Lumos Maxima!
Uzun zamandır süren bekleyişin bir şekilde sona ermesinden dolayı yazıma mutlulukla başlamak istiyorum izniniz olursa. Gerçek anlamda, Fantastic Beasts filmi çıkmadan geçen her bir gün, birbirinden değişik ruh halleriyle bitiyordu adeta. Filmin çıkış tarihi yaklaştıkça, bu ruh halleri değişimlerini ve temelde heyecan olan her türlü duyguyu daha yoğun yaşar hale gelmiştim. Hatta öyle ki, gösterime gitmeden önceki gece zar zor uyuyabildiğimi söylesem pek de yalan olmaz. Erkenden sinema salonunda bittiğim gösterim gününde, filme girmeden ciddi anlamda ellerimin de titrediğini eklemek isterim. Bütün bunların nedenleri aslında çok basit olgulardı; kendi çapımda yaşadığım Potterhead duyguları bir şekilde dışa vurmaya çalışıyorlardı.
Cursed Child’ın ortalama ya da belki ortalama altında bir metin olarak karşımıza gelmesiyle yaşadığım hayal kırıklığını dolduracak boşluk arayış çabamla başladı sanırsam her şey. Sonbaharın başlarında çıkan üç değişik e-kitapla gönlümüz kazanılmaya çalışılınmış, ama başarısız bir girişim olmuştu bu. Ama bunlar gibi beklentimde büyük rol oynayan etkenlere rağmen, filme girmeden önce heyecanlıydım işte. Bir umut vardı, çünkü film direkt Rowling’in kaleminden çıkmaydı. Cursed Child’ı da Rowling işi kabul ediyorum esasında, ama sonuçta son kalem o değildi.
E zamanı geldi, salona girildi ve film izlendi… Peki sonuç ne mi oldu?
Size şu kadarını söyleyeyim ki, sırıtarak girdiğim bir filmden sırıtarak çıktım; açık ve net. İzleyiciyi yeniden Harry Potter dünyasına sokmayı başarabilen ve bunu gayet de iyi halleden bir yapımdı. Yıllar geçse de aradan, hala Harry Potter evreninden olan bir filme girdiğinizde hissettiğiniz duygunun, yaşadığınız heyecanın ve en önemlisi de verdiği mutluluğun değişmiyor oluşu gerçekten çok harikaydı.
Elbette, ne beklediğinize, Harry Potter dünyasına olan aşinalığınıza ve ne türden sihir dünyası gerçekleri görmek istediğinize göre değişecektir hisleriniz. Genel anlamda başlayan değerlendirmemin gittikçe detayına ineceğim bu yazıda, aşağıdaki görselden sonrası da filme dair spoiler içerecek, bu nedenle eğer mazoşist bir spoiler sever değilseniz, buradan sonrasını okumanızı şiddetle tavsiye ETMİYORUM. Zira fazlasıyla hikayenin ana detaylarını ve en önemli noktalarını içerecek yazım, eğer hazır değilseniz ciddi anlamda burada bırakın bu satırları ve filmi izledikten sonra tekrar gelin. Ciddiyim.
Öncelikle size genel olarak filmin senaryosundan bahsetmek istiyorum, çünkü daha önceden bildiğimiz bir hikayesi yoktu pek de; üzerine yazılmış öyküsel bir kitabı yoktu ne yazık ki. Tek kaynağımız olan ‘Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar?’ ansiklopedik kitabından başka somut örneğimiz olmayışı, bizi Rowling’e bir şekilde güvenmeyi zorunlu kılıyordu aslında; ve bu konuda yüzümüzü kara çıkardığını düşünmüyorum.
Küçük ve masum bir nedenden ötürü geldiği bu yabancı ülkedeki amacı, sihirli yaratıklar dışında bir şey olmayan kahramanımız Newt Scamander’ın ziyaretinin haddinden fazla sürmesinin en temel sebebi aslında fazlasıyla yaramaz bir Burnuk. Olayların ateşleyicisi olarak hikayede rol alan küçük Burnuk, doğası gereği aşırı sevdiği parlak cisimler peşinde koştururken, sahibini soktuğu zor durumlar sebebiyle, Scamander’ın Amerika’daki ziyaret süresinin uzamasına neden oluyor.
