Fallout dizisi sonunda bizlerle buluştu. Amazon yapımı ve Jonathan Nolan imzalı dizi nihayet sekiz bölümüyle birlikte yayınlanarak önümüze serildi ve tıpkı çorak topraklar gibi benim iç dünyamı da bir duygu seli kavurup götürdü.

Yıllardır hayalini kurduğum, duyurulduğu andan beridir de sabırsızca izlemeyi beklediğim ve şu son birkaç ayda da “Ya sanırım iyi olacak ama ben yine de dikkatli olayım” diye diye içimdeki heyecanı söndürmeye çalıştığım Fallout dizisi bu sabah sonunda yayınlandı. İçimde tuttuğum onca duygu da izlediğim her bir bölümle, kopan, ezilen, parçalanan, patlayan her bir insan uzvuyla patladı. İyisiyle kötüsüyle sizlere çok da spoiler vermeden benim için dizi hakkında önemli başlıkların üzerinden geçmek istiyorum. Gelin o zaman bugün, duygusal varlığının yarısını Fallout’a ayıran birisi olarak birkaç yıldır hayalini kurduğum bugün, sizinle Fallout dizisi hakkında konuşalım.

Hikaye

Tamamen kendi özgün hikayesini işliyor, kendi karakterlerin hayatlarına odaklanıyor dizi. Yazarlar ve yönetmenlere hakkını teslim etmek gerek çünkü Fallout 3, Fallout 4 ve New Vegas’ın hikayelerini bir araya getirip de ortaya tutarlı, akışkan bir anlatı koyabilmişler. Fallout 3’te babasını arayan çocuk, Fallout 4’te oğlunu araya anne baba, Fallout New Vegas’ta ise çorak toprakların kaderini değiştirebilecek bir nesne adına yapılan yarış Fallout dizisinin dünyasında bir araya geliyor ve tekil, gayet anlaşılır güzel bir hikaye halini alıyor.

Amazon ve Kilter Films yapımı, Bethesda imzalı Fallout dizisinde Michael Emerson tarafından canlandırılan Wilzig karakteri
Bay Finch yine bu dünyada çok önemli bir rol oynamaya gelmiş.

Her bir karakterin neyi neden yaptığı belli, nasıl bir arkaplandan geldiği, neleri aşması gerektiği ve en sonunda nasıl birisine dönüştüğü çok net. Aynı şekilde dünyanın hikayesi oldukça sade bir biçimde kendisini gösteriyor. Sığınaklarda yaşayan sığınaklıların kolay, belki korkakça, güvenli yaşamları ile mahşerin vahşi yıkıntılarında, çöllerinde sağ kalmaya çalışan zavallıların mücadelesi bütün dizinin iskeletini oluşturuyor. Bu yönleriyle de zaten oyunun kendi dünyasıyla da tutarlı ve zaman zaman onu da aşabiliyor.

Dünya

İster kocaman metalik bir çark olsun, ister mütevazı eski ahşap bir kapı olsun onu açıp dışarı çıktınız. Bir süredir içeride olduğunuz için dış dünyanın ışığı gözlerinizi aldı. Parlaklığa alıştığınızda ise gözlerinizin önüne her tarafından ayrı bir macera, ayrı bir hikaye ve ayrı bir dehşetin fırlayacağı eni sonu görülmeyen engin ve ıssız bir dünya çıkıyor. Dizi bu duyguyu rahatlıkla aktarabilmiş ama tabii ki bir oyun olmadığından bunu sıradan yöntemlerle yapamıyor. Hayır, biz bunu her bir bölüm ile misafiri olduğumuz yerleşimlerden, kişilerden veya yıkıntılardan alıyoruz.

Amazon ve Kilter Films yapımı, Bethesda imzalı Fallout dizisinden Ella Purnell tarafından canlandırılan Lucy karakterinin de olduğu bir görsel
Dizimizin yıldızı, Lucy.

