Artık TARDIS sesleri bile umut vermiyor, çünkü ortalıkta TARDIS yok… Doktor tam kendine geldi diyecek gibi oluyoruz, pat diye hikayesel boşluklar tokat patlatıyor suratımıza… Anlayacağınız Doctor Who cephesinde durumlar pek iç açıcı değil sayın geekler.

Geçen haftanın örümcekli bölümüne bizzat bir inceleme yazmayışımızın sebebini takipçilerimiz biliyor, ancak haberdar olmayanlara bir kez de buradan açıklayalım: Konuşacak neredeyse hiçbir şey yoktu. Klasik bir Doctor Who bölümü demek dışında çok fazla zorlayınca üç-beş kelam edecek malzeme çıkarabilmemizden ötürü yalnızca YouTube kanalımızdaki videolu inceleme serimizle yetindik.

Bu haftaki bölüm incelememiz, yediği dayaklardan ötürü bitap düşmüş ama artık köşeye kısıp kalmamaya söz vermiş birinin dik duruşuna benzeyecek: Doctor Who’ya, canımızdan çok sevdiğimiz o diziye, acımasızca gerçekleri söyleyeceğiz. Üzgünüz dostum, ama hayallerimiz yıkılıyor.

landscape-1541084551-16711614-low-res-doctor-who-series-11

Öncelikle bu bölümü özetlemenizi istesek muhtemelen siz de bizim kadar kifayetsiz hissedeceksiniz. Neden mi? Çünkü bütün bir bölüm, soru işaretleri uyandırmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmedi.

TARDIS nerede? Yazz, Ryan ve Graham bu sefer cidden gerekli miydi? Bölüm canavarı, anlatılan özelliklerinin aksine tehlikeli görünüyor muydu? Hamile adamın veya robot elemanın hikayeye katkıları nelerdi? Doktor’un iyileşme süreci ağrıları devam ederken yol arkadaşlarının neden bir sıkıntısı yoktu?

Muhtemelen daha da fazla çıkacaktır; ancak bölümü bitirince akılda kalanların çoğunun bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü gerçekten de, koca bir “NEDEN?” sorusunun vücut bulmuş hali gibiydi bu bölüm. Ortaya attığı her şey ilgi çekiyor ama asla yeterli ölçüde tatmin etmiyordu.

Öncelikle TARDIS‘i konuşalım. Bu sezon başladı başlayalı yalnızca ikinci bölümde ciddi anlamda değerini hissettirebildiler bize. Onun dışında TARDIS’i sürekli unutup kendi kafalarına göre takılıyor olmaları, bir Whovian olarak biz geekleri üzüyor sanki. Bütün bir hikayenin polis kutumuzda geçmesi gerektiğini söylemiyoruz elbette; ama bırakın da iki-üç kere bir işe yaradığı görelim garibanın.

gallery-1541177693-16724354-low-res-doctor-who-series-11

Yol arkadaşlarına gelelim. Önceki dört bölümde de Doktor’un ne kadar pasif olduğundan ve onun aksine yol arkadaşlarının ne kadar ön planda yer aldığından bahsettik hep, değil mi? Bu sefer karakter dinamiklerinde değişiklik yaşanmış ve Doktor tüm kontrolü, tıpkı eskiden olduğu gibi, eline alan baş figür haline gelmiş. Ancak yine de tam anlamıyla doyurucu bir Doktor liderliği yoktu bölümde; çünkü o engin bilgisiyle bizim dünyevi beyinlerimizi tost edecek kadar zeki bir karakterin çıkıp da yüzyıllar boyunca aşina olduğu bilimsel ıvır zıvırlara sanki yeni öğreniyormuş hissiyle yaklaşması bizim için dur orada dedirtti maalesef.

Oradan oraya koşturup sorun çözmeye çalışırken aslında bildiğimiz Doktor’dan uzaktaydı. İzleyicinin bile çok önceden fark edebileceği birçok detayı bölümün sonuna doğru keşfetti mesela. Bakın, farklı bir işle uğraşırken dikkati dağıldığı için fark edememesinden bahsetmiyoruz. Zaten tek bir tehdit var ortalıkta ve kafa yorması gereken bir probleme karşı tüm bilgisini kullanıyor. Ancak pek de zararlı gözükmeyen minik Pting’in enerjiden beslendiğini çözmesi, gerçekten de son dakikalara doğru gerçekleşen bir yükseliş oldu.

DrLtCEKWwAIdfT1

Pting‘i konuşalım bir de. 10. Doktor’un, Donna ile olan maceralarını hatırlıyorsunuz değil mi? Bizim ufak Pting, size o vakitlerden kalma bir yaratığı hatırlattı mı peki? Adipose’lar mesela? Oldukça benzer ama muhtemelen biraz daha sıkıntılı bir canavar formu var karşımızda bu sefer. Görünüşünün yanı sıra çok da fazla fiziksel zarara bizzat sebebiyet vermeyen Adipose’ların en büyük problemi, kötü emelleri olan insanlar tarafından kullanılmalarıydı. Yoksa bölüm sonunda havada uçup tatlı tatlı gülümseyen yağ parçacıklarına el sallamak kadar eğlenceli ve absürt bir macerayı konu alıyordu 10. Doktor ve Donna dinamiği. Peki tüm bu Adipose’lu bölüm anısı sonrası soralım: Pting’in enerji ünitelerini tüketerek oradan oraya yaramaz bir çocuk gibi koştururkenki motivasyonu ne? Bilmiyoruz. Anlatıldığı kadar tehlikeli görünüyor mu? Muhtemelen hayır. Nereden gelmiş, nereye gidiyor? Söylendiyse bile hatırlayamadık.

