IT filmi duyurulduğu günden beri heyecanla bekleniyordu. Filmin uyarlandığı materyalin gücü buna asıl etkendi: Stephen King‘in 1986 yılında basılan, Türkçe’ye “O” adıyla çevrilen IT kitabında; uzaydan gelen vahşi bir canlı Amerika’daki küçük bir şehre musallat olup 27 yılda bir Dans Eden Palyaço Pennywise kılığında şehrin küçük çocuklarını avlıyor. Kitabın ilk yarısında IT, 1930’da ara verdiği avına 1957’de geri döndüğünde 7 küçük çocuğun direnişiyle karşılaşıyor ve ikinci yarıda, 1984 yılında artık büyümüş olan çocuklar IT’i kontrol etmek için kasabaya geri dönüyor. Kitap vahşet doluluğuyla, dönemi için yaratıcı olay örgüsüyle, empatiye açık karakterleriyle büyük takdir toplarken asıl öne çıktığı özelliği, korkunç varlığının halihazırda insanlarda karmaşık duygulara yol açan palyaço biçiminde olması oluyor. Kitabın başarısının ardından, Tim Curry‘nin ikonik Pennywise performansı ile bir IT mini serisi de çıkageliyor. Mini seri de aynı kitap gibi uluslararası bir ilgi görünce insanlar, yıllardır fısıltıyla birbirlerine aktardıkları palyaçolar hakkındaki tedirginliklerini açıkça dile getirebilir hale geliyorlar ve palyaço konsepti en az karanlık, örümcekler, hayaletler kadar genel bir korku öğesi olarak kabul ediliyor. 2016’da Amerika başta olmak üzere birçok ülkede ortaya çıkan “palyaço terörü”, IT’in ve beraberinde getirdiği korku akımının 1986’dan bu yana insan aklında sarsılmadan yer etmeye devam ettiğini gösteriyor.

It_03192017_Day 61_18998.dng
Chase Palmer, Cary Fukunaga ve Gary Dauberman tarafından senaryolaştırılan, Andy Muschietti‘nin yönetmenliğini yaptığı IT filmi, adını aldığı kitabın ve öncüsü kabul ettiği mini serinin ilk yarılarını konu alıyor. Film, ton olarak son derece vahşet dolu olan kitabın sertliğini yakalayamamış olsa da ona gayet yakın bir ton belirlemiş. Kendi döneminde de fazla yumuşak olmasıyla eleştirilen mini serinin ise kat kat üstünde bir sertliğe sahip. Burada kullandığımız sertlik sözü, her ne kadar onları da içine dahil etse de sadece kan revanı, şiddeti kastetmiyor. Kitapta da filmde de çocukların hayatları üzerinden yazılan ağır psikolojik alt metinler mevcut. Yedi çocuğun gözünden okuyucuya/seyirciye; cinsellikten dine, ırktan fiziki standartlara kadar toplumda yer eden baskılar yansıtılıyor.

IT filmini diğer korku filmlerinden bir alt metine sahip olabilmesi bile ayırabiliyorken film bu ayrımı kuvvetlendirecek çok daha fazla şey barındırıyor. Popüler korku filmlerinin ani görüntüler ve gürültülü sesler aracılığıyla yaşatmayı hedeflediği anlık korkuların aksine IT, 2 saat 15 dklık ekran süresinde seyircisine neredeyse hiç çığlık atma ihtiyacı hissetirmemesine karşın her birimizin çocukluğundan beri içine gömdüğü bir takım korkuları gün yüzüne çıkartarak bütün ekran süresi boyunca koltuklarımızda gergin oturmamıza sebep oluyor. Bu sayede diğer birçok korku filminde ekran aydınlandığında seyirci huzura kavuşabiliyorken, IT filminde aydınlık ve karanlık sahneler arasında derin hissiyat farkları olmuyor. Hatta yönetmen, sanki karanlığın avantajı olmadan da gerilim yaşanabileceğini kanıtlamak ister gibi gerilimli birçok sahneyi aydınlık mekanlarda çekmiş.

