Yıldızlar, biz ve dileklerimiz üç cisim problemidir pekala. Yıldız kendine yeterken gelir, düşüncemizle onu tutarız ve yörüngesinde dans eder gözlerimiz. İki cisimli bir varoluşta sorun yok gibidir, birbirimizin ahengini bozmadan kesin güzergahımızda döneriz. Ama hangi çağda ve ıssızlıkta peydahlandığı belli olmayan bir arzu, düş parçası süzülür; yıldızla bizim sakin yalnızlığımızın arasına girer. Üçümüz dönerken başlar, belirsizliğimiz. Dilek cüsselenebilir, emer tüm uzay boşluğunu kendine, dağıtır ikimizi de yörüngeden belki. Ya da biz yıldızdan kayarken o da bizden kayabilir. Üç cismin aynı anda birbirinin etrafında dönüş hızları, nereye savrulup geri gelecekleri tamamen belirsizdir. İşte buna kaos deriz.
Hülyalı olduğu kadar da tahtaya çizerek anlatıyorum düsturlu girişimin nedeni belli: Netflix’in yeni dizisi 3 Body Problem, geçen hafta başladı. İngilizce’ye çevrildiği 2014’ten itibaren dikkatler üzerindeydi Remembrance of Earth’s Past serisinin. Edindiğimiz izlenime göre ilk kitabın uyarlandığı dizi atılımıyla da Game of Thrones’un boşluk bıraktığı fantastik mirastan pay almak istiyor. Niyeti epey ciddi. Yedi kıtada bilimkurguya coştuğumuz özel bir tarih aralığındaysak, biz de ciddiyiz. O halde soruyorum, üç cisim problemi nedir ki? Veya genişleteyim, üçün bizimle problemi nedir?
Astrodinamik hadisenin iki cisimli hali, Newton’ın çekim yasalarında mükemmel bir tutarlılıkla açıklanıyor. Kısaca dışarıdan bir müdahale olmadığı sürece, başlangıçtaki konumları ve hızları biliniyorsa, iki dairesel kitlenin herhangi bir zamanda alacakları konum belli. Yani beklentilerimize yanıt veren, dünyayı algılayış biçimimizdeki determinizme uyan bir örüntüyle içimiz rahat. Ancak denkleme üçüncü bir cisim eklenince, kapımızı çalan şey koca bir rastgelelik.
Buna dünya, güneş ve ay sistemi bir örnek mesela. Gerçi bizim sistemde Güneş’in hükmü sağ olsun, kıyamet senaryolarımızı şimdilik ortaya çıkarmaya gerek yok. Ama nitelikleri belirlenemeyen üç cismin birbiriyle temasında, başlangıçtaki konumları ve momentumları bilinse bile durum, o kadar çabuk kaotikleşiyor ki deyim yerindeyse, zıvanadan çıkıyor koca gezegenler. Herhangi bir zamanda nerede olacaklarını belirlemek imkansız. Bu çözümsüzlüğü Fransız matematikçi Heinri Poincare sayesinde, on dokuzuncu yüzyılın sonunda öğreniyoruz. Günümüzde ise süper bilgisayarlar yardımıyla çeşitli senaryolarda çözümler üretilse de konu nazik. Dahi kafaları meşgul eden çok sayıda çıkmazı var hala.
Bilimin asırlık sorusu, Liu Cixin’in romanında kaotik çağlar ve dengeli çağlar arasında bir korelasyon ararken, aslında ana karakterler üzerinden de rastgeleliğin canlıların ruhsal sisteminde ne yaptığıyla ilgileniyor. Sonuçta devasa gezegenlere, tüm bu çarpışmalardan nasıl etkilendiklerini soramıyoruz. Belki bir lunapark macerasından başka bir şey değildir onlar için. Ancak bizim cephede durumlar bambaşka.
Anlam kaygısına mahkum canlılar olarak, ortada bir neden varsa sonuçlar da kendiliğinden olması gerektiği yerde belirsin isteriz. Masallarımız bile bu uğura adanır: Hani iyilik yaparsan iyilik bulursun, başarı çalışanlara gelir temaları. Oysa gerçek genelde bu doğruları en nazik ifadeyle, biçer. Her an her şey olabilir hali doğrusal beklentilerimize yanıt vermez.
