Usta okuyucular, her kitabın ayrı bir gezegen olduğunu ve üzerinde gezinmenin birtakım kurallara dayandığını bilirler. Öncelikle kapılarını araladığınızda, içi dışından büyük boyutlarıyla sizi şaşırtmayı beklediklerini, sizin de tam bu sebeple şaşırmamanız gerektiği birinci kuraldır. Yoksa kontrol tamamen, girişin hemen yanında nöbet tutup gelişinizi bekleyen rehbere geçer. Rehber, kendi dünyasının sözcüsüdür ve kilitli kapıların şifreleri yalnızca onda olduğu için topraklarında en büyük güce o sahiptir. Size gezegeni tanıtacak ve kaybolmamanızı sağlayacak olan odur. Çoğu tek başına çalışmayı tercih etse de bazıları, gruplar hâlinde çalışıp dönüşümlü iş başı yapmayı da sever.

Genellikle kendilerini kısaca tanıttıktan sonra özel şovlarını sunarak tura başlarlar. Ancak aksisine düştüyseniz, yolculuğun sonuna doğru ismini öğrenirseniz şanslınız demektir, bizden söylemesi. Böylesi durumlarda yapacağınız en iyi şey, terlediğinizi çaktırmamak ve elinizin altında bir kitap ayracı bulundurmak olacaktır. Kitap ayraçları yıllar içerisinde, rehberlerin kendilerine özgü dillerini anlamanız için işe yarar hâle getirildiği gibi size metanet de sağlarlar. Küçük çocukların geceleri ayıcıklarına sarılışı kadar teskin edicidirler. Korkunun kokusunu alan bazı rehberlere karşı, kokulu ayraç kullanımının epey etkili olduğu da iddia ediliyor son zamanlarda. Ne yazık ki bu konuda yeterli veri yoktur.

Öte yandan rehbere ters çıkmamanız çok önemlidir çünkü yolculuk boyunca her şeyinizi borçlu olduğunuz iki şey onlar ve bir de üzerine bindiğiniz kelimelerden ibaret kayıktır. Eğer kelimeler yeterince iyiyse kapılır gidersiniz akışa, düşünecek pek de bir şey kalmaz zaten; yanından geçtiğiniz savaş alanından uçup yanağınızı sıyıran mermi tüylerinizi ürpertir, gölgesi altında kaybolduğunuz dost canlısı canavarlarla kahkahalara boğulur, felsefe dağının dik yamaçlarına tırmanabilir veya âşık bir trol çiftinin sözünü kesip kurdeleyi son model kırmızı asanıza bağlayabilirsiniz. Kitapların içinde kendisini nasıl maceraların beklediğini kim bilir?

Her şey iyi sonlanırsa çıkışa geldiğinizde -ki saatler her gezegende farklı aktığı için standardizasyon yoktur-, yaşadıklarınızdan bir miktar sersem ama oldukça coşkulu veda edersiniz rehbere. Gözler yaşlı, sizi yeni maceralara uçuracak vasıtanıza yönelirsiniz… Ha yok, yolculuk sarsıntılı, hikâyenin kayalık bölgelerine gelindiğinde midenizi bulandıracak kadar sıkıntılıysa en yakın kıyıya gözünüzü diker, ne zaman ineceğinizi hesaplamaya başlarsınız. Bunun pek çok sebebi vardır! Gezegeniniz elmas dişli bir ejderhanın ağzından ibaretse berbat kokacaktır örneğin. Elmasların koku yok ettiği bir yalandır, siz yine de bunu ejderhaya söylemeyin. Bazılarındaysa kullanılan dil bir türlü anlamlı gelmez. Sinir bozuculuğundan dolayı evrensel boyutta yasaklı madde ilan edilmiş bir rubik küp gibi evirir çevirir, olayları birleştiremezsiniz. Ya da yanına düştüğünüz rehber, dırdırcı bir küskünün acınası ruhu olabilir. Bu durumda öncelikle empati yeteneğinize iş düşüyor. Ancak empati de işe yaramazsa kulak tıpası öneririz. Kayıktan atlamanızı kesinlikle tavsiye etmeyiz! Burun yemeyi seven balıkların göç yollarına denk gelebilirsiniz.   

Bir diğer önemli kuralsa gezegenle ilgili şikayetlerinizi rehbere iletmemeniz gerektiğidir. Kişisel algılayacağından ötürü kalbi kırılabilir. Rehberin kalbini kırmanız sonucunda yaşayacaklarınız; kan şekerinizin düşmesine, nutkunuzun sonsuza dek tutulmasına ya da ani bir dalganın -rehber kaynaklı olduğu asla kanıtlanamaz- sizi kayıktan ittirivermesine sebep olabilir. Bu sebeplerle arka kapak yazısını dikkatli okuyunuz.

Sonuncu ve bizce en önemli kuralsa, kurak ve yüzyıllar öncesinde çekirdeği soğumuş bir gezegene inmek üzereyseniz, sevdiklerinizi durumdan haberdar etmenizdir ki sonsuza dek kaybolmayasınız. Yıllar sonra şans eseri bulunan ve anlamsız özlü sözler sayıklayan niceleri, tarihsel kayıtlarda yerini almıştır. Bu kuralları bildikten ve gerekli önlemleri aldıktan sonra keşfinize başlayabilir, gönül rahatlığıyla heyecanlı gelişme kısımlarında hırpalanabilirsiniz.