hq720

Öne çıkan o olsa da filmdeki tek korku öğesi psikopat görünümlü palyaço Pennywise değil. Yaratığa IT (“O”) denmesinin asıl sebebi bu sözcüğe korktuğumuz her şeyi sığdırabiliyor oluşumuz. Küçükken bizi ürküten ama genellikle isimlendiremediğimiz şeylere “O” diye hitap ettiğinizi hatırlayın. Buna bağlı olarak IT, korku yaratacak her şeye bürünebiliyor; bir anı bile olabiliyor. Zamanında Stephen King tarafından yakalanmış ve bugün Muschietti tarafından layığıyla görselleştirilen isimlendiremediğimiz tüm korkular hem canlı olarak O’nun hem de eser olarak O’nun özünü oluşturuyor. Filmin daha ilk sekansında küçük Georgie’nin, evlerindeki bodrum katına gitmesi gerektiğinde yaşadığı gerilimi izliyoruz. Georgie’nin bodrum katı macerası esnasında filmi izleyen biz büyükleri şimdi korkutan hiçbir şey görmüyoruz. Fakat Georgie’nin bodruma inmeden önce kapıdan uzun uzun içeriyi süzüşünde, bodruma indiğinde küçük büstlere elini uzatmadaki tedirginliğinde, raftaki iki ampulden yansıyan ışıkları parlak gözlere benzettiğinde biz onunla beraber korkmuyoruz ama neyden korktuğunu çok iyi anlıyoruz. Çünkü zamanında çok benzer korkuları yaşadığımızı anımsıyoruz. Bizi geren korkmak değil, korkuyu ne kadar küçük yaştan beri yakından tanıdığımızı fark etmek oluyor. Georgie küfürler savurarak merdivenleri geri tırmandığında film neyden besleneceğini açıkça göstermiş oluyor: Pennywise’ın beslendiğiyle aynı şeyden, tanıdık çocukluk korkularımızdan.

IT filmini kendi janrasında öne çıkaran ve bir sinema yapıtı olarak değerli kılan en önemli unsur ise muhteşem karakter derinlikleri. Filmin ana karakterleri olan yedi çocuk; Bill, Beverly, Ben, Richie, Eddie, Mike ve Stanley’i film bittiğinde çocukluk arkadaşlarımızmış gibi tanıyoruz. Bill, Beverly ve Ben önde olmak üzere her bir çocuğun karakterleri ve karakterine yön veren yaşanmışlıkları bu çocukların birbirleri arasındaki diyaloglarına çok doğal bir biçimde yediriliyor ve görsel detaylarla güçlendiriliyor. Bu filmin akışı bozulmadan, öyle ustaca yapılıyor ki hiç açıkça ifade edilmemesine rağmen Beverly’nin tecavüze uğradığından, Stanley’nin aile içi şiddete maruz kaldığından, Mike ve ailesinin ırkçılıkla yüzleştiğinden emin şekilde salonu terk edebiliyoruz. Ayrıca karakterlerin trajedilerden gelen özelliklerinin yanı sıra dostluklarının getirdiği dinamikleri de çok yakından inceleyebiliyoruz. 50’lerde kurulmuş sıkı bir dostluk Hollywood sahteliklerine yer bırakmadan tüm doğallığıyla ekrana yansıtılıyor. Çocukça küfürler edildiğinde, zorbalıklar gerçekten zorbaca olduğunda, altı erkek çocuğu ve bir kız çocuğu beraber takıldığında yaşanacağı su götürmez manzaralar yaşandığında dostluğun gerçekliğine inanıyor, bir çocuk annesine rest çekip yasaklı arkadaşlarına geri dönmek için evi terk ettiğinde o sahnenin bir senaryo jesti değil de fedakarlık içerdiğini hissediyoruz.

