Araf Molası
Bu araf kısmında çoğu kişinin, günah mı yoksa sevap mı olarak değerlendirme konusunda ikilem yaşadığı şeyleri ele alalım diyorum. Teknik detaylar ve birkaç hikayesel “parodi olduğu için mi böyle yoksa böyle olduğu için mi parodi” paradoksu yaşatan eklentiyle cebelleşelim, ne dersiniz?
Kimileri buna kötü bir özellik olarak baksa da, kimileri de yerinde ve tadında bir karar diye düşünüyor. Ben hangisiyim çok emin olamadım, biraz nötrüm bu konuda; ama Kene’den daha çok Arthur ve Maceraları gibi izlediğimiz bölümlerin, izleyicide ne etki yaratacağı benim için merak konusu. Kene, her zamanki Kene zaten; sürekli onu izlesek muhtemelen sıkılacağımız türden bir şey olurdu diye düşünüyorum. Öte yandan Arthur’a bir tık az ya da bir tık daha fazla yer verseler, bu da tatları kaçırırdı. Dağıtılan süreler eşit olunca zevkine varılıyormuş sahiden de. Ne Kene’den, ne de Arthur’dan eksik kalıyor izleyici. Ama yine de bir tık daha fazla doz Kene olsa ne olurdu diye hayal kurmaktan da kaçamıyorum. İnanılmaz bir batak bu, gelmeyin.
Ha bir de, yukarıda “felsefesini anlamayana düşük bütçeli komedi dizisi gibi gelir” demiştim ya, biraz da oradan dem vuralım hadi. Netflix’in Talihsiz Serüvenler dizisindeki yeşil ekrandan feci şekilde kanayan gözlerim -her ne kadar bilinerek yapılmış bir şey gibi dursa da- bu sefer daha kasıtlı bir absürtlük için Amazon’a teşekkürlerini iletti, itiraf edeyim. Hatta keşke daha da leş yapsalarmış yeşil ekran olayını, kimsenin de gıkı çıkmazmış bence. Bilmeyen insanlar için kötü bir yön gibi gözükecek olan bu efekt işini bence çok güzel güldürüyle yedirmişler, onayımı aldı.
Öte yandan sanırım süresel sıkıntılarına değinmezsem ayıp olur. Yarım saatten toplamda üç saat süren bir sezon var elimizde ve insan bitirince “Dizi yerine film de yapılırmış sanki?” diye düşünmeden edemiyor bazen. Ama hayır, çok yanlış düşünüyorsunuz. Film olsa zaten dalga geçtiği meselenin kuyusuna düşer, prodüksiyon işleri derken inanılmaz bir furya kopuverirdi. Dizi olmasının mantığı yine felsefesinde yatıyor yani. Daha fazla felsefe deşmenin yanı sıra; burada mühim olan dert film yerine dizi yapılması değil, daha fazla konu işleyememelerinden ötürü kaynaklanan bir serzeniş, bir “daha fazla!” isteği. Yarım saatlik bölümlerin fazla hızlı bitmesi biraz burukluk yaratıyor. Ama yine de pek günah değil.
Sevap Points
Bilen tanıyan herkes için sayacağım birçok detay, yapımın zaten temelinde olan şeyler. O nedenle bu kısım sanırım fazla kısa sürecek. Ama illa da net bir sevabına değineceksek şöyle diyebilirim ki: Dizinin inanılmaz derecede memnun bırakan en belirgin yönü sanırım Arthur‘du. O bembeyaz kostümüyle, etrafta sürekli endişeyle dolaşan çizgi film Arthur’unu gerçek anlamda tekrardan izlemek beni o kadar sevindirdi ki. Üstelik dizinin isminin The Tick olmasına rağmen, gerçek bir sidekickin doğuşuna şahitlik ettiğimiz Arthur’un hikayedeki yeri, beni hiç rahatsız etmedi. Yukarıda kimileri günah diye düşünebilir dediğim bu Arthur meselesini bir de sevaplara işleyelim, herkes mutlu olsun istedim. Arthur olmuş, şahane olmuş, ama güzel olmuş, e olmuş yani!
Gerek suratınıza kürekle çarpılan çok bariz espriler, gerekse de inceden inceye diyaloglarla size yedirilen şakalar açısından The Tick son derece muazzam. Kaç kere durdurup “eh ama bunu cidden yapmış olamazsınız” dediğimi bilmiyorum. Bir bıçaklamayla galonlarca kan akıtan Overkilll’i gördüğünüzde mesela, ne kadar yara alırsa alsın kimsenin yanağının bile morarmamasına olan göndermeyle bir an kendimden geçtim. Belki ben fazla anlam aramışımdır, belki de kasti olarak dizi yapımcıları eklemiştir; bilemem. Ama gerçekten bir parodi kafasıyla izlediğinizde bunları kaçırmanız imkansız. Tat vermemesi de namümkün, o derece.
Son Not
Bir oturuşta hüpletilecek, eğlenceli vakit geçirilecek bir dizi olmuş. İkinci sezonu gelse de güzel olur, yine oturur izlerim herhalde. Ne sizi “ay kesin izlemem lazım” diye zorunlu bir şekilde ekran başına oturtan türden, ne de izlediğinizde boşa vakit kaybıymışçasına üzen bir yapım olmuş; tadımlık ve derin mesajlı bir parodi dizisi olarak parlamış aksine. Bir süper kahraman parodisinden ve bittabi Kene’den beklenebilecek ne varsa her şeyiyle güzel, onun dışında farklı bir şey bekliyorsanız göz bile atmayın. Size hitap etmeyecektir.