Hikayede potansiyel olarak yer alan ancak bir türlü kullanılamadığı için öylece figüran haline gelen karakterleri konuşalım bir de: Robot ve hamile adam. İkisi de, bölümde olmasa çok büyük eksiklik hissetmeyeceğimiz türden kişilerdi. Robot, yalnızca kadın pilot efendisine adrenalin ilaçları sağlamaya yaradı; öte yandan hamile adamın tek vasfı da Ryan ve Graham’ın yakınlaşmasını sağlamaktı. Bunlar dışında varlıklarını zaruri kılan hiçbir şey yoktu.

Aynı şekilde Yaz, bütün bölüm boyunca Doktor’la en çok takılan kişi olsa da, Doktor’un koşturmacalarında yetersiz kaldı sanki. Önceki bölümlerdeki pasif Doktor’a oranla tam zamanlı aktif bu üç yol arkadaşını hatırladıkça, inanın bu bölümdeki varlıkları birer soru işareti haline geliyor. Tıpkı önceki sezonlarda olduğu gibi TARDIS’te belli bir süre takılmaları için Doktor onları yalnız bırakıp da bu maceraya atılabilirdi; çünkü onlara bu işin tehlikeli olduğunu söyleyecek ve dostlarını her şekilde koruyacaktı falan filan. Veya daha ilk dakikalarda patlayan sonik mayınından kurtarılan tek kişi Doktor olsaydı ve üç yol arkadaşı geride kaldığı için koca bir sorunu hallettikten sonra dostlarına geri dönmeye çabalayan bir Doktor izleseydik mesela. Hem böylelikle TARDIS’in varlığını da hatırlamış olurlardı.

landscape-1541092036-16711579-low-res-doctor-who-series-11

Bütün bir bölümü “Oh be, sonunda Doktor yine iş başında!” diyerek izlesem de, gerçekten ortaya çıkan hikayesel boşluklardan rahatsızlık duydum. Bu boşluklardan biri de sonik mayın meselesi. Hepsinin dibinde patlayan bu mayın, ne hikmetse iyileşme yeteneği en üst seviye olan Zaman Lordu Doktor’umuzu etkiledi. Birer insan olan üç yol arkadaşı da, macera boyunca bundan o kadar sıkıntı çekmemiş gibiydi. Gemideki sağlık çalışanları, Doktor’un bir Zaman Lordu bünyesine sahip olduğunu bilmeden tedavi uygulamaya çalıştı diyerek kaçamak bir cevapla işi düzlüğe çıkarmaya çalışsam da büyük bir problem var yine: Ellerindeki teknolojik aletlerden birini Doktor’a tutup onu zaten ufak bir muayeneden geçirmişti Astos. Hatta çok ilginç bir şekilde “Vay, senin iki kalbin falan var, nasıl bir insansın sen?” dememiş olması bile garip bu noktada. Her ne kadar farklı uzay yaşam formlarına alışık gibi gözükseler de, en azından bir sözle bahsetmeleriyle işi kotarabilirlerdi.

Hatta bir de şunu ekleyerek incelemeyi sonlandırayım: Doktor’un onca süre acı çekmeye devam etmesi bir nedene bağlandı mı? Neden bağlanmadı? Hala rejenere olmaya devam ettiği için öyle böyle oluyor denilmeyecek kadar yarıladık sezonu. Köprüden önce son çıkışları bir bir geride bırakıyorlar, inanılmaz derecede morallerimiz bozuk. Chibnall’ın, Moffat döneminden kalma üzüntülerimizi bir nebze olsun unutturacağını düşünüyorduk; ancak gel gelelim Moffat’ın bizi salak yerine koyan ve heyecan patlaması gibi gözüken bölümlerini aramaya başlamamız yakındır gibi hissediyoruz.

Doctor Who’ya olan sevgim yüzünden hala beslemeye devam ettiğim umudum gittikçe ışığını kaybediyor sevgili geekler. Geçen haftaya oranla bu hafta daha dolu ve üzgün geldim, farkındayım. Ancak üzerine konuşacak o kadar çok “neden?” temalı soru var ki, inanın insan tek başına düşünürken bile yoruluyor. Jodie Whittaker’ın şahane oyunculuğu da olmasa, muhtemelen bu bölümü de kurtaracak tek bir şey olmayacaktı diye düşünüyoruz. Ne dersiniz?

Author

Geveze, aşırı heyecanlı, domates surat. Ailenizin mülayim, cep tipi ponçiği. Profesyonel inek. Özel gücü ise role play yazmak. @poncikbruiser

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.