Zaman içinde mitlerden hikâyelere, hikâyelerden romanlara, romanlardan müzikallere varıncaya kadar bir sürü farklı cadı tiplemesi gördük. Hepsi de küçük küçük detaylar dışında neredeyse aynı tiplemelerdi, haksız mıyım? Tarihte cadı olduğu iddia edilen erkek bireyler de varken popüler kültürde cadıların kadın olmak gibi bir ortak noktaları var örneğin. Hatta günümüzde hâlâ cadı dendiğinde aklımızda süpürgesine binip uçan, iksirler hazırlayan, koca burunlu, dağınık saçlı ve kötü huylu bir kadın figürü belirmez mi? Öyleyse süpürgelerinize sıkı tutunun çünkü cadı figürü üzerine kısa, tarihi bir yolculuğa çıkacağız!
1100’ler: Sinsi Birisi, Morgan Le Fay
Madem öyle, Morgan Le Fay’den bahsedelim mi biraz? Kral Arthur efsanesinin en önemli isimlerinden, hatta bazılarına göre efsanelerin de aslında baş karakteri. Zira kamera arkasından her şeyi o yönetiyor, her yerde eli var. Başlarda hikâyelerde becerikli şifacı olarak bahsedilirken zamanla daha da karanlık bir hâle gelmeye başlıyor tasviri, sonuç olarak da Arthur efsanelerinin kötü kadını oluyor. Cadı figürünün geçirdiği değişimi görmek için güzel bir örnek kendisi zira aynı Hekate gibi, o da en başlarda iyileştirici bir güç iken zaman içinde şeytanlık gibi kavramların cadılık ile ilişkilendirilmesi sonucunda, kötü olduğu kanısına varılan bir karakter.
Morgan Le Fay’i aksiyonda görelim bir de: Sir Gawain ve Yeşil Şövalye hikâyesinde, örneğin, daha ilk belirdiği andan itibaren anlatıcımız onun çirkin ve yaşlı bir kadın olduğunu belirtmeden geçmiyor. Sinsi bir kadın ayrıca. Bir de öyle iyi bir manipülasyon ustası ki hikâyenin sonunda, baş karakterlerimizin başına gelen her kötü şeyin sorumlusunun Morgan Le Fay olduğu anlaşılıyor.
Böylesine güçlü birisi olmasına rağmen karakter motivasyonu da bir o kadar yetersiz, en azından bu hikâye çerçevesinde baktığımızda. Karakteri, geçmişten günümüze kadar birçok eleştirmen tarafından farklı yorumlar getirilerek açıklanıyor. Zira hikâyede anlatıldığı kadarıyla yaptığı her şeyi kız kardeşini korkudan öldürmek için yapmış. Ki bunda da başarılı olamıyor. Hikâyenin tamamını göz önünde bulundurduğumuzda bu çok alelade bir neden, yetersiz yani. Demem o ki Morgan Le Fay’in kötü karakter olması için belli bir motivasyonunun olmasına gerek görmüyorlar. Cadı olması yeterli oluyor.
1623: Shakespeare’in Üç Cadıları
Macbeth oyunu boyunca tüm olayların fitilini ateşleyen ve Garip Kız Kardeşler olarak da bilinen bu üç cadıdan bahsetmezsem olmazdı. Shakespeare de bu cadıları tasvir ederken cinsiyet rollerine uymamalarına dikkat etmiş: “ince dudaklı” ve “yamuk parmaklı” olarak tasvir edilmişler. Kulağa çok da dönemin ideal kadın figürü gibi gelmiyor, değil mi? Bütün bunların yanında bir de sakalları olduğunu belirtmiş. Dönemin ideal kadın figürü mü demiştik? Unutun gitsin!
Cadılar, oyun boyunca karakterlerin içindeki karanlığı, kötülüğü ve şeytanlığı sembolize ediyorlar. Zaten Shakespeare’in yaşadığı dönem içinde ele aldığımızda da cadılar kötülüğün zirvesi olarak biliniyorlardı, cadıların kötü şöhretinde Shakespeare’in bir suçu yok yani. Orta Çağ, cadı avcılığı ile anılan karanlık çağ sonuçta. Bu konuyla ilgili daha ayrıntılı bir yazı için sizi şuraya alabiliriz. Macbeth’te cadıların önemli bir özelliği var ki o da doğrudan olaylara müdahale etmemeleri. Karakterlerin zihinlerine minik şüphe tohumları ekiyorlar yalnızca, hepsi bu. Geri kalan her şeyi karakterler yapıyor. Yani cadılar manipülasyon konusunda ustalar, tıpkı Morgan Le Fay gibi.
