “Invincible” kelimesinin ardından gelen introyu, yüzümde bir gülümseme ile izledim.

Söz konusu Invincible gibi bir animasyon dizisi olunca, oyunculuklar yerine seslendirme kadrosunu ve seslendirme kalitesini konuşmamız gerekiyor. Ve bu konuda yine Invincible, çok büyük bir iş başarıyor. Kadrosunda Mark Hamill, J.K. Simmons, Sandra Oh, Seth Rogen, Mahershala Ali gibi yıldız isimlerin yanı sıra Zazie Beetz, Gillian Jacobs ve Steven Yeun gibi nispeten yeni yetenekleri bulunduran Invincible gerçekten seslendirme anlamında tam bir şölen veriyor. Yeri geldiğinde sizi gülümseten, yeri geldiğinde ise duygulanmanıza sebep olan bu seslendirme kalitesine bir de usta işi animasyonlar eklenince dizi, tadından yenmez bir hale geliyor.

Invincible gibi aksiyon sahneleri ile dolu bir dizinin, animasyon kalitesinin ne kadar önemli olduğunu söyleme gereği duymuyorum. İşin görsel güzellik boyutunu geçtim, karakterlerin hareketlerinin birbirine karıştığı sahnelerde yaşanacak en ufak bir takılma, en küçük görsel bozulma bile insanın tadını kaçırabilirken Invincible, bu teknik aksaklıkların hiçbirine sahip değildi. Her bir aksiyon sahnesi bir öncekinden daha zorlayıcı ama aynı zamanda daha tatmin edici bir hale geliyordu. Bu da bizim diziye olan hayranlığımızı bir kat daha arttırıyordu.

Bu zamana kadar Invincible dizisinin genel olarak yapım kalitesinden bahsettik. Şimdi işleri biraz daha karıştırıp artık hikâyeyi SPOILERLI olarak inceleme vakti geldi.

Babası evrendeki en güçlü ve en önemli süper kahramanlardan biri olan Mark Grayson’un, kendi süper kahraman güçlerine kavuşmasının ardından yaşanan olayları konu alan Invincible, daha ilk bölümünden bizi kendine hayran bıraktı. Sadece ilk bölümün birkaç dakikasında; Guardians of the Globe üyelerini tanıtan, güçlerini açıklayan, bir takım olarak ne kadar tecrübeli olduklarını ve uyum içinde çalıştıklarını gösteren dizi, ilk bölümün sonunda Omni-Man’in tüm Guardians of the Globe üyelerini öldürme sahnesine çok daha büyük bir anlam yükledi. Birlikte oldukça güçlü gözüken Guardians’ı, tek başına yenen Omni-Man, hem ne kadar büyük bir tehdit olduğunu gösterdi hem de hiç beklemediğimiz bir anda karnımıza güzel bir yumruk attı.

Yani arkadaşlar ne kadar güzeldi ya. Gerçekten daha birinci bölümün sonunda Omni-Man’in, bütün Guardians ekibini tek tek ve vahşice öldürdüğü sahneler, diziyi sezon finaline kadar takip etmekten başka çare bırakmadı bize. Animasyon olmasının da nimetlerini sonuna kadar kullanarak The Boys’da bile görmediğimiz bir sekansa bizi maruz bırakan Invincible, daha ilk bölümden hem dizinin tonunu çok iyi belirledi hem de bize, şimdiye kadar izlediğimiz yapımlardan farklı olduğunu gösterdi. Biz de ağzımızın suyu aka aka izledik.

Hem Omni-Man’in katliam sahnesi hem de The Boys‘dan bahsetmişken bir parantez açmak istiyorum. Omni-Man mükemmel yaratılmış bir karakterdi. J. K. Simmons da seslendirmede, kendisinden beklenileceği üzere mükemmel bir iş çıkarmıştı. Fakat hem Omni-Man hem de Homelander gibi Superman taklidi karakterler, bana bir kez daha Superman’in ne kadar mükemmel yazılmış bir kahraman olduğunu anlatıyor. Omni-Man’i her gördüğümde Superman gibi bir kahramanın hikâyesini okuma şansı bulduğumuza şükrettim.

Omni-Man’in, hepimizi dumura uğratan bu hareketi bir yana Invincible’ı diğer süper kahraman işlerinden ayıran bir diğer karakter de bana göre Mark’ın annesi Debbie’ydi. Hem eşinin hem de oğlunun süper kahraman olmasına, fani bir insan gözüyle bakmamızı sağlayan Debbie, Omni-Man’in ihanetinden sonra hikâyeye kattığı gerilim hissiyle de diziyi güzelleştiren en önemli öğelerden bir tanesi oldu. Debbie’nin; Omni-Man’e karşı durması ve en zor zamanlarında Mark’ın süper kahraman motivasyonunu oluşturacak tavsiyeler vermesi, bir izleyici olarak en sevdiğim şeylerden biriydi.

