2022 blockbuster’larının ve Marvel dördüncü fazının son filmi olan Black Panther: Wakanda Forever vizyona girdi. Filmi izledik ve tıpkı sizler gibi hakkında çeşitli görüşlere sahibiz. Eğer filmi henüz izlemediyseniz şöyle bir ilk bakış atmak için filmin spoilersız bir incelemesine buradan ulaşabilirsiniz. Filmi izlediyseniz veya izlemeden önce sizi neyin beklediğini öğrenmeyi sevenlerdenseniz de doğru adrese geldiniz, Black Panther Wakanda Forever filmini spoilerlı olarak konuşmaya hemen başlayabiliriz.
Dikkat! Görselden sonrasında Black Panther: Wakanda Forever ile ilgili spoiler bulunmaktadır.
Kimlere isyan etmek gerekir bilinmez ama konu süper kahraman uyarlamaları olunca, bu kadar kahraman enflasyonu içinde çıtayı bayağı aşağı çekmeye başladık. Hatta çıkan filmler bile sadece bir sonrakine ne referans verdiği ve konuyu sonraki filme ne kadar bağladığıyla öne çıkmaya başladı. Bu çerçeve içinde rahatlıkla söyleyebilirim ki Black Panther: Wakanda Forever filmi, kendi sınırları içinde ilgi çekici olmayı da gelecek Marvel projelerine yol yapmayı da bilmiş.
Chadwick Boseman’ın anısına saygı duruşu niteliğinde birçok sahnesi var ve bunların hepsi samimi hissettiriyor. T’challa’dan sonra Black Panther kostümünü Shuri devralıyor ama onun kostümü giymesi için filmin son çeyreğine kadar bekliyoruz. Bu tercih, Black Pather kostümünü görmek isteyenler için kötü haber olsa da tek bir kahraman yerine Wakanda’nın birçok karakterinin öne çıkmasını sağlıyor. Zaten film de tek bir kahramandan çok, Wakanda’nın kaderine odaklanıyor.
Ülkeler
Öncelikle film, T’challa’nın amansız bir hastalığa yakalanıp atalarının arasına katılmasından sonra, Wakanda’nın Black Panther’siz kalmasıyla başlıyor. T’challa için yapılan ihtişamlı veda töreninin ardından onun gidişinin Wakanda’nın geleceğini nasıl etkileyeceği tartışmaları başlıyor. Bu tartışma tohumlarının ilk filizine, cenazenin bir yıl ardından düzenlenen bir Birleşmiş Milletler toplantısıyla tanık oluyoruz. Wakanda’nın teknoloji ve maden devi olduğunu bilen “emperyal” devletler; alanı boş bulup, gayet ofansif olarak, Dünya’nın dört yanında vibranyum aramaya başlıyor. Aldığı istihbarat sayesinde düzenlenen operasyonların farkında olan Wakanda kraliçesi Ramonda da her seferinde bu saldırıların önüne geçiyor. Toplantı sırasında da Fransa temsilcisine ders veriyor.
Filmin başlarında yer verilen bu sahneyle, bir anlığına bu filmin uluslararası alanda çıkan politik problemler üzerine kurulacağını sanıyoruz ama bunun bir Marvel filmi olduğunu hatırlamamız uzun sürmüyor. Filmin ilk on beş dakikasında “Batı’ya haddini bildirdikten sonra” film o konuyu kapatıyor ve kalan sürede çatışmanın karşı tarafında Talocan bulunuyor. Talocan, Marvel çizgi romanlarında, bildiğimiz Atlantis olsa da DC Extended Universe, Aquaman ile elini çabuk tuttuğu için Marvel Cinematic Universe içinde adı böyle anılıyor. Bu memleket hakkında derinlemesine bilgiye sahip değiliz, geçmişini ancak Namor’un anlattığı kadarıyla biliyoruz. Hikâyeyi başa sarmaya gerek yok ama Talocan hakkında şunu söyleyebiliriz ki Wakanda’nın ilk filmdeki hâli gibi dış dünyaya kapalı bir toplum ama Wakanda’nın aksine, dış dünyadaki tehditler korkusu üzerlerinde öyle bir paranoya yaratmış ki verilebilecek en yanlış kararı verip; en uygun anda Dünya’nın kalanını ele geçirmeye niyetlenmişler.