Yeri gelecek bir Red Rocket istasyonunda mola vermek isteyeceksiniz, yeri gelecek safça güvendiğiniz bir deli tarafından dolandırılıp çorak topraklar hakkında güzel bir ders alacaksınız. “Burada azıcık durayım” dediğiniz bir yerde üzerinize böcekler, canavarlar, haydutlar saldıracak. Dayak yiyeceksiniz, dayak atacaksınız. Bazen önünüzdeki tuzağı, pusuyu görüp “yemezler” diyeceksiniz, bazen çaresizlikten hiç düşünmediğiniz şeyleri yiyeceksiniz.

Bunların hiçbirini aslında siz yapmıyorsunuz ama dizinin öyle bir yapısı var ki sanki karakter yaratma ekranını açmışsınız da her defasında farklı kişilerin hikayeleriyle yola çıkıp farklı yerlere uğrayıp farklı insanlarla tanışmışsınız. Bu öyle bir uyarlama ki oyunda soğuk terler akıttığınız kaynaklarınızı tükettiğiniz anları birebir yaşayacaksınız, vicdanınızı titreten ahlaki tartışmalara ekrana hiçbir şey yapmadan bakarken bağıra bağıra katılacaksınız. Fallout 3’teki karma sistemi mi dersiniz, New Vegas’taki itibar kavramı mı dersiniz hepsi o veya bu şekilde dizide var. İşte dizinin en büyük başarılarından birisi de bu zaten, uyarlaması çok zor olan etkin bir şekilde deneyimlenmesi gereken dağınık bir yapıyı bir şekilde izleyicisine başarılı bir şekilde aktarabiliyor.

Farklılıklar

Ben çok sevdiğim eserleri her şeyiyle birlikte korumaya eğilimli birisi olabiliyorum ama Fallout dizisi bir başka olmuş. Belli bir noktasına kadar Fallout oyunlarının dünyasına dahil olacağını düşündüğüm bir hikayeye sahip olduğuna inanırken öyle bir an geldi ki “Öyle değilmiş” deyip hızlıca bir araştırma yapıp sonra da merak içinde diziyi izlemeye devam ettim. Doğal olarak bu dizi aslında oyunlardan çok ayrı bir dünyada geçiyor, bunu bilerek izlemelisiniz.

Amazon ve Kilter Films yapımı, Bethesda imzalı Fallout dizisinden Walton Goggins tarafından canlandırılan Cooper Howard karakterinin de olduğu bir görsel.
Cooper Howard, nam-ı diğer Ghoul yani Hortlak. Todd senin işin mi bu?

Zaman çizgisinde çok ilginç, çok önemli kırılmalar var ve sezonların gideceği nokta da az çok belirtildiğinden ilerisi için daha da fazla ağırlığı olan bir konu bu. Dediğim gibi böyle değişimler bazen beni çok sinirlendirebiliyorken bu kararların aslında büyük bir özgüvenle alınıp bu kredinin hakkının fazlasıyla verilmesinden oldukça tatmin oluyorum. Başarılı bir değişim olmuş ama hazır farklılıklardan bahsetmişken bir başka noktayı daha konuşmamız gerek.

Eksikler

Spoiler vermeden size olabildiğince iyi bir şekilde anlatmaya çalışacağım bu durumu ama önce diziyi ne kadar sevdiğimle ve hangi noktaları iyi yaptığıyla başlamak istiyorum. Fallout dizisi içindeki mizah iyisiyle kötüsüyle buram buram Fallout kokan, ucuzluğuyla kalitesiyle bizleri eğlendiren bir unsur olmuş. Görsel efektlerde benim gözüme takılan bir durum olmadı ama bu her şeyi heyecanla izleyip takip etmemden de kaynaklanmış olabilir. Estetik tarzda en ufak bir şey değişmemiş ve aslında bu durum beni önceden endişelendirmiş olsa da bölümler sırasında gördüğüm özgün fikirler ve yenilikler bu kaygılarımı silip süpürdü. Çorak toprakların çoraklığı, mahşerin kavurucu sıcaklığı, dünyanın karakterleri bıraktığı çaresizlik gibi pek çok unsurla dizi kalbimi kazandı. Peki hangi temel unsur eksik burada?

