Tam beş yıldır bu anı bekledik. Beş yıldır Amazon Prime hesaplarımızı açmayı ve yeni Yüzüklerin Efendisi evreninde geçen dizinin ilk bölümlerini seyretmeyi her şeyden çok daha fazla istedik. Nihayet sonunda beklediğimiz gün geldi ve Lord of the Rings: Rings of Power dizisine kavuştuk. Gelir gelmez de tartışmalar başladı. Diziyi beğenenler, Tolkien hikâyesine uygun olmadığını düşünenler, hayal kırıklığına uğrayanlar… Herkes aynı diziyi izledi ama şimdiye kadar birbirinden tamamen farklı yorumlar oluşmaya başladı. Fakat işin güzelliği burada bana kalırsa. Böyle yapımları saygı ve sevgi çerçevesinde tartışmak, geekliğimizi yarıştırmak, kaynak eserleri masaya vurup “Bakın bu sayfada Tolkien ne diyor!” tarzında argümanlar sunmak bizim varlığımızın asıl sebebi. Bu yüzden gelin Rings of Power dizisinin bölüm bölüm incelemelerine başlayalım.
Biraz Genel Şeylerden Bahsedelim
Rings of Power dizisi her saniyesiyle yüksek bütçesinin hakkını veren ve üzerinde kafa yorulmuş bir yapım olduğunu hissettiriyor. Görsellik, atmosfer, oyunculuklar, diyaloglar, mekân ve kostüm tasarımları kısacası dizinin bütün öğeleri bir Yüzüklerin Efendisi yapımından beklediğimiz kalitede. Birkaç detay dışında dizide tadımızı kaçıracak bir olay da olmadı. Anlayacağınız yeni izleyen, Yüzüklerin Efendisi evreniyle ilk defa karşılaşan bir dizi izleyicisi için Rings of Power izlerken fazlasıyla keyif alınabilecek, harika bir yapım. Fakat işin bizler için farklı bir boyutu var.
J. R. R. Tolkien’in kitaplarını okuyan, Orta Dünya evrenini araştırmaktan ve bu konuda konuşmaktan zevk alan bizler için Rings of Power dizisi ne yazık ki beklenilen etkiyi veremedi. Aşina olduğumuz karakterlerin ve olayların dizi için değiştirilmesi bir yana dursun, dizinin görmeyi beklediğimiz fakat göremediğimiz birçok öğe bizi üzmeye yetti. Rings of Power dizisi, Tolkien’in evreninde geçen ve ilk defa deneyimlediğimiz bir hikâye. Buna ne kadar çabuk alışırsak diziden aldığımız keyif o kadar artacaktır.
Atmosfer, Mekân Tasarımları, Oyunculuklar
Bir Lord of the Rings yapımı izlerken ister istemez ilk baktığımız şey atmosfer oluyor. Bu noktada Rings of Power’ın atmosferinin kısa bir sürede izleyenler olarak bizleri sarıp sarmaladığını söyleyebiliriz. Yine de neden bilmiyorum fakat dizinin atmosferinin, anlatacağı konulara uymadığı yönündeki hissiyatımı kesip atamıyorum. Güç Yüzükleri’nin yapıldığı, Sauron’un Orta Dünya üzerinde etkisini göstermeye başladığı bir zaman dilimini anlatacak Rings of Power dizisi bana epik bir destandan çok daha masalsı bir hava veriyor gibi hissediyorum. Bunu yanlış bir şey olduğu için değil, sadece kafamdaki atmosfere bir türlü yakıştıramadığım için söylüyorum. Zira özellikle Hobbit ve Cüceler’in sahnelerinde bize yaşatılan atmosfere bayıldım.
Dizinin şimdiye kadar en güçlü yanı kesinlikle mekân tasarımlarıydı. Elf şehirleri, Hobbitler’in çadırları ve tabii ki Khazad-dûm’un bizzat kendisi nefesimizi kesti. Özellikle Khazad-dûm’u izlerken bir Cüce hayranı olarak tatmin hissini doruklarda yaşadım. Işıklandırmalar, heykeller, mağaralar ya her şey olması gerektiği gibiydi. Gerçekten Khazad-dûm’u izlerken, Lord of the Rings evreninde geçen bir Cüce dizisi olması gerektiğini daha iyi anladım. Yeter artık Elf, insan ve Hobbit izlediğimiz, bize Cüceler’i verin! Cücelerden sonra yaşam tarzlarını en çok sevdiğim Orta Dünya halkı Hobbitler oldu. Göçebe olarak yaşayan, tehlikeden uzak durmaya çalışan bu halkın doğa ile iç içe olan yaşantıları çok güzel işlenmişti.