Asıl öveceğim yerlere gelmeden önce izninizle biraz da Invincible’da beni sıkan kısımlardan bahsedeceğim. Neyse ki şanslıyım da bu sıkan kısımlar dizide tek bir yerde toplanmış, bu yüzden çok fazla efor harcamayacağım. Dostlarım ben, ikinci nesil Guardians of Globe grubunun hikâyelerinden çok sıkıldım ya. Atom Eve’in de o gruptan çıkmasıyla hiçbir ilgi çekici hikâyeye sahip olmayan bu grupta sadece Robot’un gizli gizli iş çevirmesi birazcık insanı meraklandırıyordu. Fakat onun da aslında çok kötücül bir amaca değil de sevdiği kız ile aynı yaşta olan bir beden üretme planlarının olduğu ortaya çıkınca, o da sıkıcı bir hale geldi. Neredeyse el bombasına sahip sıradan bir insandan daha güçsüz olan Rex’in, dünyanın en iyi süper kahraman ekibinde olduğunu falan saymıyorum ha. Hani tüm sezon boyunca bu grup seni çok bunalttı mı diye sorarsanız, cevabım hayır. Ama yine de sıkıldığımı söylemeden geçemeyeceğim. Bir de dizinin her şeyini de övmek istemiyorum artık.

Yeni Guardians of Globe ekibimizin gözüme girdiği tek bölüm: Mahershala Ali‘nin seslendirdiği Titan karakterinin, Mark’dan yardım isteyerek Machine Head’i tahtından indirmeye çalıştıkları “That Actually Hurt” bölümüydü. Aksiyon sahnelerine doyduğumuz bölüm, ilk bölümün ardından vites düşürmeye başlayan diziye hem bir kez daha hız kazandırdı hem de tam anlamıyla soluğumuzun kesilmesine neden oldu. Bir de bütün bunlar yetmezmiş gibi Battle Beast gibi muhteşem bir karakterle birlikte, artık daha fazla karanlıklaşamaz dediğimiz dizinin tonunu, beklemediğimiz kadar karanlıklaştırarak hepimizi şok uğrattı. Bölümdeki her saniye, her dövüş sahnesi, her diyalog bir öncekinden daha iyi olarak devam etti ve benim için sezonun en iyi bölümlerinden biri haline geldi. Ta ki finale kadar.

Invincible’ın finalini nasıl anlatabilirim size bilmiyorum. Son zamanlarda bir süper kahraman işinden bu kadar etkilendiğimi, aynı anda hem rahatsız olup hem de duygulandığımı hatırlamıyorum. Mark’ın, babası ile yüzleşeceğini bir noktada hepimiz biliyorduk ve buna hazır olduğumuzu düşünüyorduk. Fakat final bölümünde Nolan’ın oğluna attığı her yumruk, sanki bize atılmış gibi canımız acıdı. İnsanların ne kadar değersiz bir yaşam formu olduğunu kanıtlamaya çalışan Omni-Man’in, şehirde bulunan insanları Invincible aracılığıyla öldürmesini nasıl anlatsam bilemiyorum. Özellikle metro sahnesinin kamera açısı, Mark’ın neler yaşadığını çok daha iyi anlamamıza sebep oldu. Ah, o metro sahnesi. Uzun bir süre aklımızdan çıkmayacak.

Şiddetin dozundan dolayı rahatsız olduğumuz, ekrana bakmaktan çekindiğimiz bu sahnelerin sonunda, duygulanacağımı hiç düşünmezdim ama duygulandım. Önce Mark’ın beysbol maçında, Nolan’ın insanlara olan fikirlerinin Debbie sayesinde değişmesini görmemiz, ardından edilen tek bir cümle burnumu sızlatmaya yetti. Babasının kendisine yönelttiği “Beş yüz yıl sonra kim olacak yanında?” sorusuna, “Sen baba. Sen yanımda olacaksın” demesi tıpkı Mark ve Nolan gibi benim de gözümden bir damla yaş gelmesine sebep oldu. Bana göre sezonun en güçlü sahnelerinden biriydi.

Böyle geldi geçti işte Invincible’ın ilk sezonu. İlk bölümün son yirmi dakikasının ardından bir çoğumuz “Acaba tek kurşunları vardı ve onu da attılar mı?” diye düşünsek de dizinin yapımcıları bize hiç de öyle olmadığını kanıtladı ve mükemmel bir sezon finali ile veda ettiler. İkinci ve üçüncü sezonlarının geleceğini bildiğimiz Invincible dizisini büyük bir keyif ile izledik, bitirdik, sonraki sezonları bekliyoruz artık. Umut ediyoruz ki onlar da en az ilk sezon kadar güzel olur.

Siz nasıl buldunuz sevgili Geekler Invincible dizisinin ilk sezonunu? Sizce de harika değil miydi? En sevdiğiniz karakter kimdi bu sezon? Bunların hepsini konuşmaya ihtiyacımız var. Yorumlara yazın, konuşalım!

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.