Euphoria uzun zamandır radarımda olan ama bir türlü başlayamadığım dizilerden biriydi. Zendaya’nın En İyi Kadın Oyuncu dalında ödül alan en genç oyuncu olmasıyla birlikte artık bu diziyi izlemenin vaktinin geldiğini anladım. Çok az spoiler içeren bu yazıda ise bu dizinin bende uyandırdığı hissiyatı, internette insanların yaşadığı tartışmalar ile birleştirip bir çift laf edelim.
Euphoria, bir grup ergenlik çağındaki gencin lise denen bataklık içerisinde kendini bulma çabasını anlatıyor. Buraya kadar her şey normal, zaten içine vampir veya müzik kulübü gibi ekstra bir öğe koymadığınızda tipik lise gençlik dizi ve filmleri böyle özetlenebilir. Fakat Euphoria ilk bölümünden beri iki argüman arasında sıkışıp kalmış durumda; “Yahu liseli olmak böyle bir şey değil” diyen X jenerasyonuna karşın “liseli olmak tam olarak da böyle bir şey” diyen bir Z jenerasyonu var. Euphoria, psikolojik rahatsızlıklar ve bağımlılık gibi kötü temalar ile özgüven ve özgürlük gibi iyi temaları, uyuşturucu ve cinsellik üzerine kurulu olay örgülerinde, küçük kasabanın liseli gençlerinin üzerinde anlatıyor. İşlediği temalar oldukça ağır, üstelik tekrar hatırlatmak gerekir ki kahramanlar liseli. Hal böyle olunca diziyi izlerken sanki kamu spotu izliyormuş hissine kapılmamak elde değil.
Mor ve Simli Dünyanın Melodramatik Karakterleri
Karakterlerimize bakmak gerekirse başroldeki Rue, bipolar ve obsesif kompulsif bozukluktan muzdarip ilaç bağımlısı, yüksek doz sebebiyle ölümden dönmüş bir kız. Jules, cinsellikte özgürlüğü arayan trans bir genç kız. Nate, okulun popüler çocuğu ama şiddete eğilimli, psikopat ve bir ihtimal biseksüel, bu kısmı henüz keşfetme şansı bulamadık. Kat, seks videosu internete düştükten sonra dominatriks takılmaya başlayan liseli bir kız. Cassie, yine seks kaseti elden ele gezen aslında tatlı mı tatlı ama ailesel sorunlar yaşayan ve gencecik yaşında kürtaj yaptıran bir kız. Bu saydığım beş karakterin her birinden ayrı bir dizi çıkar, benden söylemesi. Fakat Euphoria için Rue ve Jules daha ön plandayken Nate daha çok dizinin kötü karakteri, Kat ve Cassie ve diğer yan karakterler ise kendi bölümlerine sahip olsalarda da çoğunlukla yan karakter olarak kalıyorlar. Üstelik dizide kendine has bir bölümü olan tüm karakterleri saymadım bile.
Dizideki neredeyse her karakter özenle yaratılmış. Hayat hikayesini dinlemediğimiz bir tek uyuşturucu satıcısı Fez ve Cassie’nin kız kardeşi, Rue’nun da çocukluk arkadaşı Lexi var, ki onların hikayesi de ikinci sezonda gelecekmiş. Cassie’nin hikayesinden dolayı en azından Lexi’nin ailesini biliyoruz. Fez’in hikayesini dinlemesek bile izlediğimiz kadarıyla en azından ilk okul çağındaki kardeşiyle birlikte hasta babaannelerine bakmak için uyuşturucu sattıklarını biliyoruz.
Tüm karakterlerimizin bir anlamda kendini keşfetme hikayesi de olan Euphoria, aynı iki hikaye aracıyla -seks ve uyuşturucu- karakterlerin geçmişleri ve kişiliklerini birleştirip birbirinden farklı yönlere giden hikayeler sunuyor. Jules cinsiyet değişiminden sonra cinsel hayatını çeşitlendirerek kendisini bulmaya çalışırken Rue cinsel kimliğini Jules sayesinde buluyor. Karakterlerin hikayesindeki iniş ve çıkışlar, onların olaylara verdikleri tepkiler ile şekillenip dizinin özünü oluşturuyor. Peki dizinin özü ne?
Allanıp Pullanmış Bir Kamu Spotu
X jenerasyonunun iddia ettiğinin aksine, şu anda lise döneminde olan veya liseyi yeni bitirmiş Z jenerasyonuna göre dizide yaşanan olaylar en az bir tanıdıklarının başına gelmiş. Zaten Amerika’da cinsellik lise çağında yaşanmaya başlayan bir olgu. Hormonlarıyla yeni yeni tanışan bu jenerasyonun gençliğini teknoloji ve sosyal medya ile geçirmesi, bu dönemi kendinden önce gelen nesillerden çok daha farklı ve tehlikeli bir şekilde geçirmelerine sebep oluyor. Euphoria da tam olarak bu sebepten dolayı cinselliği merkezine almış durumda.
Gerçek hayatla en çok örtüşen olaylar Cassie ve Kat’in seks videolarının yayılması. Çok şaşırdığım ve çok üzüldüğüm bir şekilde seks videolarının ve çıplak fotoğrafların paylaşılması liseye giden Amerikalı gençler arasında inanılmaz yaygın bir durum. Birçok genç kızın karşısındakine güvenerek attığı fotoğraflar ve onlardan habersiz çekilen videolar ne yazık ki internette ve arkadaş ortamında paylaşılıyor. Tabi bunu çeken ve fotoğrafları yayan erkekler yaşıtları arasında muzaffer bir statüye gelirken kızlar ise aşağılanıyor.