Gelelim işin alengirli kısmına: Oyunculuklar nasıl olmuş? Yazımızın başında özellikle karakterlerimizin, aşina olduğumuz hâllerinden uzak olduğunu söylemiştik. Fakat buna rağmen şimdiye kadar gördüğümüz hemen hemen tüm ana karakterleri beğendim. Dediğim gibi bu karakterleri dizi içerisinde değerlendirmekte fayda var. Savaşçı kişiliğiyle öne çıkan Galadriel herkesin gönlünü kazansa da Elrond ve IV. Durin gibi karakterler de bizi fazlasıyla memnun etti. Özellikle kendilerine yazılan güzel diyaloglar sayesinde asil bir Cüce, Elf nasıl olur hep birlikte görmüş olduk.
Hobbitler ve Meteor Adam
Sanıyorum ki Rings of Power dizisinin ilk sezonu, ilk iki bölümde olduğu gibi dört temel üzerine inşa edilecek. Bu temeller ise Hobbitler ile Meteor Adam, Celerimbor-Elrond ile Durin, Arondir ile Bronwyn ve son olarak Galadriel ile Halbrand ilişkilerinden oluşuyor diyebiliriz. Bahsettiğimiz ilişkilerdeki bireylerin yolları ilerleyen zamanlarda ayrılabilir ya da diğer ilişkilerdeki bireyler ile kesişebilir. Fakat şimdilik diziyi bu dört ana temel üzerinden incelemekte fayda görüyor ve hemen başlıyorum.
Rings of Power dizisinden ilk görseller geldiğinde, iki yanından geyik boynuzu çıkan bir varlık görmüş ve bunun ne olabileceğine dair kafa yormuştuk hatırladınız mı? Bu kişilerin, birer avcı olabileceğini ve arkalarında taşıdıklarının da ganimetleri olduğunu anlasak da uzun bir süre aklımızdaki bu iki kişinin ne olduğu ve dizide ne gibi bir önemi olduğu soruları kafamızı meşgul ediyordu. Nihayet bölümde bahsettiğimiz iki avcının, sadece Hobbitler’i tanıtmak için kullanılan bir sahnede yer aldığını görünce gülümsemeden duramadım. Yine güzel oyuna geldik.
Öte yandan nihayetinde Hobbitler ile tanışmaktan dolayı fazlasıyla memnun kaldım diyebilirim. Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi filmlerinde görmekten alışık olduğumuz, küçük Hobbit kasabalarındaki kovuk evlerinde yaşayan yerliler yerine daha göçebe ve çok daha temkinli bir halk olarak çıktı karşımıza Hobbitler. Doğa ile sağladıkları uyum ve birbirlerine olan bağlılıkları sayesinde Orta Dünya’nın tehlikelerinden uzak kalan Hobbitler, izlemesi oldukça keyifli anlar sunacak gibi gözüküyor bize. Öte yandan Meteor Adam için ne yazık ki aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Yani dizinin daha ilk fragmanları yayınlandığı günden beri konuştuğumuz Meteor Adam konusunda hâlâ aynı şeyleri konuşuyoruz? Bu adam kim? Bu adam Gandalf mı? Eğer Gandalf ise Manwe, onu neden böyle ateşler içinde Orta Dünya’ya attı? Öte yandan neden konuşamıyor ve gönderildiği halkın dilini anlamıyor? Yok eğer Gandalf değilse başka kim olabilir ve neden bu kadar büyük bir önem arz ediyor? Bu soruların cevapları ne yazık ki henüz belli değil. Bana soracak olursanız Meteor Adam’ı Gandalf ve Sauron ikilisinden biri gibi gösterecekler ve daha sonra Orta Dünya’ya gelen ama daha sonra isimleri çok fazla anılmayan Mavi Büyücüler’den biri olduğu ortaya çıkacak.
Arondir ve Bronwyn
Dizinin dört koldan anlattığı hikâyeler arasından benim en az ilgimi çeken hikâye kesinlikle Arondir ve Bronwyn’in macerası oldu. Dizi yapımcılarının artık neredeyse her Orta Dünya yapımında gördüğümüz “yasak aşk” hikâyesini bu ikili üzerinden yeniden denemesi biraz canımı sıktı. Daha önce de söylediğim gibi İkinci Çağ gibi önemli bir zaman aralığında bir tarafta Galadriel Sauron’u kovalarken, diğer tarafta Elrond Khazad-dûm’da fink atarken hiç tanımadığım iki karakterin birbirlerine olan aşkları yüzünden acı çekmeleri gerçekten hiç ilgimi çekmiyor.
