Pokémon oyunlarını biliyorsunuz değil mi? Bu siteye giriyorsanız, kuvvetle muhtemel oyun dünyasının bu on beş yıllık çınarına aşinasınızdır. Pokémon oyunları basit bir mantıkla ilerlerler. Her Pokémon’un bir tipi vardır, tipler birbirlerine kompleks bir taş-kağıt-makas sistemi üzerinden üstünlük sağlarlar ve siz gördüğünüz her Pokémon’u yakalayıp, Pokémon Ligini kazanmak için 8 Gym rozetini elde etmeye çalışırsınız. Mantık 1990’ların sonunda çıkan Red/Blue neslinden beri aynıdır.
Tabii eğer siz kendiniz değiştirip, oyuna biraz renk katmak istemezseniz. Aynı adlı internet çizgi romanından çıkan Nuzlocke kuralları tam da bunu yapar. Bu kurallarla oynadığınız oyunda, şu iki maddeye uymak zorundasınızdır:
- Savaşta canı 0’a indirilen Pokémon, ölmüş sayılır. Onu release etmek zorundasınız.
- Sadece yeni girdiğiniz bir bölgedeki ilk karşınıza çıkan Pokémon’u yakalayabilirsiniz.
Pokémon’larınıza lakap takmanız ve save alıp, yeniden yüklemeniz de beklenir kurallar dahilinde. Aslında lafı fazla uzatmaya, detayına girmeye gerek yok. Nuzlocke kuralları, Pokémon evrenine permadeath’i, yani kalıcı, geri dönülmez ölümü getirir. Ve bu ufkundan dönülmez akşam, tüm oyunu; daha önce yüz yirmi kere oynamış ve bitirmiş olsanız dahi rengarenk eder. Bambaşka yapar. Bir şeyi tamamen kaybedebileceğinizi bilerek oynarsınız oyunu. Şansa karşınıza çıkan, beraber üç Gym aştığınız Pikachu hain bir Diglett saldırısıyla mefta olduğunda içinizden harbiden göz yaşı dökmek gelir.
Oyun tasarımcıları sıklıkla ölümü bir oyuncu başarısızlığı olarak kabul ederler. Gerçek hayatta ölümden öte köy olmadığı gibi, çoğu oyunda da yoktur. Tabii ki DVO’larda cesedinize geri koşmanız gerekir, multi oyunların geri kalanlarında da respawn olursunuz fakat nadiren tek kişilik oyunlar siz öldükten sonra sizin bıraktığınız gerçekliklerde devam ederler. Büyük ihtimalle siz ölünce, en son save’inize kadar olan her şey başa alınacak; düşmanlar tekrar canlanacak, questler tekrar bitmemiş klasörüne gelecektir.
Bu tip oyunlar, ölümü bir ibare olarak kullanılırlar. Bir mesajdır adeta ölüm. Tasarımcıdan, direkt bize, “Game Over” harfleriyle yazılmış, ama aslen “Bir şeyi yanlış yapıyorsun, tekrar dene” demek isteyen bir mesaj. Tabii yanlıştan kasıt, “benim belirlediğim parametreler içerisinde yanlış” cümlesidir. David Cage oyunlarda ölümü oyuncu değil, yapımcı başarısızlığı olarak gördüğünü söylediğinde bunu kast ediyordu. Senin zıplaman gereken yer, ateş etmen gereken düşmanların sırası ve boşaltman gereken şarjör sayısı bellidir. Öldüysen, sebebi muhtemelen yapımcının farklı bir taktiğe olanak vermemiş olmasıdır.
Permadeath içeren oyunlar, bunu silip geçerler. Roguelike, taktiksel rol yapma oyunları ya da bazı DVO’lar; tür fark etmez, geri dönülmez bir şekilde ölmek çoğu zaman bir özgürlük alıp bırakır kucağına. Çoğu zaman ölüm aynı şeye yeniden başlamak, yapımcının senden ne yapmasını istediğini çözmek için atlıkarıncaya bir daha binmek anlamına gelmez. Ölüm senin kasten yaptığın bir feda hamlesi de olabilir. Belki de kısa zamanında gerçekten yapmak istediğin bir şeye odaklanmak için bir fırsattır. Ya da, çoğunlukla, ölüm yepyeni bir başlangıçtır.
Çoğu oyunda ölüm sadece bir kitap ayracıdır. Öl, hemen diril, tekrar öl, hemen diril ve tekrar öl. Oyunun akışını kesen bir load ekranıdır. Fakat kalıcı ölüm, geri dönülmez ölüm kitabın arka kapağıdır. Ya tutup elinize yeni bir kitap yazmaya başlarsınız, ya da komple bırakır gidersiniz; ama aynı kitapta sıkışıp kalmak zorunda değilsinizdir. Geri dönülmez oyun bu yüzden üzer sizi, evet. Nuzlocke oynadığınız Pokémon’da elinizle 50 level yaptığınız Blastoise ölünce içiniz paramparça olur. Fire Emblem’da en sevdiğiniz iki karakterin evlenerek yaptıkları çocukları bir savaşta saçma bir hatanız yüzünden ölünce kalbiniz acır. Rust’ta üzerine kıyafet diktiğiniz karakteriniz ölünce, emeğinize ağlarsınız.
Ama bunların her biri, normal bir oyundan kat kat daha unutulmaz olur. Çünkü oyunlar hikaye yaratma makineleridirler. Yapımcıların yapmanızı istemediği şeyleri yaptığınız için ölürseniz, onların hikayesini oynuyorsunuz demektir. Ama ölüm kendi elinizden gelen bir şeyse hikaye sizin hikayenizdir. Bu da, edebiyat tarihinin ilk başından beri, insanlığın ilk saniyesinden beri değişmeyen bir gerçeği doğrular bizlere: Bir hikaye, ancak bittiğinde güzel olabilir. Pokémon’daki o ölen Blastoise, yıllar içerisinde yetiştirdiğiniz tüm Blastoise’lar arasında en unutamayacağınızdır. Fire Emblem’de kaybettiğiniz savaşçıyı unutmazsınız. Rust’taki yaşamlarınızı masa başında arkadaşlarınıza anlatırsınız. Onlar sizindir çünkü. Onların finalleri sizindir çünkü.
Size tavsiyem olsun. Çıkın, internette gezinin. Kalıcı ölüme sahip bir oyun bulun. XCOM: Enemy Unknown, Rust, ne varsa. Oynayın ve ölün. Her ölüşünüzde, yeni bir hikaye keşfedeceksiniz ve o hikayeler, oyun tarihiniz boyunca en unutamadıklarınız olacak. Garantimizdir.
1 Comment
Yazı google translate’den çevrilmişçesine kötü yazılmış hatta hala öyle olup olmadığı konusunda şüpheliyim.