Wakanda – Talocan savaşında görülen sebep, Wakanda prensesinin kaçırılması olsa da bizzat Namor’un ağzından çıkanlara göre; o savaşın patlaması kaçınılmaz. Bu durumu şu şekilde filmin artı hanesine yazabiliriz; kaçınılmaz savaş tecelli ettiğinde kimin ne kadar iyi niyetli olduğu, içinde ne yaralar taşıdığı hatta huzuru ne kadar aradığı bir anlam ifade etmiyor. İlk kan döküldükten sonra herkesin gözünün ne kadar kararabileceğini görmemiz; karakterleri takdir etmesek de onları gözümüzde daha gerçekçi kılıyor. Benzer kaygılardan dış dünyaya kapalı yaşamış iki uygarlığın birbiriyle savaşması da bize bir durum karşısında aynı madalyonun iki yüzünü gösteriyor.
Karakterler
Kraliçe Ramonda, bir omzunda kayıplarının acısını bir omzunda da Wakanda’nın yükünü taşıdığını her sahnede gösteriyor. Hem metanetli olup hem güçlü kalmak zorunda olan kraliçe; üstlendiği mahallenin anası rolüyle “anneciğim elini öpeyim” dedirtiyor. T’challa’nın karakter gelişiminde babası ne kadar rol oynadıysa, Shuri’ninkinde de annesi o kadar rol oynuyor.
Kraliçe, Namor’un saldırısıyla hayatını kaybedince, Shuri’nin içindeki ateş alevleniyor. Öfkeyle dolup Wakanda’yı Talocan’la savaşa sokan Shuri, çatışmanın ortasında Namor’un kalbine mızrağı saplayacağı sırada fikrinden cayıp iki ulus arasında ateşkes sağlıyor. İkili, savaş alanına gidip halklarını selamlıyor ve bir anda savaşan taraflar olaysız dağılıyor. Telef olanların hüznü, çarpışmanın harareti bir anda kesiliyor. Taraflar sanki yanlışlıkla birbirlerinin ayaklarına basmışlar gibi helalleşip kendi yurtlarına dönüyor. Filmin rotasını belirleyen kaçınılmaz olaylar silsilesi bir anda öpüşüp barışalım mutlu sonuna dönüşüyor. Buradaki tüm gidişat da Shuri’nin kararlarına bağlı olarak değişiyor.
Iron Heart karakteri, filmin eksik olan veya olmasa da eksikliğini hissetmeyeceğimiz yanı. Biz, Iron Man’in kavuğunu hakkıyla devralmış bir Riri Williams portresi beklerken Power Ranger kostümlü, atarlı bir genç karşımızda duruyor. Riri ne seyirciyi koskoca vibranyum madenini teşhis eden makineyi icat eden bir deha olduğuna inandırıyor ne de kahraman olmak için sağlam bir motivasyona sahip gibi görünüyor. Kolay değil, yerini alacağı kişi Tony Stark fakat tam da bu yüzden karakter iyice gözümüze batıyor. Uçan bir zırh yapmak dışında Tony Stark’la ne alakası var, o bile hiçbir şekilde açıklanmıyor.
İlk Iron Man filminde Tony Stark’ın umursamaz serseriden, sorumluluk sahibi bir kahramana dönüşmesi için başına gelenler malum. Zırhı işlevsel hâle getirmek için izlediği yolları karşısındakilere anlatması; seyirciye bir mantık çerçevesi sunuyor. Bu zırhın aynısını, neden başka bir mühendisin yapamayacağına ikna oluyoruz. Riri Williams’ın bizi ikna etmek için söylediği şeyse şu: “İlk makinemi 3 yaşında yaptım. Babamla araba tamir ederken.“
Valentina Allegra de Fontaine da Everett Ross’un teşkilattaki yeni müdürü olarak karşımıza çıkıyor. Başta Amerika’nın Wakanda’ya yaptırım uygulamaması için Ross’un arkasında duran Val, sonrasında onu vatana ihanetle suçlayıp tutukluyor. Bunun dışında aldığı ekran süresi, gelecek olan Thunderbolts filminde önemli bir yeri olacağı için şimdiden gözümüzü alıştırmak dışında bir işe yaramıyor. Wakanda sempatizanı teşkilat ajanı Ross da parmaklıklar ardına giderken Okoye tarafından kurtarılıp, muhtemelen Wakanda’ya kaçırılıyor.
