Harika bir visual novel ile karşınızdayız bugün, sevgili geek dostlarım. To The Moon’un ikinci oyunu olsa da onun kadar ünlü olamayan, adeta “sevilmeyen kardeş” durumundaki bir oyundan bahsetmeye geldim sizlere. Birazdan hakkında daha fazla konuşacağım bu oyun da en az ilk oyun kadar dramatik, hatta Freebird Games’in ilk oyunun üzerine koyarak gittiğini de söyleyebiliriz diye düşünüyorum. Finding Paradise, gerçekten eşsiz bir deneyim.

İlk Kayıt Noktası, oyun seçmek için fazla zamanı, oyun satın almak için fazla parası, hem fazla zamanı hem de fazla parası olmayanlar ya da her ikisine de bol bol sahip olup, “oyun almadan önce bir de sizden dinleyelim” diyenler için yaptırılmış bir inceleme hayratıdır. Oyunların incelemeleri kesinlikle objektif değildir. İlk birkaç dakikadan spoilerlar içerebilir.

Özet Geç

Neil ve Eva, insanların ölmeden önceki son dileklerini yerine getirmek için çalışan Sigmund Corp. ismindeki bir şirketin çalışanlarıdır. Sıradaki müşterileri, yatağa düşmüş yaşlı bir adam olan Colin Reeds’in son dileğini gerçekleştirmek için yeniden bir araya gelen bu ikili, bu defa eski tecrübelerinin de ötesinde bir deneyim yaşayacaklarından habersizdir. Bol bol anime göndermeleri ve eşsiz bir soundtrack albümü ile bizi bazen güldüren bazen ağlatan bazen de korkutan harika bir tecrübeye davetlisiniz!

Ne Kadar Uzun?

Minicik! Beş buçuk saatlik, tek oturuşta bitirilebilecek türden kısacık bir oyun Finding Paradise.

Neyi Seven Bunu da Sever?

Genel anlamda visual novel sevenlerin bu oyuna bayılacağını düşünüyorum. Bunun yanında, söylemeye gerek var mı bilemesem de stüdyonun bir önceki “büyük” oyunu To The Moon’u sevdiyseniz Finding Paradise’a bayılacaksınız gibi gözüküyor.

Neyi Beklemeyin?

Çok fazla beceri gerektiren bir oyun beklemeyin. Diğer visual novel türündeki oyunlar gibi Finding Paradise da çok fazla gezme, tıklama, araştırma gerektiriyor. Exploration oyunlarını sevmiyorsanız, çok ilginizi çekeceğini sanmıyorum.

Oyunda hayvan sevme var mı?*

Biz sevemiyoruz fakat oyundaki Colin, kırmızı burunlu köpeğini bol bol seviyor bizim için!

Biraz Daha Detay ve Yorum?

Finding Paradise’ı tesadüfen buldum aslında. To The Moon’u bayağı özlediğimi fark edip benzer oyunlar arayışına çıkmıştım, ikinci oyunu olduğunu da rastgele girdiğim bir Reddit sayfasında öğrendim. İlk oyunun ayarında bir tecrübe olmasını bekliyordum: Dümdüz bir hikâye izleyeceğimi ve sonunda zırıl zırıl ağlayacağımı yani. Lakin Finding Paradise, beklentilerimi çokça aştı diyebilirim.

Oyunumuzun stüdyosu Freebird Games’in çok iyi yaptığı bir şeyden bahsederek başlamak istiyorum aslında: Karakterler. Oyunda iki karakteri birden oynatıyoruz: Sigmund Corp’tan Neil ve Eva. İkisi de birbirinden oldukça farklı kişiliklere sahip, ikisi de çok komik ve esprili, ikisi de gayet sevilebilir karakterler. Eva’nın işini yer yer gerektiği kadar ciddiye alması ve Neil’in her türlü olayla dalga geçebilme yeteneği ve geek kişiliği, birbiri ile harika uyum sağlıyor. Birbirleriyle olan ilişkilerini takip etmesi çok keyifli, diğer karakterler ile konuşurken verdikleri tepkileri izlemesi de çok zevkli.

