İnsan aklının kaleleri birer birer düşüyor. Bu hafta itibariyle, Google‘ın yapay zekası DeepMind, AlphaGo programı ile Go oyununun en büyüklerinden Lee Sedol‘u 5 maçlık seride 3-0 yenerek kendini ispatladı.

Dikkatimi çeken, 96-97 yıllarının Kasparov / DeepBlue mücadelesi dünya gündeminin bir parçası olmuşken, Lee Sedol / AlphaGo arasındaki bu büyük Go oyununun bu kadar ilgi görmemesi.

Bunun iki sebebi olabilir, ki en önemlisi muhtemelen bütün ihtişamına rağmen Go’nun hala Satranç kadar popüler olmaması. Diğeri ise mucizeler çağında yaşadığımız için, artık heyecanlanmamak. Şöyle bir his olabilir, “Geçen hafta Google’ın robotlarını sopayla itiyorlardı, bu hafta da Go şampiyonunu yenmiş, şaşıralım mı?”

 

Match-Room-8
Lee Sedol ilk yenilgisinden sonra “Kazanma şansım kesin diyorum, artık yüzde 50 diyorum” demişti. Mücadele 3-0 bitti.

 

Peki insan aklının kaleleri derken neyi kast ediyorum?

80-90’ların çocukları hatırlar, 96-97 yıllarında satranç tarihinin en büyüklerinden Garry Kasparov ve IBM‘in DeepBlue‘su arasındaki maç, bütün dünyanın dikkatini çeken, elbette X-Files başta pek çok bilimkurgu eserine ilham veren, son derece büyük bir olaydı.

Elbette yapay zekanın Go başarısı, çok, çok büyük bir olay. 3016 yılında torunlarımız Butleryan Cihad içerisindeyken yeni çağın başlangıcı olarak bu maçın sonucunu gösterebilir.

mass-effect-geth-hd
Önce Go, sonra bütün dün…evren?

 

Kısaca ve kabaca anlatmak gerekirse, ki bu paragraflarda hatalarımız olabilir, Go, Satranç ya da Yapay Zeka konusunda geekliği bizi geçen dostlar yorumlarda düzeltsin; Go galibiyeti neden önemli?

Bilgisayarlar yıllar önce her türlü oyunda insanları yenmeye başladıklarında, uzun süre Satranç’ta varlık gösteremediler. Açılış ve kapanışlar için hazır setleri ustaların oyunlarından okudular, ancak gövde oyunda, çok fazla taş, çok fazla hamle, çok fazla iterasyon oluyordu ve makinelerin hesaplama gücü bu binlerce hamle arasından doğrusunu seçecek kadar iyi değildi. Gel gelelim, bugün cep telefonunda bile 4 çekirdekli işlemci taşırken ısınmadan şikayet eden bizler biliyoruz, (yada bilmiyoruz ama nimetlerinden faydalanıyoruz) ki, işlem gücünü arttırmak teknolojik gelişmenin ana hamlesi. Hatta yeterli işlem gücü, bildiğimiz evrenin sonunu getirecek, ama bu başka bir konu.

1996-97 yıllarında Kasparov / DeepBlue arası mücadele, insanlığa “aşkınız sizin, hesap gücü bizim olsun” diyen bir mesajdı. 2000’li yıllara 3 kala bir makine, belki yüzbinlerce olasılık arasından en doğrularını seçip, büyük ustalardan Kasparov‘u yenmişti. Daha genç okurlarımız için şaşırtıcı olacaktır ama bir zamanlar belki binlerce oyun oynamış bir büyükustanın, tek mahareti çok hızlı hesap yapmak olan bir makineye karşı galip gelmesi, olasılık dahilindeydi. Bugün satranç yapay zekaları, zavallı ve ölümlü insanlardan bağımsız, kendi liglerinde kapışıyorlar. İnsan aklının “deneyim ve ustalık” kalesi, 97 yılında bu şekilde düşmüştü.

Bu yenilginin yarattığı kültürel şok sırasında, o zamanlar da Satranç kadar popüler olmayan, Go diye bir oyunun adı çok geçti. 1998 sonrasında yazılan pek çok makalede, hatta Wired’ın şu 2014 tarihli yazısına bir bakın, Satranç ve Go arasındaki farklar vurgulandı ve Go yapay zeka tarafından fethedilemez bir kale olarak konumlandırıldı.

Peki neden?

Burada teknik detaylara ve kurallara girmeyeceğim, ancak vakit ayırıp Satranç da, Go da oynayın biraz (hatta hep oynayın). Gerçekten de yeterli hamle hesaplaması ile Satranç’ın gövde oyununda doğru kararları vermek mümkün. Sol beyinden güç alan, ama sağ beyin kullanılarak ustalaşılan bir oyun. Go ise, hesaplama ile değil, yazması biraz zor ancak, biraz daha öngörü, içgörü, şablon tanımlama, alan kontrolü üzerine kurulu bir oyun, sağ sol beyin arasında bir denge olmazsa şuradan şuraya gidemediğin bir oyun. İki oyunu da oynamaya vakit ayırmadıysanız, anlatması zor, hafif de tartışmalı bir konu. Yine daha iyi bilenler beni düzeltsin. Ancak 2015 yılında AlphaGo çıkana kadar bu oyunda iddialı bir yapay zeka olmaması, en azından Go’nun sadece işlem gücünden fazlasını istediğini gösterir bizlere.

Satranç / Go farkı da üzerine çok konuşulacak bir konu. Pek çok açıdan batı ve doğu medeniyetleri arasındaki temel kültürel farkları bu kıyaslardan okumak mümkün. Ama biz konumuza dönelim. Google DeepMind ile çalışan AlphaGo, geçen yıl Avrupa Go şampiyonu Fan Hui‘yi, bugün Go aleminin büyük ustalarından biris olan Lee Sedol‘ü zahmetsizce yendi. Bunu yapabilmek “zeka” diye yanlış tanımlanan analiz ve hesap kapasitesinden çok daha fazlasını kullanması gerekliydi, öngörülü, içgörülü, sağduyulu filan olması lazımdı, zor bak anlatmak.

Sağ beyin / sol beyin arasındaki denge dediğimiz, kiminin ruhani şekilde açıkladığı, kiminin bütünsellik dediği insan aklının bu kalesine de yapay zeka girdi ve şampiyon çıktı.

Konu ilginizi çektiyse ve biraz daha derine gidesiniz varsa, buyrun. AlphaGo oyunu nasıl öğrenmiş ve nasıl çalışıyor, daha detaylı bir makale mevcut.

Aynı yapay zeka 2012 yılında YouTube videoları izleyerek kedinin ne olduğunu da tanımlamış, geçen yıl nöral ağ resimleri ile aklımızı şaşırtmıştı, hatırlatırım. “Yapay Zeka / Artifical Intelligence”  tabirinin klasik zeka tanımından ötürü yetersiz kaldığı, Yapay Akıl gibi daha geniş tabirlere geçmek zamanının geldiğini müjdeliyor Go başarısı. (Ya da insanlığın yenilgisi?)

Deneyim ve ustalık gitti. Sağduyulu ve dengeli düşünmek de gitti. Sırada “Aşk nedir?” sorusuna cevap bulmak kaldı galiba.

Gelecek çok güzel geliyor.

İzlemek / değerlendirmek isterseniz AlphaGo / Lee Sedol maçları burada:

 

 

Author

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.