Seri tamamlanmadan ve çoğumuzun çocukluk çağı bitmeden önce, Rowling’i suçlamak için çok daha az sebebimiz vardı sanırım. Hayır hayır, kendisinin son dönemlerde yaptığı, en iyi niyetli hâliyle bile düşünsek cahilce açıklamalarından da seri tamamlandıktan sonra haybeden ortaya attığı garip eklemelerle bir türlü gariban Harry Potter evrenini rahat bırakmamasından da bahsetmiyorum. Oralara gireceksek bu yazıyı en baştan yazmamamız gerekecek ve muhtemelen çocukluğumuzun bir kısmı da yazıyla birlikte başka yerlere gidecek. Daha ziyade Harry Potter’ın, sonraki çabaları saymazsak geniş çaplı bir evren olarak kurgulanmaması ve hikâyedeki genel boşluklardan bahsediyorum. Büyü neydi mesela, kuralları neydi, sekiz kitapta tam olarak bilemedik. Pottermore olmasaydı mesela, hortlak ile hayaletin ayrımını da portrelerin nasıl işlediğini de yazmamış olacaktı. Fakat bunlar biz seriyi okurken o kadar önemli değildi sanırım ve yazar, eserinin üzerindeki yegâne kontrol sahibi olarak bunları vermemeyi seçiyorsa, diyecek çok da bir şey kalmıyordu.
İşte o zamanlar, Rowling’i suçlamak için çok daha az sebebimiz varken yani, iki küçük kitapla ayağı yere basan ve açıkçası iyi de bir amaç için yola çıkan eklemeler yapıyordu Rowling. Bunlardan biri, film serisi gelesiye kadar çoğu kişinin Harry ile alakalı olmadığı için o kadar da dikkate almadığı fakat şurada biraz bahsettiğim üzere önemli olan Fantastik Canavarlar Nelerdir ve Nerelerde Bulunurlar? isimli kitap. İkincisi ise bu yazımızın konusunu oluşturan Çağlar Boyu Quidditch. Ziyadesiyle çok kısa olan bu kitabın tamamıyla ilgili olmayacak konumuz; içerisinden bir parçayla büyü dünyasının gözde sporu Quidditch’in değişim çağından bahsetmek istiyorum çünkü bu ayki dosyam, değişim çağları üzerine.
İlk olarak 2001 yılında basılan ve Türkçeye de 2002’de çevrilen kitabın, başındaki Dumbledore’un kaleminden çıktığı belirtilen önsöz ve başındaki kütüphane kayıtlarında sayılan isimler haricinde gerçekten de Harry’nin hikâyesiyle uzaktan yakından alakası yok. Harry’nin bu kitabı okuduğunu biliyorduk, seri içinde bazı takım isimlerine de rast gelmiştik. Bağlantı bu kadar. Ancak Harry Potter serisiyle ilgili anılarımızı şöyle bir düşününce, içerisinde Quidditch’in bütün detaylarıyla yer almasının bizi heyecanlandırdığını, hikâyeye katkısının da az olmadığını söylersem sanırım yanlış olmaz. Hâliyle Quidditch’in tarihçesine, kurallarına, çağlar içerisinde yaşadığı değişime eğilen bir ek kitap, seriye gerçekten anlamlı katkılar yaptığı için kıymetli.
Rowling, saç ucundan ayak topuğuna kadar iflah olmaz bir İngiliz olduğu için, seride Quidditch’i detaylandırarak önemli bir yere koyması ve arkasından da Quidditch’e tutarlı bir tarihçe yazması, aslında, çok şaşılacak bir şey değil. Futbolun anavatanından yetiştiğini düşünüyorsak şaşırmamamız lazım en azından. Hem verdiği bilgilerden yola çıkarsak Quidditch’in tarihi, modern İngiliz futbolunun tarihini de bayağı andırıyor fakat bu, anavatanın neresi olduğundan ve Rowling’in neyi nerede konumlandırdığından başlayarak, başka bir yazının konusu olurdu. Biz kendi konumuza dönelim.
Uçan süpürgelerin ve süpürge oyunlarının tarihi milattan sonra 962 yılına kadar götürülebilse de Quidditch’ten kesin olarak bahsedebilmemiz için 11. yüzyıla varmış olmamız gerekiyor. Daha doğrusu Queerditch isminden bahsedebilmemiz için çünkü bu oyun, o zamanlar bu isimle biliniyor. Kayıtlı belgelerle tespit edilebilen ilk Quidditch oyununun, 11. yüzyılda Queerditch Bataklığı’nda, birtakım süpürgeli zevzekler tarafından oynandığını söyleyebiliriz. O zamanlar Quaffle yahut Bludger gibi topların yerine küçük kayalar kullanıyorlar, zamanla hem büyülü toplar hem de kullanılan süpürgeler üzerinde çok fazla geliştirme yapılıyor ve oyun, bildiğimiz hâline giderek daha çok yaklaşıyor.