Neil karakterini özellikle öveceğim burada. Genelde bir eser içinde geek karakter gördüğümde, o karakterin kesinlikle geek olmayan birisi tarafından oluşturulduğunu anlayabiliyorum. Mutlaka bir gönderme yanlış oluyor ya da karakter hepten çekilmez oluyor, öyle ki bazen o karakterde kendimi görmek yerine karaktere bakınca onun yerine utanıyorum. Neil böyle değil. Yaptığı göndermeler ve espriler o kadar yerinde ki onu izlerken utanmıyorum, tam aksine, yaptığı espri ne kadar “soğuk” olursa olsun gülüyorum. Kendisinin Tengen Toppa Gurren Lagann’dan tutun Dragon Ball Z’ye kadar çok geniş bir referans yelpazesi var, herkesi güldürebilme potansiyeline sahip yani.

İkinci olarak da şunu söylemek istiyorum ki başlangıçta bu oyunun To The Moon’un devamı olduğunu söyledim ama bu oyunu oynayıp anlamak için ilk oyunu oynamanıza pek de gerek yok. Oyun içinde ilk oyuna yapılan bazı minik göndermeler mevcut, o kadar. Onun dışında ilk oyun ile birebir aynı olan tek şey başkarakterlerimiz, Neil ve Eva. Fakat bir sonraki oyun için belli ki böyle bir şeyden bahsedemeyeceğiz zira oyunun son sahnesiyle bir sonraki oyunda açıklayacakları bazı şeyler olduğunu belli etmişler- Açıkçası bu açık kapıları nasıl kapatacaklarını gerçekten merak ediyorum.

Buna rağmen Finding Paradise’ı oynamadan önce To The Moon’u oynamanızı tavsiye ederim, hem mükemmel bir oyun olduğu için hem de oyunun içindeki küçük göndermeleri yakalayabilmeniz için. Bununla beraber başkarakterleri daha yakından tanımaktan da zarar gelmez elbette, hatta bu şekilde oyundan daha fazla keyif alacağınızı da söyleyebilirim.

Finding Paradise, öyle çok duyguyu aynı anda ve öylesine gerçekten yaşatıyor ki! Küçük beklentilerle girdiğim bu oyunda gülmeyi, gerilmeyi ve üzülmeyi beklemediğimi söylemem lazım. Hikâyenin ilk birkaç saati kahkahalarla geçti. Sonra öyle güzel bir gerilim verdiler ki oyunun sonuna kadar diken üstündeydim resmen. Hatta bir noktada gerçekten korktuğum olaylar oldu (merak etmeyin, jumpscare yok). Sadece üç-dört saattir tanıdığım bu karakterlerin hayatlarını gereğinden fazla umursadığımı fark ettim.

Oyunun sonunda da utanmadan zırladım.

Bakın, ben pek duygusal bir insan değilim. Oyunlarda pek ağladığım görülmemiştir. To The Moon belli ki bizi ağlatmak için yapılmıştı, haliyle ben de birkaç damla gözyaşı dökmüştüm, itiraf edeceğim bunu. Fakat Finding Paradise’a hazırlıksız yakalandım. Sonunda çirkin çirkin ağlıyordum. Öyle bir dram.