Filmin senaryosuyla ilgili övgüyle bahsedemeyeceğimiz iki nokta var fakat ikisi de filme olumsuz katkısı olan şeyler değil: Film öyküsel anlamda hiçbir noktada şaşırtıcı değil. Hatta oldukça tahmin edilebilir. Bu duruma “klişe” deniyorsa bile zaten bu klişeleri klişe yapacak kadar bilindik kılan filmin uyarlandığı kitabın yazarı Stephen King olduğundan tahmin edilebilirliği filmin eksi hanesine yazmak haksızlık olur. İkinci mesele ise Pennywise’ın orijinine hiçbir şekilde değinilmemiş olması. Bu, başka noktalarda telafi edilmiş olmasa benim için de büyük bir eksiklik olurdu. Ancak film Pennywise’ı bir karakterden ziyade korkuların beden bulmuş hali gibi yansıttığından ve diğer yedi karaker ile karakter gelişimine doyurduğundan orijinin sonraki filme saklanmış olması rahatsız edici durmuyor.

it-photo
Karakterler hakkında çene çalmışken onlara hayat veren oyunculardan da bahsedelim. Öncelikle çocuk oyuncuların bir ekip halinde, şimdiye kadar izlediğim en iyi çocuk oyuncu ekibi olduğunu belirtmeden bireysel incelemelerde bulunmak istemiyorum. Her oyuncu birbirinin tarzını tanımış ve bu sayede filmin çoğunluğunu oluşturan ortak sahnelerde harika paslaşmalarda bulunabilmişler. Zaman zaman çocuk oyuncularda gördüğümüz abartılı ya da çekingen performanslar IT’in çocuk oyuncu ekibinde kendine yer bulamamış. Senaryonun çocuk psikolojisinden anlayan şekilde yazılması şüphesiz oyuncuların işini de kolaylaştırmış.

Elbette yedi kişilik ekipte öne çıkan ve diğerlerine yetişmekte zorlanan isimler de var: Ekibin lider karakterli çocuğu Bill‘e hayat veren Jaeden Lieberher aynı zamanda kekeme de olan karakterini dört dörtlük canlandırmış. Lider ruhlu olmak ve kekeme olmak gibi birbirine tezat iki özelliği bir arada canlandırmak hiç basit olmasa gerek. Ekibin tek kız üyesi Beverly‘i canlandıran Sophia Lillis, babası tarafından tecavüze uğramış ve çevresinden de cinsel ilgi gören 14 yaşında bir kıza hayat verirken sanki kendisi de oynadığı karakterle aynı yaşta değilmişcesine olgun bir performans sergileyerek en az Lieberher kadar takdiri hak ediyor. Filmin korku filmi olduğu kadar komedi filmlerinden daha komik olmasının başlıca sebeplerinden olan Richie‘ye ise Stranger Things dizisiyle ün kazanmış Finn Wolfhard hayat veriyor. Wolfhard, karakterine yazılan bütün esprileri hiç zorlanmadan taşımış ve doğru vurgularla seyirciye satabilmiş. Hatta bir senarist hatası olarak, Richie’ye gereğinden fazla yazılan şakalar Wolfhard’ın başarısı olmasa çok göze batarmış. İlk sahnesiyle gönlümüzü kazanan Ben‘i oynayan Jeremy Ray Taylor ve astım ilacını sıktıkça sempati kazanan Eddie‘yi oynayan Jack Dylan Grazer de yaşlarının üstünde, çok başarılı bir oyunculuğa imza atmışlar. Stanley‘i canlandıran Wyatt Olef ve Mike‘ı canlandıran Chosen Jacobs ise kötü oyuncular olmamalarına rağmen arkadaşlarının başarısının gölgesinde kalmışlar.

Övülmelere doymayacak oyuncu ise çocuk oyuncu ekibinin dışında, filmin ise tam göbeğinde. Dans Eden Palyaço Pennywise rolündeki Bill Skarsgard‘dan bahsediyorum. Henüz hak ettiği ünü kazanamamış olan Bill Skarsgard’ın soyadı yine de size bir yerlerden tanıdık geliyor olabilir. Çünkü babası Stellan Skarsgard‘ı MCU’dan Erik Selvig olarak, abisi Gustaf Skarsgard‘ı Vikings’ten Floki olarak, diğer abisi Alexander Skarsgard‘ı True Blood’dan Eric Northman olarak tanıyor olabilirsiniz. Başka oyuncu Skarsgard’lar da var bu arada. Babadan oğula nesil yani bunlar. Ama bu sefer iyi yönde. Bill Skarsgard ailedeki bütün yeteneği ve tecrübeyi kendine mâl etmiş olacak ki Pennywise rolüyle unutulmaz bir performansa imza atmış. Psikopat bir palyaçonun ruh değişimlerini ve uzaylı bir yaratığın vahşiliğini tek yüzde toplayabilmiş ve gerekli ifadeleri tam olması gereken anlarda ne abartıya ne de eksikliğe yer vermeden takınabilmiş. Karakterin özellikleri gereği bedeninin girmesi gereken garip şekillere omurgalı bir canlının el verebileceğe ölçüde efektlerden yardım almadan girmeyi tercih etmiş. Özellikle filmin sonlarına doğru dans edip hayal kırıklığına uğradığı, tehditkarlaşıp öfkelendiği tek bir sekans var ki Skarsgard kendi yeteneğinin yanında ailesininkini de getirmiş de sete öyle girmiş gibi gözüküyor. Daha ne diyelim.