Ancak anlattıklarımızın bir istisnası olduğunu söylemeli ve sizi uyarmalıyız. Bugüne kadar bir kitabın yaratıcısı ,asla kendinizi hazırlayamayacağınız, bilinen tüm evreni birbirine katacak karmaşıklıkta bir yolculuğa çıkartmıştır okuyucularını. Kod adı DNA olan bu rehber, pek çok kuralı da çiğnemesi ve hatta onları tiye almasıyla bilinir. Eserini öyle bir dilde yazmıştır ki bin yıllar sonra hâlâ orijinalliğinin bozulmadığı ve taklit edilemediği görülür. Okuyucularını,vurdumduymaz bir gezgin olan Ford Prefect’in emanetine verdiği Arthur Dent isimli bir kazazedenin eşliğinde; galaksinin labirentinde ter döktürmüş, sabah ayazında bulutlarda uçurtmuş, son hız kızgın güneşe doğru fırlatmış, kıyamete beş kala kendi etini kendin pişir anlayışında çığır açtırmış ve mızmız bir robotun karamsar söylevlerine maruz bırakmıştır. Zavallı Arthur Dent, yolculuk boyunca uğradığı çeşitli psikolojik baskıların yanı sıra doğru dürüst çay içme imkânı da bulamamıştır.

Betelgeuse‘un yakınlarında yer alan küçük bir gezegen sakininin sağ kafasından öğrendiğimiz kadarıyla, DNA yani Douglas Noel Adams, roman serisini, çok uzun zaman önce sınırsız dehşet vadeden bir korku tüneli yapımı için yok edilen Dünya adlı gezegende yazmıştır. Hatta ilhamın, çıktığı bir Avrupa yolculuğunda ansızın peyda olduğu ve uzun yıllar sonra yüzeye çıkmak üzere bir deliğe saklandığı söylenir. Üstelik bu eşsiz fikri, kitaplaştırmadan önce radyo tiyatrosu formatında sunmuştur. Dinleyicilerinin bu kadar sahiplenmesinin ardından roman serisi ortaya çıkmıştır.

 Otostopçunun Galaksi Rehberi, DNA’nın beyninde tortulanıp meydana geldiğinden beri çok sevilmiş, yazarının hayal gücünün mizahi kıvraklığıyla bilim kurgu dünyasının seyrini değiştirmiştir. Russel T. Davies gibi beyinleri etkilemenin yanı sıra ardından gelen pek çok eser, bilindik ana yollardan gitmek yerine, onun açtığı patikaları keşfetmeyi tercih etmiştir. Rehberin bu kadar sevilmesinin sebeplerinin çarpık yapılaşan galakside iyi bir yol gösterici olması, yaşı ne olursa olsun her türden okuyucuya hitap eden esrarengiz üslubu ve özellikle kapağında yer alan dostane illüstrasyonlar olduğu düşünülmektedir. Hatta bu dostane illüstrasyonların, kişiye özel kaoslarınızla yüzleşirken rahatlatıcı etki yarattığı bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.

Douglas Noel Adams, özgün ve mega eğlenceli eleştirileriyle canlı denen türü fark ettirmeden mercek altına almıştır. Dahası, hayatın ve evrenin sırrını barındıran önemli bir bilgiyi kitaplarının satır aralarına gömerek pek çok insansıyı çıldırtmış, yunusları ve fareleri ise tedirgin etmiştir. Sözün özü, eğer bu seriye el atmayı planlıyorsanız koskoca bir evrende gezintiye çıkacağınızı, bildiğiniz tüm gerçekleri sorgularken varlığınızın temelinde sarsıntılar yaşayacağınızı bilmeniz iyi olabilir. Bunları bilmek yine de yaşayacağınız şoku hafifletmez. Ayrıca serinin sonuna geldiğinizde yaşayacağınız boşluk hissiyle nasıl başa çıkacağınız bilgisi mevcut değildir. Belki kafanızı sıcak bir havluya gömebilirsiniz. Galaksiyi DNA’nın gözünden görmeye başlayan bir insansının iflah olmadığı söylenir.

Veri tabanımızdaki bilgilerin sonuna gelirken iyi günler diler, kâşif ruhunuzla birlikte akıl sağlığınızı da asla kaybetmemenizi umarız. Dijital kol saatlerinin hatırasının daima yaşatılması dileğiyle…

‘Eğer bir gün biri çıkıp da evrenin hangi nedenle ve niçin burada var olduğunu keşfederse, evrenin birdenbire yok olacağını ve yerini çok daha garip ve anlaşılmaz bir şeyin alacağını öne süren bir kuram vardır. Bir başka kuramsa bunun zaten gerçekleştiğini ileri sürer.’

* Otostopçunun Galaksi Rehberi macerasının 2020’de 42. yılını devirmesi şerefine…

Yazar: CANSU ÖZBAY

Author

Dünyanın en ihtiyacı olduğu anda ortaya çıkarak çeşitli konularda fikirlerini belirten yazarlar. Bir konuk yazar asla geç yazmaz, erken de yazmaz. Onlar, tam yazmaları gereken zamanda yazarlar.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.