Öte yandan bu, hikâyenin tamamen sıkıcı olduğu anlamına gelmiyor. Bronwyn’in yaşadığı kasaba halkının zamanında Morgoth’u desteklemesi ve Elfler’e yüzlerine karşı olmasa da içten içten hâlâ onu destekliyor olmaları fazlasıyla ilgi çekici. Bronwyn’in oğlu Theo’nun bulduğu kılıcın Sauron’la ilgisi olduğunu ve fragmanlarda Theo’nun bir görev için ailesini geride bıraktığını düşündüğümüzde ilerleyen zamanlarda daha ilgi çekici bir hâle geleceğini söyleyebiliriz. Ama yasak aşk tarafı kesinlikle ilgi çekici değil, bunda hepimiz hemfikir olabiliriz bence.
Elrond ve Durin
Lord of the Rings üçlemesini izleyen herkes için Elrond ve Hugo Weaving’in ayrı bir yeri vardır. Şimdi onun yerine çok daha genç bir oyuncuyu görünce biraz afalladık. Neyse ki daha önce Ned Stark’ın gençliğini oynayan Robert Aramayo, fazlasıyla iyi bir oyunculuk çıkarmış da Hugo abimizin yüzünü yere düşürmemiş. Gil Galad’ın konuşmasını hazırlayarak ne kadar bilge bir lider olacağını kanıtlayan Elrond, Galadriel’in Orta Dünya’dan gitmesiyle birlikte yeni bir maceraya atılıyor ve Güç Yüzükleri’nin yaratıcısı Celebrimbor’un yanında çırak olarak işe başladı. Böylelikle Amazon’un bize kuracağı Yüzüklerin Efendisi evrenindeki Güç Yüzükleri’nin yaratılışında Elrond’un da parmağı olacak.
Aslında Elrond’un, Güç Yüzükleri’nin yaratılması sırasındaki en büyük işlevi Celebrimbor ile Khazad-dûm Cüceler’i arasındaki ilişkiyi kurması olacak gibi gözüküyor. Kitaplarda kendiliğinden gelişen bu ilişkiyi Amazon dizide Elrond ile Durin arasında vermek istemiş. Her ne kadar Elrond ile Celebrimbor’un bir başlarına Khazad-dûm kapılarına dayanmasını mantıksız bulsam da sonrasında gelen sahneler tüm kötü sahneleri bir anda sildi attı.
Bir daha öveceğim biliyorum ama kusuruma bakmayın. Dizinin şimdiye kadar yaptığı en iyi şey bana göre tartışmasız Khazad-dûm’du. Daha fazla mekân tasarımı övmek istemediğim için IV. Durin’i canlandıran Owain Arthur ve Durin’in biricik eşi Prenses Disa’yı canlandıran Sophia Nomvete‘i övmek istiyorum. Her iki oyuncu da rolünün hakkını sonuna kadar veriyor diyebiliriz. Ayrıca Prenses Disa’nın “çınlatmak” adını verdiği yeni bir Cüce tabiriyle bizi tanıştırması çok hoşuma gitti. Fragmanlarda Disa’nın şarkı söylediği sahneleri gördüğümüz için bahsettiğim bu “çınlatmayı” ilerleyen zamanlarda görmek için sabırsızlanıyorum.
Son olarak IV. Durin’in babası III. Durin ile konuştuğu noktaya parmak basmamız gerekiyor. Baba Durin’in, oğul Durin’e dikkatli olması ve Elrond’un öğrenmediğinden emin olması gerektiği maden pek tabii ki Mithril. Khazad-dûm’un en büyük zenginliği olan bu maden hem içerisinde yaşayan Cüceler’i Orta Dünya’daki en varlıklı kişiler yapacak hem de kıyametleri olacak. Bunun nasıl olacağını da ilerleyen zamanlarda göreceğiz.
