7. Ama Buna Rağmen Yine de Sezonsal Bir Hikayenin Varlığı
Her ne kadar bölümler kendi başına ayakta durabiliyor olsalar da hemen hemen her sezonun büyük bir hikayesi de vardır. Birinci sezon için Ben’in doğumu, ikinci sezon için Ross ve Rachel’ın kavuşmaları, üçüncü sezon için ayrılıkları, dördüncü sezon için Phoebe’nin hamileliği ve Ross-Emily evliliği, beşinci sezon için Chandler-Monica ilişkisi, altıncı ve yedinci sezonlarda Chandler ile Monica’nın nişanlılığı ve evliliği, sekizinci sezon için Emma’nın doğumu, dokuzuncu sezonda Joey-Rachel ilişkisi ve onuncu sezonda da Ross-Rachel’ın nihai sonu. Bu hikayeler de kümülatif olarak birikip, şuraya varırlar…
8. Dizi İlerledikçe, Karakterlerin Geçmişlerinin Kabul Ediliyor Oluşu
Çoğu dizi bunu yapmaz. Sadece sitcomlardan bahsetmiyorum. Pek çok kez yazarlar karakterleriyle ilgili ilginç bir şeyden söz etmek istedikleri zaman dışarıdan bir bilgi getirirler. Örneğin How I Met Your Mother’da birden Barney’nin yıllardır annesine sahte bir evlilik sunduğunu öğrenmemiz gibi. Ama Friends, ağırlıklı olarak kümülatif tarihi mizah malzemesi olarak kullanır. Bu karakterlere inandırıcılık katar. Örneğin yedinci sezondan itibaren Ross ile ağırlıklı olarak çok boşanmasıyla dalga geçilir, Chandler’ın romantik başarısızlıkları önüne koyulur. Daha gerçek olur karakterler.
9. Büyük Bir Olaydan Önce, Hazırlığın İyi Yapılması
Ve bu karakterlere inancımız artınca, yaşadıklarını da umursamaya başlarız. Ama Friends bu konuda da muadillerinin aksine büyük olayları dan diye çıkarmaz karşımıza. Örneğin üçüncü sezonun sonlarına doğru iki hikayenin temelleri atılmaya başlar; yavaş yavaş ve ufakça. Birincisi, Ross ve Rachel’ın tekrar birleşmesidir. İkincisi ise ufak esprilerle ve flashback bölümüyle karşımıza çıkan Chandler-Monica yakınlığı. Hemen hemen her konu bu şekilde önce temeli atılıp, sonra üzerine çıkan binayla anlatılır. En süperi de budur.
10. Karakter Gelişiminin Mizah Uğruna Harcanmaması
E bu kadar inandırıcı karakterler, üzerine iyi anlatılan bir hikaye olunca, karakter gelişimi de oluyor tabii ki. Bu diğer dizilerde de olur. Hiçbir şey değilse, yazarlar karakterleri daha iyi tanımaya başlarlar, daha rahat yazabilir hâle gelirler. Fakat pek çok dizi, mizah ya da hikaye uğruna bu karakter gelişimlerini fütursuzca harcar. Artık bir karakter başına spesifik bir olay gelince o tepkiyi vermemeyi öğrenmiştir sanarsınız, ama çoğunlukla eski tepkilerine geri döner. Friends öyle değildir. Karakterler gelişir, mizahın odağı kayar.
11. Anı Biriktirtebiliyor, Anılarla Bağdaştırılabiliyor Oluşu
Bu da Friends’in şeytan tüyü işte. Friends’in iki kilit özelliğini aynı başlığa toplayalım istedik. Birincisi, bölüm başlıkları gibi, arkadaş arasında aynen “Şu Chandler’ın ağlayamadığı” gibi bahsedilen anıları. Diziyi beraber veya ayrı ayrı izlediğiniz arkadaşlarınızla kurgusal dostlarınızın anılarını paylaşırsınız. İkincisi ise daha kilittir. Romantik kabızlık, kalp ağrısı, kariyer kaygıları, değişim korkuları gibi şeylere değinen Friends, sizi illa ki hayatınızın bir noktasından yakalar. O noktadan sonra da bir bakmışsınız, Phoebe, Rachel, Monica, Ross, Joey ve Chandler olmuş sizin dostlarınız…
12. “Arkadaşlar” Arasındaki Muhteşem Kimya
Bundaki en büyük pay da, dizinin en çok övülen şeyine ait. Bu altı kişinin gerçek hayatta da çok yakın arkadaş olduklarını zaten bilmeyen kalmadı. Jennifer Aniston, Courteney Cox’un kızına vaftiz annelik yaptı. Hemen hemen herkes birbirinin dizilerinde konuk oyuncu oldu. Zaten diziyi izleyen insanların bildiği bir şeyi söylüyorum ama, bu insanlar gerçek hayatta da sıkı dosttular. Ve o kimyaları izleyiciye hep yansıdı. Rachel Joey’nin omuzuna kafasını yaslayıp, Chandler ve Monica gibi arkadaşlıktan sevgililiğe bu kadar rahat neden geçemediklerini sormuştu son sezonda. Joey de orada “Demek ki bizim kadar iyi arkadaş değillerdi” cevabını vermişti. İşte o zaman, ilk izlediğimde gerçekten de inanmıştım. Şimdi de, hala inanıyorum…