Kısa ekran süresiyle filmin büyük sürprizi olan bir karakter var ki onun filmde yer alması film içinde ayrı önem taşıyor. Shuri’nin, Black Panther gücüne kavuştuğu ilk anda karşısında annesinin değil Killmonger’ın ruhunu bulması ve Killmonger tarafından, aynı motivasyona sahip olduklarına ikna edilmeye çalışılması, hikâye içinde büyük bir kilit noktası oluşturuyor. Burada Shuri’nin gireceği yol ayrımını ve neye dönüşebileceğini görüyoruz. Çok net ortada olan bu durumun dışında bir de şöyle bir ihtimal var ki bu sahnenin, ilk filmden sonra yönetmene gelen eleştirilere bir cevap niteliğinde çekilmiş olması. İlk filmden sonra hayranlar, Killmonger’ı çok beğenmiş ve birçoğu da onun tek filmde harcanması fikrinden nefret etmişti. Hatta Killmonger birçok yerde haklı görülmüş, Marvel Cinematic Universe’ün en iyi villaın’ı denmiş ve T’challa’dan sonra bir şekilde geri dönüp Black Panther olması istenmişti. Ryan Coogler da bu filmde Killmonger’a yazdığı sahneyle; sanki herkesi duyduğunu ve hiçbirine kulak asmadığını gösteriyor. Killmonger, ilk filmde de radikal görüşleriyle öne çıkmıştı ama Shuri ile olan diyaloğunda ona öyle bir öfke telkin ediyor ki sanki yönetmen; “Arkadaşlar böyle bir karaktere katılmıyoruz, değil mi?” sorusunun altını çiziyor. Killmonger için hafifletici sebep sunmak yerine onu daha da nefret dolu göstermeleri, bu ihtimali akla getiriyor.
Müzik Seçimleri
Bunların dışında bahsedilmese olmaz birkaç şeyden biri filmin müzik seçimleri. Bu seçimler tam bir ikilem doğuruyor çünkü mızraklar çıktığında devreye giren tema müzikleri seyirciyi ne kadar içine çekiyorsa, duygusal anlarda şarkılar da o kadar filmden koparıyor. Sahnenin duygusal ve yavaş tempolu olmasında bir problem yok ama üçer-beşer dakikalık birden fazla şarkının film içinde yer alması, bu sahneleri; araya karışan müzik kliplerine çeviriyor. Arka planda yürüyen aile teması da bu şarkılarla birleşince bir an kendinizi Hızlı ve Öfkeli izlediğinizi düşünürken buluyorsunuz.
After Credit Meselesi
Son olarak da after credit sahnesinden bahsedebiliriz. Burada Shuri, T’challa’nın ardından son ritüeli gerçekleştirmeye, Nakia’nın yanına gitmişken bir anda hala olduğunu öğreniyor. Altı yıl önce Nakia, Wakanda’yı terk edip Haiti’ye yerleştiğinde T’challa’nın çocuğuna hamileymiş ve ikili, çocuğun kraliyet bürokrasisinden uzak büyümesini istemiş. Bu, duygusal olarak vurucu bir sahne olsa da ekranda beş yaşında bir çocuk görmek, serinin devamlılığında, sıradaki Black Panther karakteri için uzunca bir süre için bir şey ifade etmiyor.
Sonuç olarak bu filmde hem iyi kotarılmış aksiyon sahnelerini hem de Chadwick Boseman anısına övgü dolu sahneleri birlikte izliyoruz. Karakterler pek çok açıdan kendini sevdirse de pek çok açıdan da sığ kalıyor. Marvel’ın bu sene çıkan birçok işine bakıp da bu filmi teraziye koyduğumuzda karşımıza sevabıyla, günahıyla sevilecek bir film çıkıyor. Peki siz film hakkında neler düşünüyorsunuz?