2022 yılında hala Akademi ödülü dağıtılır mı, dağıtılsa da bir anlamı kalır mı bilmem. Ancak herhangi bir ödül töreninde bir animasyon film kategorisi olur ve The Mitchells vs. The Machines filmi en azından aday gösterilmezse işte o zaman çok üzülürüm. Bakın ödül alır demiyorum, o kadar iddialı değilim, bir Wolfwalkers vakasına daha katlanamam. Ancak The Mitchells vs. The Machines şimdiden 2021 yılının en başarılı animasyon filmleri arasında yerini aldı. 

The Mitchells vs. The Machines, makinelerin ayaklanmasına karşı insanlığın umudu olan Mitchell ailesini ve bu ailenin kendine has üyelerini anlatıyor. Kendi aralarında da pek iyi anlaştığı söylenemeyen bu ailenin, özellikle de baba ve kızın ilişkisini izlerken bir yandan da dünyayı nasıl kurtaracaklarını izliyoruz. Robot ayaklanması dediysem, çok müthiş bir bilim kurgu hikayesi beklemeyin; The Mitchells vs. The Machines, bilim kurgudan ziyade içinizi ısıtacak ve sizi epey güldürecek bir aile filmi.

Spoiler vermeden filmi iki yerden ele alarak inceleyeceğim. Öncelikle filme çocuksu bir yetişkinlik diye tabir edebileceğim bir mizah anlayışı hakim. Yani filmi çocuklar da izleyebilir ama eminim ki yetişkinler filmden daha fazla keyif alacaklardır, ki %97’lik Rotten Tomatoes skoruna ve genel yorumlara bakarsak filmi izleyen çoğu kişinin de görüşü bu yönde. Filmin konusu zaten çok müthiş ve sıra dışı değil, robotlar dünyayı ele geçiriyor kahramanımız dünyayı kurtarıyor, hep bilindik şeyler. Filmin asıl olayı zaten mizah. Filmde ne bir sıkıcı sahne ne da sıkıcı bir karakter var. Katie’nin filmleri, kardeşinin dinazor takıntısı, robot ayaklanmasını başlatan Pal derken espriler ve şakalarla iki saat su gibi akıyor. Üstelik sinemaseverlerin yakalayabileceği tonlarca film referansı da cabası. Ailenin sesini çıkarmayan köpeği zaten filmin gerçek yıldızı. Genel anlamda filmdeki espri tarzını sevdiyseniz filmin yazar ve yönetmenleri Michael Rianda ve Jeff Rowe’nun daha önceden çalıştığı Gravity Falls dizisini de sevmeniz mümkün. Adventure Time, We Be Bears ve Gravity Falls gibi çocuksu yetişkin espri anlayışına sahip kişiler bu filme bayılacaklardır. 

Filmi öveceğim bir başka kısım ise animasyon tarzı. Filmi izlerken üç boyutlu animasyonda elde çizilmiş hissiyatı veren ve farklı animasyon tekniklerini birleştiren bir başka film aklınıza geldiyse yalnız değilsiniz. Spiderman: Into the Spider-Verse’in yapımcıları Phil Lord ve Christopher Miller’ın bu filmin de yapımcıları olduğunu söylesem taşlar yerine oturur herhalde. Into the Spider-Verse’te teknik ekibe verilen yaratıcı özgürlüğün meyveleri burada da görülüyor. Filmde sıkça küçük kalpler ve çeşitli kurgulamalar görüyoruz. Bu, “Katievision” diye tabir ettikleri iki boyutlu animasyonlar, film okumak isteyen baş kahramanımız Katie’nin dünyaya nasıl baktığını görmemizi sağlamış. Bununla birlikte filme hakim olan çocuksu mizah anlayışını da beslemekle kalmamış daha da arttırmış. Animasyonun limitlerini aşan filmlerin yeri bende ayrıdır ve bu filmde de animasyon stilinin hikayede aktif rol oynaması aşırı hoşuma giden bir unsur oldu. 

Spoiler vermeden ancak bu kadar övebileceğim bu filmi ister yanınızda bir çocuk isterseniz de yetişkin halinizle tek başınıza izleyebilirsiniz. Hatta özellikle çocuksu bir mizah anlayışına sahip biriyseniz bu filme bayılacağınıza eminim. Unutmadan, dünyayı ele geçiren yapay zeka Pal’ı Akademi ödülü sahibi Olivia Coleman’ın seslendirdiğini söylemiş miydim?

Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.