Finding Paradise’ın müzikleri de kesinlikle üzerine birkaç kelam etmeye değer. The Scale Theme, Time Is A Place, Where Are You, Wishing My Life Away… Hepsi tekrar tekrar dinleyerek ağlayacağım türden müzikler. Hani bazen bir melodi duyarsınız da o an sizin için zamanın ve mekânın bir önemi kalmaz ya- Çünkü siz orada değilsinizdir artık, bambaşka bir yerdesinizdir, o melodinin sizi hapsettiği yerdesinizdir. Tuhaf bir şekilde asla içinde bulunmadığınız bir zaman dilimine karşı nostaljik hissedersiniz belki, belki de gerçekten de eski bir anınızla bağdaştırırsınız o melodiyi. Belki dinlerken yakaladığınız bazı sözler size kendinizden bir parçayı hatırlatır, eskiden yitirdiğiniz bir parçayı, bu nostalji duygusu da aslında yeniden bulmanız gereken o küçük parçaya karşıdır- Siz ise bunu çok sonra fark edersiniz.

Finding Paradise müzikleri de bana böylesine nostaljik hissettiriyor. Oynarken birçok yerde durup sadece müziği dinledim. Hatta açıp soundtrack albümünü tekrar dinlerken oyunun koşuşturmacası içinde dinlemeyi kaçırdığım bazı müzikleri yeniden dinlemiş oldum ve böylece onlardan oyunda etkilendiğimden çok daha fazla etkilendim.

Oyunun eksi vereceğim yönlerinden birisi oynanış olacak ki To The Moon’dan bu yana onu da epeyce geliştirdiklerini söyleyebilirim. Bir önceki oyunun problemi bu oyunda da karşımıza çıkıyor: Bazı seviyelerde gereğinden fazla oraya buraya yürüyoruz maalesef. Bu yüzden oyun yer yer tekrara düşüyor. Bulmacalar, oyunda yürüyerek vakit kaybetmekten çok daha kolay. Dolayısıyla oyunda yer yer karşımıza çıkan bulmacalar hoşunuza gittiyse onların çok da zorlaşmadığını, aksine onlara ulaşmak için yürümeniz gereken yerlerin büyüdüğünü ve sayısının arttığını söyleyebilirim. Doğrusunu söylemek gerekirse ben bundan şikayetçi değilim fakat şikayet edenleri de anlayabiliyorum. Bu oyunun visual novel sevmeyenlere hitap etmeyeceğini, onları beni etkilediği kadar etkilemeyeceğini görebiliyorum.

Bir diğeri de oyunun hikâyesindeki birkaç küçük detay. Spoiler vermemek adına nelerden bahsettiğimi söylemeyeceğim fakat oyunun sonradan açıklanan bazı gizemlerini önceden tahmin ettiğim için bir miktar üzüldüm. Buna rağmen oyunun ana konularının da yan konularının da işlenişi o kadar iyiydi ki gizemler açıklandığında ve tahmin ettiğim şeyle birebir uyuştuğunda “Biliyordum işte!” demedim çünkü oyunun gidişatına kendimi kaptırmıştım. Bu harika bir şey.

Parasına değer mi?

An itibariyle Steam’de 18 liraya bulabileceğiniz Finding Paradise, indirimle 4.50 liraya kadar düşüyor. Öyle güzel bir deneyim ki indirim beklemeden alabilirsiniz bence, parasını kesinlikle hak ediyor!

Sonuç ve Puan: 9/10

Finding Paradise’ın bir visual novel olarak hak ettiği değeri maalesef ki göremeyen, harika bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Zaman zaman bazı küçük oyunlara kafayı takıyor ve kendimi onları herkese tavsiye ederken buluyorum, bu oyun da benim için bir süre boyunca böyle olacak gibi. Freebird Games’i takibe aldım, bir sonraki oyunu merakla bekliyorum!

Author

İlk Kayıt Noktası, oyun seçmek için fazla zamanı, oyun satın almak için fazla parası, hem fazla zamanı hem de fazla parası olmayanlar ya da her ikisine de bol bol sahip olup, "oyun almadan önce bir de sizden dinleyelim" diyenler için yaptırılmış bir inceleme hayratıdır. Oyunların incelemeleri kesinlikle objektif değildir. İlk birkaç dakikadan spoilerlar içerebilir.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.