Evet, gün geçmiyor ki yeni bir John Wick klonu ile karşılaşmayalım ve tabii bu yeni klonu sizin bilginize sunmayalım. Geçtiğimiz ay iki farklı örneğini daha gördüğümüz Kate adındaki bu yeni filmimiz, adından da tahmin edebileceğiniz gibi aynı az önce bahsettiğim Gunpowder Milkshake ve Jolt gibi kadın bir başrol ile geliyor ki o da en son Birds of Prey filminde canlandırdığı Huntress karakterinden hatırlayabileceğiniz, Mary Elizabeth Winstead.
Kate filminin konusu ise yine çok orijinal(!) : Tokyo’da bir görev üstünde olduğu sırada zehirlenen suikastçımız, geçmişteki kurbanlarından birinin agresif ergen kızını da yanına alarak, ölmeden önceki son saatlerini bunu kendine yapanlardan intikamını almak için kullanma niyetinde. Fragman aşağıda duruyor, siz de bir bakın isterseniz.
Olayın Japonya’da geçiyor olması, rastgele bir seçim değil anlıyoruz ki çünkü filmimizin yönetmeni Cedric Nicholas-Troyan, yapımı Japonya’ya bir ”aşk mektubu” olarak görüyor ve şunları diyor: “Film, Japonya’ya dair kültürel referanslarla dolu: Lawson marketleri, otomatlar, popüler kültür(büyük oranda Star Wars’tan esinlenmiş olan klasik Galactic Wars tv dizisi), anime/manga kültürü (Tokyo Ghoul) ve müzik… Bütün müzikler, tüm türlerden Japon kadın sanatçıları kutlamak için orada; metal, pop, ballad, hip-hop ve ve tamamıyla tuhaf olanlar.“
Valla filmi ilk gördüğümde çok da ilgimi çekmemişti, izlerim yine inşallah da yönetmenin Japonya hakkındaki sözlerine kadar, çok bir şey vaat etmiyor gibiydi. Fakat Japonya bana her zaman cyberpunk temayı hatırlatmıştır. O neon ışıklar, teknolojik gelişmeler, yağmurlu sokaklarda yansıyan led lambalar gibi konseptleri düşünmek bile beni mutlu ediyor. O yüzden bu filmi ekstra bir ilgiyle izleyebilirim, fazlasıyla özen içeren bu sözler, inşallah lafta kalmaz sadece.
Yalnız yazının başında da bahsettiğim mesele garipleşmeye başladı sanki. Mantar gibi türedi yahu bu filmler. Bu ay Protege diye, yine benzer bir şey geliyor mesela. İzleriz izlemesine ama arkalarındaki motivasyon ne anlamıyorum. Çok mu fazla para kazanıyorlar? Ya da yazması, çekmesi mi çok kolay? Maliyetleri mi az? Belli ki bu sorulardan bir ya da birkaçının cevabı evet, yoksa böylesine coşmazdı sayıları.
Gelelim klasik soruya: Kate filmini izleyecek misiniz? Gideri var mı? Başroldeki aktristi sever misiniz? Yeri gelmişken filmdeki tüm sahnelerde kendi oynamış, dublör kullanmamış, onu da söyleyeyim. Ben pek sevmem kendisini mesela ama filme illa ki bir bakacağım diye düşünüyorum. Eğer sizin de hisleriniz benzer yönde ise filmi 10 Eylül’de, Tokyo’da kiralayacağımız sinema salonunda bizimle beraber izleyebilirsiniz. “Yok, ben gelemem o kadar yola” derseniz de Netflix’e gelecek zaten, açar izlersiniz oradan.