Graffiti, çok enteresan bir durum. Bir yandan, apaçık bir sanat dalı. Bir kent güzellemesi, dışavurumu. Bir vitrin, bir mecra aslında. Ama öte yandan, diğer tüm muadili sanat dalı akranları arasında tuvalini ekseriyetle izinsiz kullanan tek kulvar da o işte. Sonuçta müzisyen beste yapacağı zaman bir koşu komşusuna gidip, onun defterine notaları yazıp, sonra hayatına devam etmiyor; değil mi?
Ancak neyse ki, bununla ilgili kafa yorması gereken biz değiliz. Graffitinin yasal zemini nedir, bir yandan şehri güzelleştirmelerine müsaade edip bir yandan da nizamı korumak nasıl sağlanır onu devlet büyüklerimiz düşünsün. Biz sadece iki şekilde yaklaşabiliriz graffitiye. Birincisi, bir sanat eserinin tadını çıkartan seyirci olarak. İkincisi, orada, kendisini o şekilde ifade eden insanları okuyan analist olarak.
Çünkü graffiti neticede kitlesel bir şey ya, bir noktaya kadar? Kamuya açık bir alanda yapılıyor ve bu yüzden de kamuyla ilgili bir şeyler söylüyor ya? Yani az çok, neyin graffitisi yapılıyor, nerelere yapılıyor, ne kadar süre oralarda kalıyor, insanlar ona nasıl yaklaşıyor; buralardan feyz almak mümkün ya biraz? İşte öyle düşünerek, kendi kendimize sorduk: Rick & Morty‘nin graffiti dünyasındaki yeri ne?
Voh. Buymuş. “Voh” sesi şeklinde özetleyebiliyoruz en iyi. Çünkü Rick & Morty’nin cümleten ilham olduğu çılgınlık ve manyaklığın dijital duvarları yıllardır rengarenk ettiğini zaten biliyorduk ama gerçek duvarlara sıçradığını tahmin etmemiştik. Biz lafı hiç uzatmadan, dünyanın zibilyar farklı köşesinden gelen graffitilerle baş başa bırakalım isterseniz sizi. Yalnız bir ince detaya dikkat. Büyük, projeli, planlı, belki de bütçeli sayılabilecek iki iş var. Diğerleri belli ki stencil, belli ki yarı-amatör. O gözle bakın, öyle daha etkileyici oluyor!
Buyurun!
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.