Stephen-Kings-IT-Trailer-1-8
İncelemenin son aşamasında filmin teknik yönlerini ele alalım. Piyasadaki çoğu korku filmi bunu ıskalasa da bir korku filmi stilize bir görüntüye sahip olmalıdır. Eğer dekor ve kostümler senaryonun yarattığı korku atmosferini tamamlamazsa istenirse yazılmış en korkunç hikaye anlatılıyor olsun seyirciden istenen reaksiyonu almak mümkün olmaz. Üstelik IT, korku filmi olduğu kadar bir dönem filmi de. Bu noktalarda prodüksiyon dizayncısı Claude Pare ve sanat yönetmeni Peter Grundy oldukça iyi bir iş ortaya koymuşlar. Görüntü yönetmeni Chung-hoon Chung da sinematografide bir şov sergilemiş. Bilhassa kanalizasyon sahnelerinde ışık olağanüstü kullanılmış. Benjamin Wallfisch müziğiyle -arada sırada fazla heyecanlansa da- bir grup gencin bisiklet turundan, katil palyaçonun sinsice avına yaklaştığı sahnelere kadar filmin duygusunu enstrümanlarla en iyi şekilde iletmenin yollarını bulmuş. Özel efektler 35 milyon dolarlık bir film için eksiksiz ve etkileyici uygulanmış.

Filmin yönetmeni Andy Muschietti‘yi zaten paragraflardır övüyorum. Takdirle karşıladığım onca şey, başarılı bir yönetmenin kamerasından süzülmüş olmasaydı bir arada bu kadar harika gözüküyor olmazlardı. Doğrusu bundan önceki tek uzun metrajı Mama gibi ortalama bir korku filmi olan Muschietti, IT’ın yönetmeni olarak açıklandığında benim için olumlu ya da olumsuz bir şey ifade etmemişti. Benim filme heyecanımı canlı tutan asıl şey filmin konu alacağı hikayeydi ve yönetmen bu hikayeyi bozmadan kayda alabilse benim beklentim karşılanmış olacaktı. Fakat Muschietti, muhteşem bir uyarlama ve son zamanarın en iyi korku filmini çekmekle beraber eksiği olmayan kaliteli bir sinema örneği ortaya çıkarmış.

960
Dünya çapında büyük beğeniyle izlenen IT gördüğünüz gibi bizim tarafımızdan da oldukça beğenildi. IT macerası bitmiş de değil. Kitabın ikinci yarısını, bu filmde izlediğimiz çocukların 27 yıl sonra şehre dönüşlerini konu alacak ikinci film yine Andy Muschietti’nin yönetmenliğinde 2019’dan sonra seyrimize sunulacak. İkinci filmle ilgili gelişmeler, daha ilk film soğumadan ortaya çıkmaya başlayacaktır. Sizin IT hakkında yorumlarınız neler? Filmi beğenerek palyaço lobisini karşımıza mı aldık? Çocukların yetişkin halleri için oyuncu tavsiyeleriniz var mı? Ben Beverly’e Amy Adams’ı çok yakıştırırdım şahsen. Yorumlarınızı bekliyoruz!

Author

Lord olmak için yola çıkan gariban geek kendini bir anda yazar olarak buldu. Geek kültürüyle küçük şakalaşmalarını, sinemayla flörtlerini yazıya dökmek için burada. Muhitte Geek_Lord olarak bulabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.