Bu kaotikliği saptayan toplumlar, onunla başa çıkmak için üçlü formlara gömmüşler inançlarını. Örneğin Hristiyanlıktaki teslis kavramı, bizi İsa peygamberde biçimlenen baba, oğul ve kutsal ruh üçlüğüne getirir. İsa ve Tanrı aynı anda hem İsa hem de değildir. Bu eşiktelik durumuna güzel bir örnek aslında. Üç dönüşümün tamamlandığı aşamayı değil, sürekli içinde olmayı anlatır. Hatta teslisin İsa’dan yüzyıllar öncesine dayandığını ve bizzat rakamın belirsizliğine özel bir tanrıçanın var olduğunu söylesem?
Mitoloji geekleri anladı bile Hekate’den bahsettiğimi. Yağmur’un Hekate hakkındaki yazısını okuduysanız; onun Artemis, Selene birliğinden geldiğini hatırlarsınız. Hem de ilk ikisi ayın hilal ve dolunay fazıyla eşleşirken o, karanlık ayın bilgeliğini atmıştır sırtına.
Benzer bir anlatımla bakire, anne ve kocakarı olarak kadınların yaşam döngüsüyle eşleşir. Gözü karadır, biraz da kibirli çünkü az değil; gök, yer ve yeraltıyla tam üç diyarın tanrıçasıdır. Tasvirlerinde üç yüzlü betimlenirken, farklı yönlerden ne gelebileceğine baksın diye de yol ayrımlarının başına dikilir heykelleri. Kıssadan hisse Hekate’de üç, sürekli devinimle eş anlamlı. İnsanlar hangi yüzüyle karşılaşacaklarını bilmedikleri için, saygıyla karışık korkuyu uyandırır tapanlarında. Hekate bana, kaderin başka kaderlere savrulabileceği gerçeğini hatırlatıyor.
Yine genele dönecek olursak teslis Mısır’da Osiris, İsis ve Horus; Hindistan’da Brahma, Vişnu ve Şiva, Sümerlerde Anu, Enlil ve Enki ile tekrarlayan bir örüntü. Demek ki ilahi olanları üçlü düşünerek, tekliğin içine dengesizliği iteliyoruz binyıllardır. O yüzden tanrıların üçlü formları da genelde ya dünyanın parçalarını ya doğum, yaşam, ölüm ya da geçmiş, şimdi ve geleceği işaret ederken kullandığımız sembolik kestirmeler. Bazen de yaratım, hüküm ve yok oluş kastedilen.
Başı, ortası ve sonu olduğu söylenen üç rakamı; birden fazla biçime bürünerek yaşam senaryolarının çok yönlülüğünü vurgular. Bizse önemli doz belirliliğe ihtiyaç duyan canlılarız. Yeryüzüyle gökyüzü arasında her şey ve bedenimizin içinde biz de değişirken, ısrarla şimdiden bir sonraya yerleştiğimizi unuturuz. Dünü dünde bırakmak gariptir, geleceği şimdiye bağlamaksa alışkanlık. Ancak değişime sandığımızdan daha çok muhtacız.
Varlığın oluşumu için, kaos lazım. Üç cismin birbirine yaklaşırken getirdiği dengesizlik, mükemmel sabitlikte canlılığın oluşması için gereken koşulları da verebilir. Sonuçta Yunan mitolojisi ya da evrim teorisine göre de önce Khaos vardı. Hiçlikten türeyen ve bize yaşamı getiren oydu. Ne garip bir ikilik. Üç Cisim Problemi, size de bunları düşündürdü mü yoksa tek ben miyim varoluşsal felsefede kendini kaybeden? Bu arada bir yazıda geçirilebilecek maksimum üç sayısına ulaştım sanırım. Gözlerinizi kapattığınızda minik minik üçlerin konferans verdiğini görüyorsanız paniğe gerek yok, eminim bir güne geçer.
1 Comment
Dünya(evren) da 3 günde kuruldu denir. [Bir 3 de benden olsun! :)]