Ancak ne süpürgelerin ergonomik yapıları üzerindeki geliştirmeler ne de oyun için özel olarak üretilen, uygulanan büyüler Queerditch’in değişim çağını oluşturuyor diyemeyiz. Şöyle ki az çok seriyi tanıyan herkesin bildiği üzere, oyunun ana noktası bunların hiç biri değil. Daha hızlı süpürgelerinizin olması, bir topunuzun az olması yahut ‘konfor büyü’nüzün eksikliği, oyun için birkaç değişik oynanış biçimi düşlemekten öteye gitmiyor. Hatta kocaman üç tane delikten top geçirmek için üretilmiş bir oyundan bahsetmemize rağmen atılan gol sayısı, atılan golün nasıl atılması gerektiği yahut gol atılıp atılmaması dahi önemli değil. Çünkü temelde maçı bitirebilecek tek şey, Altın Snitch’in yakalanması. Bütün oyun, tıpkı serinin ilk ve son kitapları gibi, Snitch üzerine kurulmuş durumda. Snitch’in varlığı o kadar önemli ki hatta, oyun bitmekle kalmıyor, yakalayan taraf doğrudan 150 puanı hanesine kazandırmış oluyor. Tarihte her ne kadar Snitch ortadan kaybolduğu için günlerce süren maç örnekleri bulunsa da istatistiğe vurulduğunda Snitch’i yakalamak, doğrudan maçı kazanmak anlamına gelebiliyor. Tek işi Snitch’ı gözlemek, ne zaman yakalayacağını tespit etmek ve yakalayabilmek için her türlü taklayı atabileceğini bilmek olan bir pozisyon var oyunda, daha ne diyelim.
Quidditch’in temelde Snitch’e odaklı olması, değişim çağının da Snitch’siz olamayacağının en net kanıtı olsa gerek.
Oyunda kullanılan ve yakalanışı maçın kaderini belirleyen Altın Snitch, belki çoğunuz biliyordur, başlangıçta bir kuş. 1100’lü yılların başlarında, Sinicit isimli bir kuşun avlanması, büyücüler arasında oldukça yaygın bir etkinlikmiş. Kuzey Avrupa dolaylarında görülebilen bu tür, aynı zamanda, saklanmaktaki başarısı ve inanılmaz hızı sebebiyle Muggle’lar tarafından tespit edilemeyen bir kuş. Boyutunun küçüklüğü, havadaki çevikliği ve az önce de söylediğimiz üzere saklanmaktaki becerisi, kendisini yakalayan büyücüler için büyük bir saygınlık kaynağı olmasına sebep olmuş; bir tanesini ele geçirebilenlere altınlarla dolu keseler hediye edilmiş. İnsanlığın öldürdükleriyle övünmesine karşı çaresizliğimiz, büyü dünyasında da olsak kaçamadığımız bir şey anlayacağınız. Zira salt çıkarlarımız uğruna dokunduğumuz her şey gibi, bu küçük kuş da kendisini esir edenin avuçlarında ezilerek can veriyor.
Zamanın Büyücüler Konseyi, Sinicit kuşu avının, pardon, sporunun yaygınlaşmasına engel olamıyor. Gerçi engel olamıyor demek biraz iyi niyetli olabilir, üzerine iki kere düşünmediklerini rahatça iddia edebiliriz. Gel zaman git zaman, 1269 yılında Büyücüler Konseyi başkanı, katıldığı bir Quidditch maçına, kafes içerisinde bir Sinicit götürüyor. Oyunculara da maç bitmeden kuşu yakalayan olursa 150 Galleon ödül vereceğini söylüyor. Sonrası müthiş bir karmaşa; Quaffle’mış, Bludger’mış ne gezer, Tutucular da dâhil olmak üzere oyuncuların hepsi birden Sinicit’in peşine düşüyorlar. Salınan Sinicit’de bu canilik, pardon, bu sporculuk karşısında, çaresizce kaçacak yer arıyor. Ama ne şansı olsun ki zavallıcığın, seyirciler de üzerlerine vazife bilerek birinin avucunda can verebilmesi için, pardon, sporcuların sporlarını icra edebilmesi için büyüler fırlatıyorlar. * Lafı çok uzatmayalım, bu maçtan sonra Sinicit kuşu, Quidditch’in ayrılmaz bir parçası hâline geliyor. Bizim bildiğimiz Arayıcı’nın pozisyonu, o zamanlar için Avcı. Kuş öldürüldüğünde oyun bitiyor, ödül olarak teklif edilen 150 Galleon’un anısına da Sinicit’i yakalayana 150 puan veriliyor.
