Japonya’dan çıkıp Dünya’nın en bilinen oyun karakteri haline gelen Super Mario’nun yeni filmi vizyona girdi. Filmde, oyun serisine yapılabilecek tüm göndermeler yapılmakla birlikte fan service had safhada. Yine de film, iyi denmekten çok uzakta.

Aaron Horvath, Michael Jelenic ve Pierre Leduc’un çektiği ve Matthew Fogel’ın senaryosunu yazdığı The Super Mario Bros. Movie vizyona girdi. Animasyonları çok güzel olmasına rağmen film bizi, “Üç yönetmene çektirene kadar üç senariste yazdırsaydınız“, demekten alıkoyamadı.

Gelin, spoiler‘lı şekilde nedenlerini sayalım.

Super Mario Bors. Movie

Öncelikle Super Mario karakterinin kim olduğuna bakalım. Shigeru Miyamato tarafından Nintendo için yaratılan karakter ilk defa 1985 yılında ortaya çıktı. Başta marangoz olarak tasarlanan Mario’nun mesleği sonradan tesisatçı olarak değiştirildi ve ikinci bir karakterle oynayabilmek için Mario’nun kardeşi Luigi oyuna eklendi. Kalanı hepimizin malumu; iki kardeş, Mushroom Kingdom’da, Prenses Peach’i; başta Bowser olmak üzere şeytani kaplumbağalardan kurtarmak için sayısız maceraya girdi. Bir de Donkey Kong var, o da başta kötü olup sonradan iyi olan karakter. Hepsi bu. Hikâye bu kadar. Film için de fazlasını söylemenin imkânı yok. Tamam, oyunu oynarken; koştur, platformlardan zıpla, tuğlaları kır, mantarları ye ve fazlasını yap mantığı hep eğlenceli olmuş olsa da filmin içinde bu sistem çalışmıyor.

Filmin konusu şöyle:

Normal dünyada sıradan bir hayat yaşayan kardeşler için Luigi’nin başka bir evrene düşmesiyle macera başlıyor. Mario da kardeşini kurtarmak için onun peşinden gidiyor. Şans eseri Luigi, Bowser’ın eline, Mario da Prenses Peach’in yanına düşüyor. Her şey olabilecek en düz şekilde oluyor. Prenses ve kaplumbağalar zaten olası bir savaşın eşiğinde. Mario’nun da gelmesiyle; ‘haydi İtalyan asıllı, bıyıklı bir abi gelmiş, onu da olaya dâhil edelim’ diyorlar ve bir de üzerine Mario’yu maceraya katılması için eğitmekle zaman harcıyorlar. Hikâyede hiçbir çatışma unsuru yok. Aynı oyundaki gibi bam-güm zıplama ve mantar yeme, film boyunca devam ediyor.

bowser super mario bros. movie
Bowser

Derinlikli diyebilmemizin yanından geçen tek karakter Bowser; tebaasına metal konseri dinletirken yalnız kalınca Prenses için piyano çalıp aşk şarkıları söylüyor, düşmanına aşık. Diyaloglar çok düz, her şey çok hızlı ve resmen oyun gibi. Bu son cümleyi pozitif anlamda kurmuş olmayı isterdik eğer güzel bir hikâye ve kayda değer bir karakter gelişimi görseydik. Oyunların sinemaya uyarlanmasına sıcak bakıyoruz, bununla ilgili bir problemimiz yok. Buradaki sorun; oyun dünyasının ve sinemanın iki ayrı mecra olması ve film izleyecek olduğumuzda bir hikâye vaadiyle sinemaya gitmemiz. Mario’nun normal Dünya’dan çıkıp, havada asılı duran inşaat halindeki tuğlalardan zıplaması ve duvarların içine öylesine mantar yerleştirilmiş olması bunu kesinlikle sağlamıyor.

super mario bros movie mario ve luigi
Mario ve Luigi

Super Mario Bros. Movie nihayetinde bir animasyon işidir, çocuk filmidir, ne bekliyoruz bu kadar desek olur mu? Kesinlikle olmaz. Disney’in ve DreamWorks’ün on yıl önce çıkan ve bugün hâlâ herkesin gözünü dolduracak sürüyle filmi var. Sanmıyoruz ki Shrek veya Zootopia bugün kimsenin; çocuk filmidir hocam çok abartmayın diyeceği filmlerdir. Daha spesifik örnekle gidelim: Bowser, karakter derinliğini en net gördüğümüz karakterdi dedik. Bu film içinde öyleydi evet, düşman olduğu prensese aşık oluyordu ve öfkesinin ardında daha duygusal bir karakterdi. Gelin bir de Mega Mind fimine bakalım. Filmde protagonistimiz, villain’ın kendisiydi. Kötüydü, kötü olduğunu biliyordu ve kötülük yapmak istiyordu. Bir de üzerine; kötülüğü rasyonalize edip kötü olmasının sebeplerini daha filmin başında seyirciye anlatmaya başlıyordu. Filmin sonuna doğru da yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşıyor ve karakter gelişimi kazanıyordu. Bir de ana karakterlere bakalım. Mario ve Luigi üzerinden kardeş olmanın getiri veya götürüleri hakkında söylenebilecek pek söz yok. “Kardeşim kayboldu, onu bulup kurtarmam lazım.” Filmde daha ötesi yok. Ice Age ve Toy Story, kardeşlik üzerine bu filmden çok daha fazlasını söylüyor ki karakterlerin kan bağı bile yok.

Mushroom Kingdom eğitim alanı

Filmde Mario’yu mantarlayıp ondan bir kahraman yaratıyorlar. Başta söylediğimizi tekrar belirtelim; oyunda bu koymuyor ama filmde olunca Mario’nun cebinden ingiliz anahtarını çıkarması gereken bir anın gelmesini beklerken buluyorsunuz kendinizi. Shark Tale’a bakınca, Oscar köpek balığı mafyasının eline düştüğünde bir prenses gelip ona; arkada I Need a Hero çalarken beş dakika eğitim verdiği için değil; zekasıyla ve kendi meşrebince olayları çözdüğü için kahraman oluyordu. Bir yerlerde Ratatouille diye bir film var ve bir neslin aklına; aşçı olmanın iyi bir fikir olacağını soktu. Yani animasyonlardan hâlâ etkileniyoruz ve başına geçince içten içe bizi etkisi altına alacak bir nokta arıyoruz.

Şimdi soru; “Küçükken izlesem bu filmi sever miydim?” değil, “Altı yaşındaki yeğenime bu filmi izletir miydim?

Cevap hayır. Muhtemelen diğer örnekleri beş kere izlediğine emin olur yine de Mario’dan bir beklentiye girmeyiz. Hatta filmdeki depresif deniz yıldızının solo filmi çıksa bu filmden daha ilgi çekici olacağından eminiz.

Bunların üzerine; film kötü, film berbat gibi bir sonuca varmak istemiyoruz. Temizinden bir buçuk saat boyunca animasyon izleyip çıkıyorsunuz. Sadece film izlemek gibi değil de başkası oyun oynarken izlemek gibi hissettiriyor. Filmi izlememiş olanlar için önerimiz; Atari’leri dolaptan çıkarıp Super Mario Bros’u evde oynamak.

Author

Sabah kuşağı çizgi filmleri müdavimi.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.