For All Seasons 1

Küçükken tek sahip olduğun şey umutların, rüyaların ve dualarındır. Benim için bu üç şey de aynıydı. Onunla evlenecektim ben. Bayan Lana Lang Kent olacaktım. Çocuklarımız olacaktı, etrafta dolaşan bir sürü haylaz, çünkü ben de tek çocuktum, Clark da. Sanırım bu yüzden yakınlaştık. Kardeşlerimiz yoktu, o yüzden de komşu çocuğu en yakın arkadaşımız oldu. Düşününce, Clark ile ortak noktamız çoktu aslında, ikimiz de yetimdik. Ama sonra… bir gecede, hiçbir şekilde benzemez olduk. Hem de hiç.

Clark’ın mezuniyet töreninden hemen sonra, beni bir tarlaya götürdüğünü kimseye söylemedim. Elimi tutmuştu. Titrediğimi hatırlıyorum. Çok heyecanlıydı, bana söyleyeceği şey dünyanın en iyi şeyi olacakmış gibi davranıyordu. Bana evlenme teklif edecekti, emindim. İstediğim her şey gerçek oluyordu. Olmadı.

Onun yerine Clark bizi yukarı kaldırdı. Ağaç eve çıkalım diye tutup kaldırdı anlamında değil. Havaya yükseldik. Bir kuş gibi. Bir uçak gibi. Mantıklı değildi. Smallville’li on yedilik bir kız bile insanların uçamayacağını bilirdi. Ama oradaydık işte, Pete Ross’un evinin üstünde, Kent çiftliğinde ve.. ve… tüm hayallerim ve umutlarım yere düştü, çakıldı, paramparça oldu. Clark uzun uzun nasıl müthiş güçleri olduğunu, bununla insanlara nasıl yardımlar edebileceğini anlatmaya başladı. Ve ben dinlemiyordum gerçekten. İçimden hep ümit ediyordum ki, bu bir rüya olsun. Uyanayım, hemen Clark’lara gidip, saçma rüyamı anlatayım. Clark’ın uçabiliyor olduğuna beraber gülelim. Ama olmadı. Clark gerçekten de uçabiliyordu.

O gece neler olduğunu anlamam çok uzun süre aldı. Neden o olan şeylerin olduğunu. Clark beni korkutmak istememişti, hayal kırıklığına uğratmak, sinirlendirmek ya da uğraşmak zorunda kaldığım diğer tüm hisleri yaşatmak istememişti. Clark en iyi arkadaşların, ve sadece en iyi arkadaşların yaptığı bir şeyi yapıyordu. Benimle en derin sırrını paylaşıyordu. Clark Kent Superman’di.

O geceden sonra Smallville’i terk ettim. Hayatı tepetaklak olmuş her ergenin yapacağı şeyi yaptım. Kaçtım. Ben uzaklardayken, dünya Superman denen kişiyi tanımaya başladı. Nerede olduğum, hangi ülke ya da hangi şehirde olduğum önemi değildi. Herkesin aynı soruyu sorduğunu duyuyordum. Neden böyle bir adam vardı? İnsanlar merak ediyorlardı, neden böylesine güçlere sahip bir adam, eğer gerçekten var ise, başkalarına yardım ediyordu kendisine fayda sağlamak yerine?

Ne zaman böyle şeyler dense, kendimi gülümserken buldum. Kimse neden bir fırtına gecesi, kasabanın polis şefinin berbat bir havada insanları uyarmaya çıktığını sorgulamıyordu. Kimse bir itfaiye memurunun, birini kurtarmak için bile değil, kurtarılacak biri var mı diye kontrol etmek için ateşlere atlamasını sorgulamıyordu. Her zaman, bir hemşirenin her bandajında, bir rahibin her vaazında, bir annenin her sarılışında… bir seçim var. Bu seçimler, bizim sadece iyi olmak için değil, başkalarında da iyiliğe ilham vermek için yaptığımız seçimler.

En sonunda, uzaktayken, bunun beni ne kadar özel hissettirdiğini fark ettim. Çünkü o pelerinli uçan adamı anlamak için, ihtiyacım olan tek şey, Clark’ı tanımaktı.

 

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.