Madem Başarısız, Neden Bu Kadar Çok Bahsediliyor?
Barut Komplosu’nun başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen İngiltere tarihinde önemli bir yere sahip olması, İngiltere’deki başta bulunan monarkın her daim “tanrı tarafından görevlendirilmiş ilahi güç” gibi görülmesiydi aslında. Hatta daha benzer ve tanıdık bir kavram olarak Türkler için var olan “yöneticiye tanrı tarafından verilen kut” kavramı, buna benzer bir düşünce de diyebiliriz. Krala karşı gelmek zaten tek başına kabul edilemez bir fikirken, bunun üzerine bir de bu yöneticinin tanrının dünyadaki eli gibi görüldüğü zamanlarda böylesine bir girişimde bulunmak, kat-i suretle en büyük günahlardan sayılıyordu. Çünkü kral, ülke için bir baba figürü demekti. Babalık, Hristiyanlıktaki “baba-oğul-kutsal ruh” inanışına göre tanrıya denk gelmekteydi. Ve babaya, yani tanrıya karşı gelmek de ölümlülerin işleyebileceği en büyük günahlardan biri demekti haliyle. Yani kısacası I. James’e düzenlenen bu komplo ne kadar başarısız olsa da, tam da bu sebeplerden ötürü tarihte büyük bir iz bırakmıştı.
E bir de, kral ve parlamentoya karşı ayaklanabilme gücü olan insanların kendilerinin farkına varması demek oluyordu bu. Tarihteki her bir ayaklanma, karşı gelme, baş kaldırı yeni bir farkındalık demektir, bunu unutmamak lazım.
Diziden Bahset Diziden, O Nasıl?
Tek kelimede özetlemem gerekirse: Etkileyici. İki kelimeye çıkartırsak: Harika ötesi. Daha da fazla sözcükle uzatırsak: BBC gerçekten müthiş bir bütçeyle muhteşem bir iş çıkarmış.
Öncelikle kadrodan bahsedelim. Kit Harrington, Liv Tyler, Mark Gatiss falan gırla gidiyor. Oyuncu listesi son derece şahane, en üst seviyede kalite kokuları yayıyor. Hepsi de birbirinden harika performanslarıyla dizinin ilk bölümünde döktürüyorlar diyebiliriz. Game of Thrones’dan özellikle Jon Snow tiplemesine alışan Harrington hayranları varsa müjdeyi verelim, Gunpowder’da seviye bile atlamış kendisi. Keza Mark Gatiss’in oyunculuğu da, oynadığı rolün hakkını veren bir mevkide. Liv Tyler’dan sadece biraz duygu açısından oturmamışlık hissetsem de, ona da söyleyecek çok bir şeyim yok doğrusu: Hepsi birbirinden şahane. Yan roller, diğer oyuncular, hatta figüranlar bile ilk bölümden çok iyiydi.
Gelelim bütçe olayına. Üç bölümün toplamına ya da yalnızca bir bölüme ne kadar para ayırdıkları, ona buna ne kadar mali açıdan harcama yaptıklarına çok bakmadan da anlıyorsunuz ki BBC gerçekten hiçbir şeyi sakınmamış. Son derece tarihe uygun kıyafetler, mekanlar, görsellik falan… Yani izlerken gerçekten de o yüz yılın tadını alıyorsunuz, samimiyetle söyleyebiliriz.
Dizide muhtemelen beni en çok çeken bir diğer öge de hiçbir şeyi sakınmıyor oluşuydu sanırsam. Çoğu yapımda kan, vahşet, çıplaklık, cinsellik, argo ve benzeri birçok etken kullanılır evet; hatta bazılarında bunların suyu bile çıkarılır hiç çekinilmeden. Fakat Gunpowder elindeki bu tüm “uygunsuz”luğu bir kasede toplayıp çırparak, kulak memesi kıvamına getirmeyi şahane bir şekilde başarmış bence. Hepsinden belli bir miktarla ortaya çıkardıkları ürün, rahatsız edici şekilde iyiydi. Kısaca Cem Yılmaz’dan alıntı yaparsak da “little little into the middle” olayı. Hah ya, şu cümle tam açıkladı gerçekten de!
Neden böyle dediğime gelirsek… Dizide aşırı katolik güruhun, Jesuitler de diyebiliriz, nasıl vahşi yöntemlerle öldürüldüklerini o kadar açık görüyorsunuz ki, bir yerden sonra Oberyn Martell’in kafatasını çıplak elleriyle patlatan Mountain vahşeti görmüş kadar oluyorsunuz neredeyse. Çok ciddiyim, sırf Kit Harrington yabancılık çekmesin diye Game of Thrones caniliği, hayvaniliği eklemişler gibi hissettim bir an için. İnanılmaz ölçüde acımasız sahneler var zira. Kanı çekiliyor insanın, empati kurunca da tüyleriniz diken diken oluyor. Bakın bakın, hala diken gibi benim tüylerim! İşin esprisini geçersek, bu kadar vahşiliğe başka hiçbir dizide rahatsızlık duymamışken bir anda “Acaba çok mu fazla ya bu?” gibi irkilmeme sebep olan her bir BBC çalışanına buradan selamlarımı yolluyorum. Son derece iyi iş çıkarmışsınız hocam, tebrikler. BU DİZİ ÇOK VAHŞİ ARKADAŞLAR, ÇOK.
İzlemeye Değer Mi?
Şimdi şöyle bir durum var ki, tarihi ele alan dizileri izlemek kimine göre sıkıcı gelebilir; çünkü zaten tarihsel gerçeklikleri bildikleri için dizinin de nasıl ilerleyeceğini kestirmek çok zor olmuyor. Fakat bir yapım, yorum farklılıkları ve ışık tutulmayan gizemleri değişik yöntemlerle anlatınca, dizi veya filmler işte o zaman güzelleşiyor; farklılaşıyor. Ben oldum olası tarihi, antik ve parşömen kokan yapımlara sebepsizce ilgi duydum, gerçekten neden bilmiyorum. Üstüne üstlük Gunpowder da direkt olarak İngiliz tarihiyle alakalı olduğundan, ikinci bir tik ile listemde ilerletti kendisini. E yani bir de oyuncu kadrosu ve müthiş bir emek olduğu da ortada olunca, üç evet ile Gunpowder’ı izlemeye devam ederim diyorum ben şahsen.
Yine de çok fazla aksiyondan, çok fazla vahşetten ve entrikadan etkilenebilecek olanlar varsa, birazcık temkinli yaklaşsın isterim ben. Onun dışında Gunpowder, önümüzdeki iki haftada da beni ekranıma yapıştıracak dizilerden biri olmaya devam edecek diyebilirim. Kısacası izleyin, çünkü BBC gerçekten işini kaymak gibi yapmış.
28 Ekim ve 4 Kasım Cumartesi akşamları kalan bölümleri yayınlanacak olan Gunpowder için bir de sizin fikirlerinizi duymak isteriz doğrusu. Siz neler düşünüyorsunuz? Ne eklemek istersiniz? “İzlemeli/izlememeli” temalı genel değerlendirme yazımıza eklemek istediğiniz şeyler vardır mutlaka. Yorumunuza kuvvet!