Şöyle ki Fallout dünyasında, coğrafyasında, karakterlerinde aslında o iki üç yüz yıllık köklerin derinliklerinden gelen basit bir çatışma var; bu yıkım dolu yeni gezegeni eski dünyanın sembolleriyle kurtarma takıntısı. “Herkes dünyayı kurtarmak istiyor ama nasıl olacağı konusunda anlaşamıyorlar” gibi bir cümleyle bu konuya değinilmişken sadece değinilmeyle kalıyor. Fallout’ta yeniyle eski arasında mutlak bir çatışma vardır ve bu zıtlık da kendisini en belirgin bir şekilde taraflardan, fraksiyonlardan, savaşçılardan, liderlerden ve kullardan açıklar. Ne var ki her ne kadar dizinin dünyası aslında bambaşka çatışmaları anlatsa da böyle bir temelden yoksun bir durumda.

Amazon ve Kilter Films yapımı, Bethesda imzalı Fallout dizisinde Brotherhood of Steel yani Çelik Kardeşliği şovalyelerinin bir kutsal figür tarafından kutsandığı bir görsel.
Çelik Kardeşliği “lordları” “kutsanırken”

“Savaş asla değişmez” veya “Let go” gibi ikonik Fallout sözlerinin arkasında yatan neden ve de üstüne inşa edilen anlatı örgüsü buradaki yanlış “özlemden” veya sahte romantik “hasretten” geliyor. Eski devletler taklit edilir, yıkılan ülkelerin öyle veya böyle hayatta kalan kurumları varlıklarını devam ettirmeye çalışır, okullar, şirketler, ordular, tarikatlar delilik dolu bir sağ kalım savaşı verirler ve genelde bu mücadeleyi hep birbirlerine karşı verirler. Belki Fallout dizisi sonraki sezonlara bırakmıştır bu hikayeyi, belki de bunun yerine başka başka sembol ağları benimsenmiştir. İki seçenek de gayet uygun geliyor bana ama şu anki gözlemlerimlen çıkan bir eksik de bu.

Fallout dizisi ve genel olarak Fallout dünyasıyla alakalı yazmak istediğim, sizlere anlatmak istediğim daha tonlarca mesele var. Dizide ve oyunlarda hangi fraksiyonlar eşleşiyor, kimler daha farklı, kimler birebir aynı tutulmuş? Coğrafya nasıl bölünmüş, insanlara nasıl zorluklar çıkarıyor veya belki de tam tersi, insanlar bu coğrafyaya nasıl zorluklar çıkarıyorlar? Mesela New Vegas’ta oynadığım hayvani, vahşi, ayıdan beter Kılsız Joe karakteri ile Fallout 4’te oynadığım medeniyetin kalesi olmayı kaburgalarına kazıyan Osman Paşa bu dizide var mı? Yoklar tabii ki ama eminim yeterince iyi bakarsak onları da bulabiliriz.

Tüm bunları ve daha fazlasını sizlerle konuşmak, sizlere anlatmak ve sizlerin de ne diyeceğini, ne düşündüğünü duymak istiyorum. Düşüncelerinizi, saptamalarınızı ve kulis bilgilerinizi mutlaka bizlere anlatın.

Author

Size bir hikaye anlatayım.

1 Comment

  1. Ben fazlası ile ikna oldum. Korkuyla başladım, malum sebeplerden ötürü. Hatta çok ikna oldum.

    Sivil gezen bir oyuncusuyum yıllardır. Görsellere bu kadar sadik kalabilmek demek ki isteyince olabiliyormuş. Ekibi iyi seçmişler, zira yaraticisi dahi isin icinde olsa (ki icinde) garanti olmuyor her is.

    Özgün hikaye olması bence de yerinde oldu. Bize de (oyuncu) merak parçası birakmis oldu. Nasilsa hikaye dönüsümü benzer olacak.

    Kusur denebilecek bir şey degil de BOS konusundaki körkütük sapkinligi (kült) belki daha farklı bekleyebilirdim. Beceriksizlikleri de hoşuma gitmedi degil. Kusur aramıyorum bile. Ikinciye izlerim çünkü arka fonda çok detay var-

    Synth’leri ve robotları da göreceğimizin (hatta bir öngörüm var ama yazmayayım) işaretini de aldım.

    iyi is-

    Keske tüm dünya gazetelerine de manşet caksalar :”War never changes” diye…

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.