Galadriel ve Halbrand
Ve gelelim en önemli karakterimize. Rings of Power dizisi başladığında, tıpkı Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde olduğu gibi Galadriel’in geçmişi anlattığı bir jeneriğin olmasına kesin gözle bakıyordum. Nitekim gerçekten de öyle oldu ve Galadriel şimdiye kadar tarihte yaşanan olayların kısa bir özetini sundu. Fakat Lord of the Rings üçlemesinden farklı olarak Galadriel, Rings of Power dizisinde daha kişisel bir geçmişi anlattı ve aslında dizinin ana hikâyesinin; bizzat kendi macerası olacağının, bu dizinin biraz daha kişisel olaylara odaklanacağının altını çizdi. Her ne kadar bu dizi Güç Yüzükleri’nin yaratılışını ve Orta Dünya’nın ikinci çağını anlatacak olsa da bunları yaparken Galadriel’in hikâyesi üzerinden daha fazla yol alacak gibi.
Sevgili Galadriel’imiz, bizim kendisini tanıdığımız hâlinden çok uzak bir şekilde, zırhlarını kuşanmış ve abisi Finrod’un intikamını almak için karış karış Orta Dünya’yı gezerek Sauron’u ararken karşımıza çıkıyor. Sanıyoruz ki yapımcılar dizideki savaşçı ana karakter rol modelini Galadriel’in omuzlarına yüklemek istemiş. Kaynak eserle uzaktan yakından alakası olmayan bu durum için söylenecek pek fazla söz yok. Bu da Amazon’un Galadriel’i diyerek hayatımıza devam edeceğiz.
Öte yandan kaynak eserle uyumsuzluğunu bir tarafa bıraksak bile Galadriel’in orijin hikâyesinde çok fazla açık yakalamak mümkün. Abisi Finrod’un ona söylediği “Karanlık ile Işık arasındaki farkı bilmek istiyorsan bazen karanlığa dokunman gerekir.” sözü benim en çok canımı sıkan ayrıntı oldu. Yani şu sözü başka bir evrende Darth Vader söylese anlarım ama bilge Finrod söyleyince biraz canım yandı ne yalan söyleyeyim. Galadriel’in toplamda beş on kişilik bir grupla Sauron’u araması, Valinor’a tam girmek üzereyken denize atlayıp kilometrelerce mesafeyi yüzerek geçmeyi göze alması ve yine bir insan tarafından kurtarılacak kadar mağdur duruma düşmesi de kahramanımızın macerasında sevmediğim diğer ayrıntılardan bazılarıydı. Bütün bunlara rağmen izlerken keyif alıp almadığımı soracak olursanız, sanırım aldım diyebilirim. Ama belki de beklentimin düşüklüğünden kaynaklanıyordur, bilemiyorum.
Halbrand konusuna gelecek olursak dizide varlığıyla benim canımı en fazla sıkan karakter olduğunu söyleyebilirim. Karakterin Sauron olduğunu söylemeleri bir tarafa, Amazon tarafından yayınlanan bazı kliplerde Halbrand ile Galadriel’n birbirleriyle olan göz süzmelerine rastlamamız, bu iki karakter arasında bir aşk hikâyesi olasılığını doğuruyor ve her iki ihtimal de beni eşit derecede hayal kırıklığına uğratıyor. Yani hangisi daha kötü bilemiyorum; sırf hikâyeyi doldurmak amacıyla yazılan ve dizide hâlihazırda yer alan bir yasak aşk hikâyesi mi yoksa yanı başında olmasına onca zaman “can düşmanını” fark edemeyen Galadriel mi… Umarım her ikisi de olmaz ve ben kötü düşündüğümle kalırım.
Böylece ilk iki bölüm incelememizi nihayete erdirmiş bulunuyoruz. Kısa bir özet geçmemiz gerekirse Rings of Power dizisi ne bir Lord of the Rings yapımından bekleyeceğimiz üzere bizi aşırı heyecanlandırıp yollara döktü ne de kendinden nefret ettirecek kadar kötü bir yapım oldu. Şimdilik izlemesi keyifli bir dizi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Öte yandan hem bir şaheser hem de felaket olma olasılıkları devam ediyor. Amazon’da yayınlanan dizilerin en güzel bölümlerinin, sezon başındaki bölümleri olduğunu düşündüğümüzde içimi bir korku kaplamıyor değil. Fakat bunu, ilerleyen zamanlarda göreceğiz.
Siz diziyi nasıl buldunuz sevgili dostlarım? Cüceler ve Hobbitler sizce de harika resmedilmemiş miydi? Meteor Adam sizce kim? Galadriel’in macerası nasıl devam edecek? Yorumlarınızı, teorilerinizi ve dizi hakkındaki görüşlerinizi bekliyoruz!