Bunun getirdiği travma tabi ki de hayatlarının ilerleyen evrelerinde kendini farklı şekillerde ortaya çıkar, çıkmaması mümkün değil. Cassie’nin karşı cins tarafından yalnızca cinsel olarak arzulanan biri olduğunu fark etmesi ilerideki ilişkilerini muhakkak mahvedecektir. Kat ise Cassie’nin tersine cinsel olarak arzulanmayan biriyken seks videosunun ortaya çıkmasıyla ilk başta aşağılanmış hissedip bu videonun internete düşmesiyle kendi cinselliğinin farkına varıyor ve erkeklerin cinselliğe olan düşkünlüğünü “erkekleri çözmek” olarak algılıyor. Bir yandan ulaşılamaz olarak gördüğü erkekleri cinsel yoldan tatmin ederek cinselliği “yendiğini” düşünürken paralelde sanal dünyada cinselliği üzerinden para kazanmaya başlıyor. Kendi cinsel tacizini güce çevirdiğini düşünen Kat’in başına ikinci sezon neler gelecek merak ediyorum. Bu iki karakterin hayatının ve gelecek ilişkilerinin, birkaç salak hormonlu ergen erkek yüzünden alt üst olması Amerika’lı lise çağındaki gençlere sorulduğunda ise “evet ne yazık ki bu durum böyle” cevabını alıyoruz.
Euphoria’da cinsellik kadar bağımlılık konusu da ön planda. Lisede partilemek uzun zamandır sinemada ve dizilerde olan bir olgu fakat Euphoria görmeye alışık olduğumuzun birkaç gömlek üstünü bize sunuyor. Rue gibi genç yaşında uyuşturucu bağımlısı olan liseliler Amerika’yı bırakın ne yazık ki dünyanın her yerinde var. Bunun yanında bağımlı olmayıp arada deneysel takılan Maddy gibi gençler de çoğunlukta. Euphoria’nın uyuşturucuya olan bakış açısını en dürüst ve güzel şekilde Rue anlatıyor. Rue, “Uyuşturucu bazen çok eğlenceli olabiliyor, ama çok çok dar bir zaman aralığında.” derken Rue’nun uyuşturucu etkisinde olduğu sahneler ile yüksek dozdan hastaneye kaldırıldığı sahnelerin karışık bir biçimde art arda gelmesi, bir anlık bir zevk için hayatı heba etmemeyi bas bas bağırıyor. Zaten dizi kanımca en iyi Rue’nun hikayesini anlatıyor. Fez’in kapısında bağırışı, manik durumdan depresyona geçişleri derken inandırıcılığını bir an olsun kaybetmiyor.
Peki kamu spotu olmak bir diziyi güzel yapmaya yeter mi? Hayır. Euphoria objektif olarak gerçeğe yakın bir dizi olsa da sanatsal tarafı daha ağır basıyor. Dizinin yaratıcısı Sam Levinson diziyi tasvir ederken duygusal gerçeklik tanımını kullanıyor; Euphoria’nın dünyasına objektif gerçeklikten ziyade karakterlerin hissettiği gerçeklik hakim. Simli makyajlar, Amerikan okul standartlarına uymayan kıyafetler, sanat galerisinden fırlama sinematografi ve mümkün olan her anda bir değişiklik yapan kamera sayesinde Euphoria adeta bir gençlik romanından fırlamış gibi. Kreatif alanda alınan bu karar Euphoria’yı yine aynı ağır temaları liseli karakterler üzerinde işleyen yapımlardan soyutluyor. Dizinin sevenleri “gerçekçilik arıyorsanız belgesel izleyin” diyebilecek kadar bu fanteziye kapılmış durumdalar. Her ne kadar bu bakış açısı biraz abartı gelse de ağır temaları ağır koşullar altında almak yerine zaman zaman allanıp pullanarak almayı tercih edebilirim.
Gençlik ve yetişkinlik arasındaki sınırın iyice kaybolduğu bu mor ve simli dünya bana hem çok uzak hem de bir o kadar yakın geldi. Sam Levinson’ın yarattığı duygusal gerçeklik yağmur yağarken camdan dışarı bakıp hüzünlü şarkılar dinlemek gibiydi. Her ne kadar karakterlerin neredeyse hepsinin kişiliğinin çocukluğuna dayanan sebepleri olması zaman zaman yorucu gelse de sonuçta herhangi bir diziye detaylı karakter öyküleri oluşturdukları için kızmak abes geliyor. Belki de bazı karakterleri ikinci sezona saklayabilirlerdi. Birinci sezonda Sam Levinson’un kendi yaşadıklarından esinlenerek yarattığı ve Zendaya’nın sergilediği müthiş performansıyla hayat verdiği Rue’nun daha ön planda olmasını isteyebilirdim. Yine de Euphoria, yer yer lisede olduğunuzu hatırlatan ama genel anlamda gençlik dizisinden bir adım öteye geçmeyi başaran, Zendaya başta olmak üzere oyunculuklarıyla, sağlam senaryosu ve sinematografisiyle büyük drama dizilerinin yanında gururla yer alabilecek bir dizi.