Hız, iyi gizlenebilmek, yakalanamamasıyla ünlenmek gibi özelliklere sahip olması, Sinicit kuşunun hızla Quidditch için biçilmiş kaftan olarak kabul edilmesine neden oluyor ve Avrupa’nın dört bir yanındaki büyücüler, kendi aralarında, bir hafta sonu eğlenmek kadar kısa süreli bir etkinlik için dahi, bu kuşların peşine düşüyorlar. Ve böylece bu spor, yüz yıldan biraz fazla bir süre boyunca, avlanan kuşlarla yapılıyor. Kuşları avlamak da bir başka günlük sporu oluşturuyordu zaten, fazla itiraz eden çıkmıyor.
Hem eğlence avları hem de oyunlar için bir zorunluluk olması sebebiyle Sinicit avı böyle bir yaygınlık gösterdiği için, bir yüzyıl sonra beklenebilecek şekilde Altın Sinicit kuşunun türü, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Her zamanki gibi bazı şeylerin kıymetini kaybetmeden anlamayan insanlık, yine her zamanki gibi bir vicdanlı aydının sayesinde, bu avlanma işine bir son vermek zorunda kalıyor. Dönemin Büyücü Konseyi başkanı Elfrida Clagg, Sinicit’i tehlikede olan türler kategorisine sokuyor ve hem avlanmalarını hem de Quidditch maçlarında kullanılmalarını yasaklıyor.
Bu yasaktan sonra, Sinicit’e alternatif bulabilmek için birçok çalışma yapılıyor. Neticesinde ise Godric’s Hallowlu bir büyücü, Altın Snitch’i icat ediyor. Bowman Wright isimli metal tılsımcısı, Sinicit kuşlarının hareketlerini gözlemliyor ve bunları taklit edebilecek bir top yaratıyor. Ağırlığından ebatlarına, üzerine eklenen tılsımlar sayesinde aynı özellikleri taşımasına kadar Sinicit kuşlarına denk olan Altın Snitch isimli bu top, Quidditch’i doğurmuş oluyor. Bize de bir sonraki spor yahut eğlencemiz için bir şeylere topyekûn zarar vermeden önce en azından onlardan ilham alıp, çözümler aramayı ümit edebilmek kalıyor.
Bu küçük temenniyle birlikte yazının da sonuna gelmiş bulunuyoruz. Çağlar Boyu Quidditch, özellikle modern futbolun vahşet ve yasaklarla dolu tarihi ile birlikte okunduğunda çokça anlamlı bir kitap. En azından Harry Potter serisini sevenlere fazlaca şey katacağını düşünüyor, sonunun Fantastik Canavarlar gibi olmamasını içten bir şekilde diliyorum. Rowling, keşke Çağlar Boyu Quidditch’i yazdığı zamanlara dönüş yolunu bulabilse de biz de güzel anılarımız için bu kadar hayal kırıklığıyla karışık sağanak yağışlı hüzün duymasak. Siz ne dersiniz?
*Eğer siz de benim gibiyseniz ve Çağlar Boyu Quidditch’i henüz okumadıysanız, kafesinden salınıp da kendisini, anlamsızca öldürülebilmesi için çabalayan kitlelerin ortasında bulan Sinicit’in akıbetini merak edersiniz diye düşündüm. Diğerleri için her şey çok geç fakat bu Sinicit özelinde, seyirciler arasında vicdanlı bir cadı bulunduğunu ve o vicdanlı cadı sayesinde hayatının kurtulduğunu eklemek istedim, belki züğürt de olsa bir teselli olur. Modestry Rabnott isimli bu cadı, yaşanan kaosa ve Sinicit’in çaresizliğine dayanamayarak, Çağırma Büyüsü’ndeki yeteneğini konuşturuyor ve Sinicit’i kurtarmayı başarıyor. Sonrasında oyunu durdurduğu için 10 Galleon para cezasına çarptırılsa ve bu parayı karşılamayacak durumda olduğu için evini kaybetse de hikâyeden çıkartılacak ders, daha büyük sanırım.