Akşamın karanlığında yürürken, yaşlı bir kadının yanınıza yaklaşıp “Üzerinde büyü var genç” dediği bir sokak düşünün, işte bu olay eski İstanbul sokaklarında sıkça rastlanan bir durumdu. İstanbul’un geçmişi büyüler, büyücüler, cadılar ve kâhinlerle doludur. Her ne kadar gerçekliği kanıtlanmamış olsa da efsaneler bir toplumun geçmişini ve hayatlarını yansıtır. O zaman hoş geldiniz efsunlar diyarına!
Aynalı Gemi
Bizans imparatorluğu, Osmanlı gelmeden önce dünyanın en büyük krallığıydı. Haliyle başkentin insanlarının beslenmesi ve korunması büyük önem taşıyordu. O dönemin kralı oldukça garip bir karar almış ve “Toplayın tüm şehirlerdeki büyücüleri ve cadıları” demiş. Bu ferman sonrasında, krallığın dört bir köşesinden cadılar ve büyücüler yakalanarak İstanbul’a getirilmiş. Burada karanlık mahzenlerde tutsak edilmişler. Kış İstanbul’u esir aldığında tüm büyücüler ve cadılar, aynadan yapılma bir gemiye bindirilirmiş. İstanbul Boğazı baştan sona onların büyü güçleriyle dolu bu gemi ile gezilirmiş. Bu sayede ayna gemi, büyücü ve cadıların gücüyle efsunlanır; buna dayanamayan balıklar da akın akın karaya vururmuş. Bu şekilde Constantinople’lular kışın aç kalmaktan uzun bir süre kurtulmuşlar. Denilene göre İstanbul kuşatıldığında gemi halen oradaymış fakat karmaşık yapıyı çözemedikleri için gemiyi kullanamamışlar ve gemi böylece kayıplara karışmış.
Trikarenos Ophis
Yılanlı sütun aslında İstanbul’a ait bir yapı değildir. Kehanetleri ile ünlü Delphy’den (komşu şehir Yunanistan) buraya getirilmiş ve Sultanahmet Meydanındaki eski Hipodrom’a yerleştirilmiştir. Bu bronz parçasının nesi efsunlu diyenleri duyar gibiyim. Yılanlı sütun rivayetlerde Constantinople’u yılanlardan sürüngenlerden koruyan bir tılsımdır. Uzun zamanlar boyunca İstanbul’u korumuş ve kollamış olan bu tılsım padişahlardan birinin sakarlığı yüzünden kırılmış ve o gün diyarı yılanlar basmıştır. Bizim padişahlar oyun ve eğlenceyi severlerdi ama tılsım ve büyülere de inandıklarından muhtemelen içleri pek rahat etmemiş olmalı.
İstanbul Kehaneti
İstanbul yani Constantinople’e yerleşme Delphy kâhinleri tarafından ön görülmüş bir kehanetle başlar. Yeni bir koloni için yola çıkacak olan gezgin önce kâhinden bir öngörü ister, kâhin de ona “Karadeniz’e doğru yol al, orada körlerin şehrini göreceksin onun karşında yer alan bölge senin için bekliyor” der. Her zaman olduğu gibi kâhinin dediğinden bir şey anlamazlar tabii yine de kâhinin öngörüsüne göre yola çıkarlar. İstanbul’a ilk ayak bastıklarında akıllarından geçen “Bir insan buraya nasıl yerleşmez, kör olmalılar” dır. Tabii karşı tarafta yerleşik duran ve hiçbir zaman öte tarafa yerleşmeye yeltenmeyen bölgenin adında Kalkedon kalır. Körler şehri, yeni adıyla Kadıköy.. Kâhin nasıl salladıysa iyi tutturmuş… (yüce Apollon sen benim laflarıma kulak asma)
İstanbul’a ait birçok efsun, büyülü eşya ve hikâyeler mevcut. Bunların bir kısmı Osmanlı İmparatorluğuna kadar geçmiş ve yaşamını devam ettirmiş ama birçoğu da karanlığın tozlu raflarında kaybolmuş. Siz beni dinleyin ve güzel bir İstanbul efsanesi anlatacak insan bulunca kesin hikâyelerini dinleyin. Hatta Sultanahmet’te rehberlerin peşine takılın onlar da size yaşadığınız şehrin hikâyesini anlatsın. =)