2) “Anadan Doğmamış”ın Başardığını “Erkek Olmayan Kadın” İkiler
Tanım kafaları bulandırmasın hemen, aslında çok basit bir gönderme bu da. Macbeth’in üç cadıdan aldığı kehanetlerden birine göre “kadından doğma olan hiçbir erkek Macbeth’i öldüremeyecek” sözleri, tam anlamıyla laf cambazlığından başka bir şey değil. Cadıların manipülatif sözleri, trajik kahramanımızı bir hayli kibirli yolunda hızla ilerlemesine yardım ederken, aslında çok da sinsice seçilmiş kelimelerden bir araya gelerek oluşturulmuş. “Kadından doğma bir adam” kavramı, oyunun yazıldığı dil olan İngilizce’de daha açık bir şekilde anlaşılıyor aslında.
Fakat özetle “doğmak” hususunu “normal doğum” olarak ele almamız gerektiği gibi bir gerçek var tam da bu noktada. Zira sezaryen doğum gibi bir tekniğin, Shakespeare’in Macbeth’i yazdığı yıllarda pek de popüler bir yöntem olmadığını söylesem garipsemezsiniz herhalde, değil mi? Eğer bir kadın doğum yapıyorsa, bu çok yüksek ihtimallerle normal doğum stilinde olur. Sezaryen doğum dediğimiz yöntem, kadının karnını yarıp içinden çocuğu çıkarmak üzerine olduğu için, o dönemlerde bu koca yarığı dikmek pek de mümkün olmadığından çok tercih meselesi değildi.
Fakat gelin görün ki, Shakespeare’in trajedisinde Macbeth’i oyuna getiren bu sözleri en son perdede anlıyoruz: Kadından doğma bir adam olmayan Macduff‘ın nasıl dünyaya geldiğini öğreniyoruz. Macduff, annesinin rahminden doğal yollarla çıkartılmak yerine, bizim daha modern dilde kullandığımız sezaryen yöntemiyle hayata gözlerini açmış bir kişilik. Macduff, Macbeth’in karşısına çıkıp onunla ölümüne cenk ettiği sırada, bizim kibirli trajik kahramanın güveni bir hayli yerindedir; çünkü hiçbir kadından doğma erkeğin onu öldüremeyeceğine inanmıştır. En az ağaçların yürümesi gibi olağan dışı bir durum olan bu doğum meselesinde, Macduff’ın gerçekliğini öğrendiğinde dehşete düşen Macbeth’in sonu elbette ki ölüm olacaktır.
Peki bu repliği birazcık ötesinden biraz da berisinden çekip Yüzüklerin Efendisi efsanesine uyarladığımızda, size ikonik bir sahneyi hatırlatacak mı acaba merak ediyorum. Bir erkeğin öldürmesi dedik, zalim bir iktidar manyağı dedik, son sahne dedik, ölüm dedik… Çağrışım yaptı mı? Mesela Kralın Dönüşü’nde Eowyn ile The Witch King’in o müthiş savaş sahnesi desek? Işıklar yandı değil mi?
Witch King’in “beni yaşayan hiçbir erkek öldüremez” minvalindeki sözleri, Eowyn’in o coşturucu “ben erkek değilim” repliğiyle son kelimeleri olacaktır elbette. Witch King ile Macbeth’in burada kibir ve iktidar hırsı gibi birçok konuda örtüşen karakterlere sahip oldukları elbette çok bariz. Eowyn’in de bu girişimde bulunmasının sebebini Witch King tarafından öldürülen Theoden’e ithafen olduğunu düşünürsek; Macduff’ın da aynı eylemi Macbeth’in katlettiği ailesi için gerçekleştirdiği konusu, aslında o kadar da uzak göndermeler olarak kalmayacaktır akıllarda. İki farklı kibir türü, iki farklı düşmanı küçümseme tarzı… Sonuç aynı: Kelleye savrulan kılıçlar ve ölüm.
3) İktidar Hırsı da Neymiş Kıymetlimis? Çiğ Çiğ Ver Bize!
Üzerinde en az konuşmanın gerekli olduğu madde bu bana kalırsa: Macbeth’in iktidara olan obsesifliği ile Tek Yüzük’ün etkisi. Bildiğiniz üzere Sauron’un bu güç yüzüğü, kullanan kişi üzerinde ondan vazgeçememe gibi birtakım etkiler yaratmakta. Smeagol sırf bu küçük lanet mücevher için en yakın dostunu öldürürken, Bilbo Baggins de yüzüğü teslim etmemek için adeta içinden şeytani varlık çıkarıyor. Yüzük elbette büyük manalarda kötü etki yaratıyor kullanıcısında. Hepsi de bizzat Sauron’un o hırs dolu kişiliğinden geliyor: Saf kötülüğün kol gezdiği o karanlık zihinden.
Aynı durum, Macbeth’in kral olmaya neden bu kadar çok takıntılı olduğu konusuyla da örtüşüyor aslında. Başta o kadar da psikopatça bağlı olmadığını düşündüğümüz Macbeth’in, tahta karşı olan bağlılığı ve umarsız hayalleri, onu inanılmaz düşüşüne sürükleyen etken oluyor. Bu hususta Tek Yüzük, iktidar hırsına muadil olurken, onu kullanan kişiler ve kapıldığı etkiler de Macbeth ile trajik yaşamı oluyor.
“Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak”
Tek Yüzük ve hükmetmek? Karanlık? Referanslar? Tolkien? Shakespeare? E eridik?
4) Ayaklı Trajik Kibir Macbeth ve Ölen Karakterlerin Tillahı Sean Bean!
(Boromir’dir o Boromir; Sean Bean olsa duramazdık)
Macbeth soylu ama daha sonraları Kral Duncan’ın tahtına göz koyan, hırsı nedeniyle yozlaşmış bir kişilik. Kral Duncan’ı öldürdükten sonra soğuk ve acımasız biri haline gelen kahramanımız, Shakespeare tarafından ölmeden önce seyirciye “soylu ve onurluca savaşan” biri olarak tanıtılmakta. Bütün bir oyun boyunca Macbeth’e ve onun eylemlerine saydırdığınız onca laf, Shakespeare’in zekasından türeyen minik oyunlarmış aslında. Son perdede mağduriyet perdesinin arkasına gizlenen Macbeth için bir sempati beslememizi bekleyen Shakespeare’in amacı aslında tam anlamıyla bu, fazlası değil.
Aynı durum, bizim Gondor’un soylu oğlu Boromir için de geçerli. Tek Yüzük sebebiyle yozlaşan soylu bir adam kendisi. En az Macbeth gibi, bu yanıp tutuştuğu hırsına kavuşabilmek uğruna sinsice ve hatta fiziksel kuvvetin dahil olduğu yöntemlere başvuran son derece kararlı birisi. Her şeye rağmen yine de Boromir’in sonu da Macbeth’ten çok öteye gitmiyor ne yazık ki. Her iki karakterin de öldüğü gerçeği bir yana, biz uzun süredir sırf Sean Bean oynuyor diye öldü sanıyordu- (Tamam bu espriyi yapmadım sayın, Boromir’in ölmesinden dolayı hüzünlüyüz, affedin)
İyi adam maskesi ardına gizlenmiş kusurlarıyla kaybettiğimiz kahramanlarımız için bir dakikalık saygı duruşu… Yok vazgeçtim, Macbeth’in o kibri o kadar deli etmişti ki beni, iyi ki göçtü valla. (Gizli Macduff Fan Club Üyesi)