Bir de garip hayvan parçaları kullanarak eksantrik iksirler yapma geleneğini de bu üç cadı popülerleştirmiş. “Semender gözü” ve “kurbağa ayağı” gibi malzemeler katıyorlar iksirlerine. Sizin de aklınıza yeşil, fokurdayan bir kazan gelmedi mi?
1937: Pamuk Prenses, Disney
Aslında Pamuk Prenses’te doğrudan kötü karakter olarak bir cadı görmüyoruz. Asıl kötü karakter olan Şeytani Kraliçe’nin alter-egosu diyebiliriz belki de cadı için. Cadı tipinde olmadığı zamanlarda da kendini beğenmişliği ve burnu havada bir tip olması ile karakterize edebileceğimiz bir kötü karakter var bu masalda. Kendini beğenmiş kötü kadın. Hrrr.
Cadı olduğunda ise kamera artık Pamuk Prenses’e çevriliyor zira kötü karakterin kendini yaşlı bir cadıya dönüştürmesinin asıl amacı, izleyicinin Pamuk Prenses’in ne kadar yumuşak huylu birisi olduğunu görmesini sağlamak. Saf prensesimiz, muhtemelen cadılık müessesesinden ve onun kötülüklerinden habersiz yaşıyor. Öyle ki yaşlı bir kadın görünce “Acaba bir cadı ile mi karşılaştım?” diye ikinci defa düşünmüyor, kadının burnu ne kadar uzun ve parmakları ne kadar yamuk olursa olsun. Hediyesini hemen kabul ediyor, akabinde de tuzağa düşmüş oluyor.
Bu masaldan bahsetmek istememin sebebi aslında cadı figürünün görsel olarak belki de ilk defa bu kadar “cadı” olması. İlk defa 19.yüzyılda Grimm Kardeşler tarafından ortaya çıkmış olsa da hikâye formundaki elementler popüler kültürde önemli bir yer edinmeyi başaramadı, bu tasvirlerin popülerleşmesi için bir film gerekliydi ve Disney de bunu çok güzel bir şekilde başardı. Cadılık ile bugünlerde eşleştirdiğimiz görsel özellikler, Disney’nin 1937 yılında yaptığı animasyon filmi ile popüler kültürde yer edindi. Pamuk Prenses filmindeki cadı; yaşlı, büyük burunlu, yamuk parmaklı, idealize edilmiş güzellikten olabildiğince uzak. Aynı günümüzdeki cadı figürleri gibi!
Genel hatlarıyla cadı tiplemesi değişmiyor fark ettiyseniz. Şöyle ki, edebiyatta cadılar çoğunlukla kendilerine biçilen toplumsal cinsiyet rollerine uyumluluk göstermeyen kadınlar olarak tasvir edilmişlerdir. Aşırılardır, ya çok yaşlılardır ya da çok kendilerini beğenmişlerdir; ya çok güzellerdir ya da çok çirkinlerdir. Genelde yalnızlardır, işlerini tek başlarına hallederler ya da etraflarındaki güçlü karakterleri piyon olarak kullanıp onlara hallettirirler.
Elbette bu tiplemeyi günümüzün şartları ile değil, eserlerin yazıldıkları döneme göre yargılamak lazım. Öyleyse geçmişteki ideal kadın tiplemesini bir düşünelim: evinde çocuğuna bakan, kocası olmadan parmağını hareket ettiremeyen, güzel olduğunun farkında olmayan, saf bir figür. Bu çerçeveden baktığımızda aslında cadılar genel anlamda bu rollere meydan okuyan kadınlardan oluşuyordu. Haksız mıyım? Baksanıza Morgan Le Fay’e! Ablam benim!
Bahsetmek istediğim daha çok cadı var fakat bugünlük bu kadar diyelim, elbet diğerlerine de gelirim farklı yazılarda. Mesela La Belle Dame Sans Merci’den veya Oz Cadısı Elphaba’dan hiç bahsetmedim. Ki ikisini de öyle çok severim ki! Neyse ki değinmek istediğim önemli noktalara değinmiş oldum, cadı figürünün tarih boyunca nasıl değiştiğini (veya değişmediğini) görmüş olduk. Eh artık, cadılar bahane, bir gün beraber iksir yapalım mı sizinle?