Ana hikayeye girişe ve diğer karakterlerle tanışmamıza sebep olan bu küçük Burnuk’tan sonra her şeyin ipi kopuyor. Bir No-Maj ile (İngiltere’de Muggle olarak bilinen büyücü olmayan insanlara verilen isim) karşılaşması, sonrasında MACUSA çalışanı bir Seherbaz olan Porpertina Goldstein’ın bazı kuralları ihlali nedeniyle kendisini karargaha götürmesi gibi olaylarla başlayan maceramız, Newt Scamander’ın karşılaştığı No-Maj olan Jacob Kowalski ile karıştırdığı çantalar kısmında kopuveriyor tam anlamıyla. Kendi turta dolu çantası sandığı valizi evinde açmasıyla bir sürü sihirli yaratığı serbest bırakan ve hatta bundan dolayı yaralanan Jacob Kowalski’nin yardımına Newt ve Porpertina koşuyor.
Buradan sonra MACUSA karargahında yargılanmalardan tutun, valizin içine girip inanılmaz bir sihirli yaratıklar dünyasında dolaşmaya ve hatta sonrasında o dönemlerde yükselişe geçecek olan kötü nam salmış bir büyücünün asıl hikayesine girişe kadar her şey yaşandı hikayede, gelişmeler gırla gitti yani anlayacağınız! Filmin sonlarında yer alan ve muhtemelen kimsenin öylesine beklemediği bir şey olan twist ise başlı başına bir detaydı; oraya da geleceğiz.
Genel manada bir sihirli yaratık için başlayan yolculuğun karanlık bir büyücüyle sonuçlanan ve devam filmlerine de kapı açan bir giriş filmi olma konusunda Fantastic Beasts gayet eğlenceli ve başarılıydı bana sorarsanız. Peki bunu eğlenceli kılan nedenler nelerdi? Ne gibi easter eggler vardı? Ayrıntıların hangileri kalbimize dokundu, hangileri düşündürdü, hangileri kendini sevdirmedi? Bu gibi birçok soruyu başlıklara ayırıp incelemek istiyorum, hatta öyle yapacağım da. Kısa manada filmin temel konusuyla ilgili bir fikriniz olduğunu düşünerek devam ediyorum, hazır mısınız?
1) Sen Neymişsin Be Valiz, Helal Olsun!
Fantastic Beasts için hatırlarsanız film çıkana kadar haftalar süren bir yazı dizimiz olmuştu. O yazılarda olabildiğince filme dair bilgilendirmeler ve heyecanlı bekleyişinizi artırmak adına birkaç yazı bırakmıştım. Ve hatta takip edeniniz varsa, şöyle bir yazıda tam da aslında bu valizden bahsetmiştim; üzerine bir de Harry Potter serisinden aşina olduğumuz bir nesne ile de karşılaştırmıştım: Hermione Granger’ın el çantası!
Yazıda, Newt Scamander’ın çantasının aslında nelere kadir olduğu ve sınırlarının nereye kadar ulaşabildiği konusunda net bir bilgimiz olmadığından ve de bunu filmde öğreneceğimizden bahsetmiştim. Tam da dediğim gibi oldu ve hatta beklediğim sınırın da ötesine geçti bu konuda film: Çünkü tam anlamıyla akıl almaz bir genişlikte kendisi! Hayır, kesinlikle mübalağa yok bu cümlelerimde, gerçekten de öyle. Filmde, Newt ve Jacob’ın çantanın içine girdiği sahnede, önce küçük bir oda olarak gördüğümüz iç dünyanın, aslında hiç de o kadar minik olmadığına tanık oluyoruz izlemeye devam ettikçe. İçeride tonlarca ağırlık ve büyüklükteki sihirli yaratıklar ve onların kendilerine ait yaşam alanlarına kadar her şeyin yer aldığı bir dünya var ve inanır mısınız, gerçekten de kocaman bir yer. TARDIS bile bu kadar büyük olmayı başarabilmiş midir, şüpheliyim doğrusu. Büyünün kudretine bakar mısınız bir?!
Peki bu çanta neden bu kadar büyük; daha doğrusu nasıl bu kadar büyük bir iç yapıya sahip? Yukarıda bağlantısını bıraktığım yazıda açıkladığım üzere, Saptanamaz Genişletme Büyüsü uygulanan valizimiz, büyünün ne kadar kudretli ve düzgün yapıldığının yegane kanıtı aslına bakarsanız. Zira Hermione Granger’ın kendi el çantasına uyguladığı büyü, her ne kadar döneminin en parlak cadısı olsa da, belli bir büyü sınırında kalıyordu doğal olarak.
Fakat Fantastic Beasts filmini düşündüğünüzde, her karakterin yetişkin büyücü ve cadı olduğunu da göz önünde bulundurunca, bir öğrencinin yapabileceğinden daha kudretli büyüler yapma konusunda aslında ne kadar usta olduklarını görebileceksiniz. E bütün bunları bir arada düşündüğümde de benim aklımda, okuldan atılmasına rağmen Scamander’ın büyülerde aslında ne kadar başarılı bir büyücü olduğu gerçeği yanarlı dönerli bir tabelayla beliriyor adeta.
Başarılı bir büyüzoolog olmanın getirisi olarak sihirli yaratıklarda olduğu kadar iksirler ve büyülerde usta olan Newt Scamander‘ın, valizine uyguladığı bu büyünün etkisine kapılmamak imkansız adeta! Ateş Kadehi’nde gördüğümüz küçük çadırların aslında içeride ne kadar kocaman olduğuna tanık olduğumuzda, siz de şaşırmamış mıydınız mesela? İşte onu düşünün, bu valiz için üzerine bir on beş kat daha genişlik ekleyin, ve viola! İşte size onlarca sihirli yaratığın içine sığdığı uçsuz bucaksız bir valiz! Üstelik kolay taşınıyor, pratik! Mükemmel bir icat yahu! (Ah latifeler latifeler…)
2) Bu Cadılar Salemlilerden Ne Çekti Be!
Filmde ana konudan dallanarak yanda gelişme gösteren bir sürü hikaye vardı aslında. Hatta bunlardan biri de filmde oldukça başarıyla yedirilmiş olarak gördüğüm Salem Cadı Mahkemeleri’ne yapılan yol ve İkinci Salemliler üzerinden büyüyen gelişmeler diyebilirim.
Salem Cadı Mahkemeleri temelde, filmin geçtiği tarihlerden yüzyıllar önce yaşanmış, Amerika’nın şimdilerde Massachusetts eyaletinde yer alan Danvers kasabasının bir önceki ismi olan Salem Kasabası‘ndaki, onlarca insanın cadılık ve büyücülük üzerinde çalışmalar yapması gerekçesiyle asılmasını anlatan bir tarihi gelişmedir. Bu gerçekte yaşanmış bir şey olmakla beraber, filmde gerçekten güzel kullanılmıştı bana kalırsa. Zira Rowling’in bilerek yapıp yapmadığına emin değilim fakat; böylesine geniş bir büyücülük dünyasında, aslında gerçeklere ne kadar bağlı kalınarak bir şeylerin inşa edildiği, bu gibi örneklerle çok güzel kanıtlanıyor bana kalırsa. Bizim dünyamızda olan bir gerçekliğin, aslında büyücü dünyasını da ne ölçüde etkilediğine tanık olmak bir bakıma güzel düşünülmüş bir ayrıntı.
Filmde bu Salem Cadı Mahkemeleri’ne dair herhangi bir yaptırım görmüyoruz, hayır; görebildiğimiz tek şey İkinci Salemliler adını alan oldukça fanatik bir tutucu grubun lideri olan Mary Lou Barebone ve onun, cadılar hakkında tüm insanları bilinçlendirebilmek adına çabalarını görüyoruz. Fakat İkinci Salemliler ismindeki bu grubun henüz somut bir bilgisi, geçmiş hikayelere dayanan bir kaynağı yok ne yazık ki. Rowling’in film için bizlere yeni tanıtacağı şeylerden biri olduğunu düşündüğüm İkinci Salemliler’in, devam filmlerinde ne kadar daha üzerine konularak devam ettirileceği konusunda da oldukça meraklıyım doğrusu.